Quantcast
Channel: burada istanbul var
Viewing all 63 articles
Browse latest View live

İstanbul'un En Eski Dini Yapısı: İmrahor Camii

$
0
0
İmrahor İlyas Bey Camii
İmrahor Camii, Studios Manastırı'nın bir parçası olan Ayios İoannes Prodromos Kilisesi'nden (Vaftizci Yahya Kilisesi) 1486 yılında İmrahor İlyas Bey tarafından camiye dönüştürülmüştür. 5. yüzyılda inşa edilen yapı İstanbul'un en eski dini yapısı olarak kabul edilir. En son 1894 yılındaki büyük depremde ciddi hasar gören yapının çatısı 1910 senesinde çökmüştür. Halen Ayasofya Müzesi'ne bağlı olup, ziyarete kapalıdır.

Mirahur, mir-i ahur, emir-i ahur şeklindeki kullanım zamanla İmrahor'a dönüşmüştür. Istabl-ı Amire olan saray ahırlarının ve at işlerine bakan görevlinin ünvanıdır.

İmrahor Camii'nin bir müze olması planlanırken son dönemde cami olarak yeniden hizmete alınması için restore edileceğine dair haberler çıktı. E madem öyle oldu, daha önce sadece bir kısmını internet ortamında paylaştığım fotoğrafları ortaya çıkarmak zamanı da gelmiş demektir.
İmrahor Camii İç Panoramik Görünümü
Yapıyı şans eseri mi desem, gökten düşen elmaların bu sefer kafamıza isabeti mi desem, ne desem bir arkadaşımla birlikte 10 Ocak 2009 günü gezme şansım olmuştu. Şanssızlığımız ise yanımızda sadece kompakt bir fotoğraf makinesi olmasıydı.
İmrahor Camii İç Genel Görünümü
Camiye girmeden önce avludan görünümler ve örnek mezar taşı fotoğrafları:







İmrahor Camii Şadırvanı
İmrahor Camii Son Cemaat Yeri:





İmrahor Camii Zemin Mozaikleri:





İmrahor Camii'nin diğer bölümlerinden:




Genel Görünümler:




İslam Ansiklopedisi Cilt: 22,  sayfa: 228-231'de Semavi Eyice tarafından yazılan madde veya ilgili PDF dosyası.
İMRAHOR İLYAS BEY CAMİİ
İstanbul’da XV. yüzyıl sonlarında eski bir Bizans kilisesinden çevrilen cami.
II. Bayezid’in mîrâhuru İlyas Bey aslen, Arnavutluk’un güneydoğusunda bulunan Görice (Korçë) kasabasının 7 km. kuzeyindeki Boboştitsa (Boboshtica) köyünden olup II. Bayezid 891 (1486) yılında bir temliknâme ile bu köyü ona bağışlamıştır. İlyas Bey’in 910 (1504-1505) tarihli vakfiyesinden öğrenildiğine göre İstanbul’daki camiden başka Görice’de cami, imaret, medrese, sıbyan mektebi, türbe ve hamamdan oluşan bir külliye de yaptırmıştı (bk. İMRAHOR İLYAS BEY CAMİİ ve TÜRBESİ). Öldüğünde Görice’deki camiinin yakınındaki türbesine gömülen İlyas Bey, bu hayratını yaşatmak için Görice’de dört köy, Premedi’de bir köyle mezralar, İstanbul’da Langa’da (Yenikapı) bir çifte hamam, yedi dükkân, Yanya’da bir hamam, dört değirmen, Yedikule’deki Cami mahallesinde evler ve dükkânlar vakfetmişti. İlyas Bey’in Zilhicce 915 (Mart 1510) tarihli ikinci vakfiyesinden Çorlu’da da bir cami ile sıbyan mektebi, yine İstanbul’da başka bir mektep, Edirne’de de bir mektep yaptırdığı, bunlara Langa, Mercan Ağa, Galata’da ev ve dükkânlar vakfettiği, mütevelli olarak da oğlu Mustafa Çelebi’yi tayin ettiği anlaşılmaktadır. İlyas Bey’in temliknâmesi ve iki vakfiyesi 1952’te Tayyip Gökbilgin tarafından kısmen yayımlandıktan başka II. Bayezid’in bazı fermanları da Arnavutluk’ta 1967’de Pepo Petrak eliyle neşredilmiştir. 953 (1546) tarihli İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri’nde de İlyas Bey’in İstanbul’daki camii ve sıbyan mektebine ait evkafın gelirleri ayrıntılı olarak gösterilmiştir.
İmrahor (Mîrâhur) İlyas Bey Camii aslında İstanbul’un güneybatısında Yedikule yakınında, Bizans döneminde İstanbul’un en büyük ve en eski manastırlarından Studios Manastırı’nın Hagios Ioannes Prodromos (Vaftizci Ioannes = Yahyâ) adına yapılmış kilisesiydi. 454’te Doğu konsülü olan Studios tarafından muhtemelen 461 yılına doğru inşa ettirilmiş, ayrıca yanında bir manastır kurulmuştur. Bugün harabe halinde bulunmasına rağmen yapı şehrin henüz ayakta duran en eski dinî binası olduğundan özel bir tarihî değere sahiptir. Bunun yanında erken hıristiyan döneminin mimari özelliklerini aksettirdiği için de ayrı bir önem taşımaktadır.
Boğaziçi’nin Anadolu yakasında geniş arazileri olan ve 700 keşiş barındıran bu manastırın 796-826 yılları arasında başında bulunan Theodoros, “ikonoklasma” (tasvir kıran) adı verilen akım sırasında sert çıkışları ile tanınmıştı. Böylece Studios Manastırı önemli bir Hıristiyanlık merkezi olmuş, zamanla büyük bir teoloji kuruluşu halini alarak Bizans tarihi boyunca burada yazılan veya istinsah edilen kitaplar, yapılan minyatür ve ikonalar şöhretinin artmasını sağlamıştır. Manastırda keşişlerin hazırladığı, günümüze kadar gelebilen başlıca yazma eserlerin bir katalogu Atina’da Eleopoulos tarafından derlenerek basılmıştır (1967). Latin istilâsı yıllarında (1204-1261) kilise ve yanındaki manastır bakımsız kalarak harap duruma girdiğinden İmparator II. Adronikos Palaiologos’un kardeşi Konstantinos Palaiologos tarafından 1293’te büyük ölçüde tamir ettirilmiş, bilhassa kilise eski ihtişamına kavuşturulmuş, arazisinin etrafı kalın duvarlarla çevrilmiştir.
Âşıkpaşazâde, Yıldırım Bayezid’in en küçük oğlu Kasım Çelebi’nin ağabeyi Süleyman Çelebi tarafından Bizans’a rehin olarak bırakıldığını yazar. Bizanslı tarihçi Doukas ise adını vermeksizin Bizans’taki bir Türk şehzadesinin 1417 yılında bir veba salgınında ölmeden önce Hıristiyanlığı kabul ettiğini ileri sürerek Studios Prodromos Manastırı’nda kilisenin yanında kapının iç tarafına gömüldüğünü bildirir.
Bu yıllarda Bizans’a gelen İtalyan Cristoforo Buondelmonti’nin seyahatnâmesindeki İstanbul resminde Ioannes Kilisesi, mimarisinin ana çizgileri ve etrafını çeviren yüksek duvarı ile açık surette belirtilmiştir.
İstanbul’un fethi sırasında bu manastırla kilisesinin durumu belli değildir. Ancak Studios Manastırı ve Ioannes Prodromos Kilisesi’nin II. Bayezid döneminde (1481-1512) İmrahor İlyas Bey tarafından camiye dönüştürüldüğü bilinmektedir. Cami, fetihten sonra İstanbul’a getirilerek iskân ettirilen ve ana dilleri Türkçe olan hıristiyanların yerleştirildiği bir bölgede bulunuyordu. 953 (1546) tarihli İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri’nde cami ve mektep personeli arasında “şeyh-i zâviye” ile “mürîdîn der çilehâne” kayıtlarının da görülmesi, İmrahor İlyas Bey Camii’nde daha XVI. yüzyılda bir tekkezâviyenin var olduğunu gösterir. Hüseyin Ayvansarâyî’nin bildirdiğine göre Tatar mirzalarından Devlet Han, İmrahor İlyas Bey Camii’nde bir zâviye kurarak tevliyetini evlâda şart etmiştir. 953 (1546) tarihli İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri’n-de (s. 376) İmrahor İlyas Bey Camii vakıfları arasında, 950 Muharreminde (Nisan 1543) Hacı Bâlî b. Erdoğdu tarafından yapılan bir vakıf kaydında mütevelli olarak yine Devlet Han adına rastlanmıştır. Bu zâviyenin şeyhleri İmrahor Camii’nin avlusunda medfundur. İstanbul’un çeşitli yerlerindeki yirmi kadar Sünbülî tekkesinden biri olan zâviye XIX. yüzyıl sonlarına gelinceye kadar hizmet vermiştir.
İstanbul’da büyük tahribat yapan 1179 (1766) yılı depreminde İmrahor İlyas Bey Camii’nin zarar gördüğüne ihtimal verilebilirse de bu hususta açık bilgi yoktur. Fakat 14 Ramazan 1196’daki (23 Ağustos 1782) yangında İmrahor İlyas Bey Camii ağır zarar görerek birçok kısmı yıkılmıştır. Nitekim binayı yarı yıkık durumda gösteren bir gravür mevcuttur. Yangından az sonra caminin, III. Selim’in hazinedar ustalarından Nâzıperver adlı bir hanım tarafından 1219 (1804) yılında mahiyeti bilinmeyen bir şekilde tamir ettirildiğini ifade eden bir tarih beyti olduğu gibi 1236’da (1821) Hassa başmimarı Mehmed Râsim tarafından burada bir tamir daha yapıldığına dair kayıt mevcuttur. Cami 1894 depreminde de zarar görmüş, üstünü örten çok geniş yüzeyli ahşap çatı çürüyerek bel vermeye başlamış, 1908 yılı kışında üzerine yığılan karın ağırlığı ile kısmen çökmüştür. Bir daha tamir edilmeyen yapı o tarihten itibaren gittikçe harap olarak şimdiki durumuna gelmiştir.
İmrahor İlyas Bey Camii, Bizans döneminde manastır iken önemli bir el yazması ve tezhip atölyesi olarak çalıştığı gibi Türk döneminde de ünlü hattatların yetiştiği bir merkez olmuştur. Nitekim caminin imamlarından Hâfız Osman’ın yetiştirdiği Seyyid Abdulah, Şeyh Hamdullah ekolünün en iyi temsilcisiydi. Eğrikapılı Mehmed Râsim ve Şekerzâde Seyyid Mehmed onun önde gelen talebelerindendir.
İstanbul’da 1914 yılına kadar faaliyetini sürdüren Rus Arkeoloji Enstitüsü, 1907’de yapının içinde araştırmalar yaptırarak sağdaki sahnın (nef) altında bazı Bizans dönemi mezarlarını ortaya çıkarmıştır. Bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde yer alan ve Bizans sanat tarihi bakımından önemli olan bu mezarlar “parçalı lahitler” denilen gruptandır. Yine burada bulunan mozaik bir kadın (Meryem [?]) resmi parçası Atina’ya götürülmüştür.
İmrahor İlyas Bey Camii, çatısı tamamen çöküp enkazı da kaldırıldıktan sonra aynı zamanda buradaki tekkenin son şeyhi olduğu bilinen son imamı tarafından yazları ramazan aylarında teravih namazlarında kullanılmaya devam ediyordu. Ayrıca binanın girişinde narteks kısmının sol tarafında, evvelce içinde yukarı kattaki galeriye çıkışı sağlayan ahşap merdivenin bulunduğu 5 × 4 m. ölçülerindeki bölüm bir duvarla bölünerek ve içine mihrap yapılıp minyatür bir de minber konularak cami haline getirilmişti. Yapı müzeler idaresine geçtikten sonra bu küçük ibadet yeri de elli yıl hizmetin arkasından ortadan kaldırılmıştır. 1925-1930 yılları arasında bir yabancı hanım, maddî yardımda bulunarak çatlamış olan girişteki mermer sütunların demir çemberlerle takviye edilmesini sağlamış, 1970’li yıllarda duvarların üst kısımları biraz düzeltilerek daha fazla yıpranmalarının önlenmesine çalışılmıştır. Aynı yıllarda Kültür Bakanlığı, İmrahor İlyas Bey Camii’nin restorasyonu için bir program girişiminde bulunmuş, fakat hiçbir çalışma yapılmadığı gibi Alman Arkeoloji enstitülerinin İstanbul şubesinin aynı yoldaki bir tasarısı da sonuçlanmadan kalmıştır.
Kilise, Hıristiyanlığın ilk yüzyıllarına ait bazilikaların Helenistik denilen yaygın (klasik) tipinin başarılı bir örneği olup kuzey tarafındaki sütunlar kısmen günümüze ulaşabilmiştir. Bizans dönemine ait avlunun güney tarafında yakın tarihlere gelinceye kadar büyük ahşap bir yapı halinde tekke ve şeyh evi bulunuyordu. Avlunun ortasında da bir mimari özelliği olmayan, üstü ahşap çatılı bir şadırvan vardı. Avluyu takip eden ve caminin son cemaat yerini oluşturan narteks kısmının aslında açık bir revak halinde olduğu ve burada dört mermer sütunla avluya açıldığı görülür. Caminin kullanıldığı dönemlerde bu sütunların araları camekânlı tahta bölmelerle kapatılmıştı. Evvelce bu narteksin iki ucunda yukarı katlara çıkışı sağlayan ahşap merdivenler vardı. Sonraları, herhalde gerçekleştirilen tamirlerde yan galerilere çıkış için içeriden merdivenler yapılmıştır. Sağda, uzun süredir şerefeden yukarısı yıkık olan tuğladan bir minare yükselir.
Etrafları mermer çerçeveli üç kapıdan orta sahna geçilir. Yanlarda ayrıca narteksten yan neflere açılan kapılar vardır. Narteksin üstü, yakın tarihlere gelinceye kadar kiremit kaplı ve öne meyilli ahşaptan bir çatı ile örtülü olup ayrıca içeriden bir tavana sahipti. Ana mekân, yeşil ve benekli breş taşından her sırada yedişer tane olmak üzere iki sütun dizisiyle uzunlamasına üç sahna ayrılmıştı. 1766 depreminde veya 1782 yangınında sağdaki sütunlar devrilip parçalandığından bu dizi bütünüyle kaldırılmış, yalnız buradaki desteklerin altında uzanan seki kalmıştır.
Caminin mâmur olduğu dönemde burada sütunlar gibi boyanmış ahşap direklerin bulunduğu bilinmektedir. Soldaki dizi ise şimdilik ayakta durmakta olup devrilmesini önlemek için son yıllarda ahşap bir iskele ile desteklenmiştir. Binanın geçirdiği yangınlarda sütunların ince işlenmiş kompozit üslûptaki mermer başlıkları kavrulduğundan kaba birer kitle halinde kalmışlardır. Bunların üstlerinde uzanan yine mermer arkitravlar da hayli hırpalanmıştır. Her iki yan nefin üzerinde, binanın ilk yapıldığından itibaren ahşap kirişlere oturan galerilerin bulunduğu kolaylıkla tahmin edilir. Bunlar uzun süre içinde yenilenmekle beraber en son yapılanlar 1910’da hâlâ duruyordu.
Dıştan üç cepheli bir çıkıntı biçiminde olan apsisin üstündeki yarım yuvarlak kasnak, buradaki pencerelerin kemer biçimlerinden anlaşıldığına göre barok üslûbundadır. Bu duruma göre herhalde XVIII. yüzyıl sonlarında veya XIX. yüzyıl başlarında yapılmıştır. Bilinmeyen bir dönemde apsis çıkıntısı üstündeki yarım kubbe yıkılmış ve bu kısmın üstü eski fotoğraflarda görüldüğü gibi tahta ile kaplanmıştır.
İmrahor İlyas Bey Camii bazilika biçiminde olduğuna göre üstü kiremit örtülü bir ahşap çatı ile kapatılmıştı. Narteksin üstündeki pencereli duvar XVIII. yüzyılda yapıldığından çatının şekli hakkında bir fikir vermez. Bu sebeple çatının ilk biçimini tahmin etmek hayli zordur. Belki binanın üstünde orta nefi kapatan çift meyilli bir çatı vardı. İki yanlarda daha alçak, dışa eğimli çatılar bulunuyordu. Belki de dört tarafa meyilli daha yayvan bir çatıyla örtülmüştü. Nitekim 1908’de çökmeye başlayan çatı böyle idi. Selânik’te yine kiliseden çevrilen Eskicuma Camii de benzeri bir yapı olup Balkan Savaşı’ndan az önce restorasyonu yapıldığında bu ikinci sistemde bir çatı ile örtülmüştür.
Yapının çeşitli yerlerindeki mermerler, sütun başlıkları, pencere kemerleri, korniş ve frizler V. yüzyıl taş işçiliğinin güzel örnekleridir. Çünkü burada devşirme parçalar kullanılmamış, her şey bu yapı için hazırlanmıştır. Binanın eski kaynaklarda ihtişamı anlatılan duvar ve apsis yarım kubbesini süsleyen mozaiklerinden ise hiçbir şey kalmamıştır. Molozların arasında ele geçen bazı mozaik taneleriyle şimdi Atina’da Benaki Müzesi’nde bulunan bir mozaik parçası gerçekten bu çeşit süslemenin varlığının delilleridir. Bizans sanatında varlığı pek bilinmeyen bir iç süslemenin bazı parçaları da burada bulunmuştur. Bunlar, Selçuklu ve Osmanlı sanatından çok değişik teknik ve desende Bizans çinileridir. Latin işgalinin sona ermesinin arkasından yapılan tamirde orta nefin döşemesinin geniş yüzeyi yuvarlak örgü motifine göre düzenlenmiş, çerçevelerle kare veya dikdörtgen bölümlere ayrılmıştır. Çeşitli renkli taşların kesilmesi, bazı kısımlarda birbiri içine çakılması suretiyle meydana getirilen bu döşeme dış tesirlere açık kaldığından mahvolmaktadır. Bazı köşelerde kırmızı porfir taşı içine kakma tekniğinde yerleştirilmiş beyaz renkte taştan kanatlı bir grifon, bir av sahnesi gibi figürler veya küçük kompozisyonlar da görülür. Cami harap olduktan sonra orta nefin doğu ucunda evvelce sunak masasının durduğu yerde, içine iki üç basamakla inilen haç biçiminde ve önceleri içi mermer kaplı bir kutsal kalıntı (rölik) saklama hücresi bulunmuştur. Bu kilisede X. yüzyılda Aziz Ioannes’e ait olduğuna inanılan bir kuru kafa vardı. Latinler’in şehri yağmalamasında bu rölik Walon de Sarton tarafından Fransa’da Amiens’e götürülmüştür.
İmrahor İlyas Bey Camii’nin içinde Türk dönemine işaret eden hiçbir iz kalmamıştır. Hatta uzun süre duran mihrap bile yok edilmiştir. Bu tarihî eserin rölöveleri Cornelius Gurlitt, Alexander van Millingen, R. Traquair, Jean Adolphe Ebersolt ve Adolphe Thiers tarafından 1910-1914 yılları arasında yayımlanmıştır. Geniş bir alana yayılan manastırdan toprak üstünde bir iz görülmezse de binanın güney tarafında yirmi dört sütunlu, 18,60 ve 16,65 × 26,40 m. ölçülerinde bir su sarnıcı vardır. Fakat atölye olarak kullanılan bu eser yakın tarihlerde bir patlama sonunda kısmen yıkılmıştır. Sarnıca bitişik bir de iki sütunlu ayazma mevcuttur. Caminin kıble duvarının önünde kesme taştan klasik üslûpta yapılmış bir Türk çeşmesi de yok edilip ortadan kaldırılmıştır (resmi için bk. Güzel Sanatlar Dergisi, V [Ankara 1944], s. 103).
Caminin avlusu, tekkenin son mensuplarından bir ihtiyar tarafından yaşlı ağaçların gölgelediği, şadırvanın suyunun aktığı, son derece güzel çiçekli bir bahçe halinde yarım yüzyıl boyunca korunmuş ve şehrin tarihî hâtıralarla dolu dinlendirici bir köşesi olarak edebiyata geçmiştir. Gençliğinde tıp fakültesinde okuyan, daha sonra Fizan’a sürgün giden, geri döndüğünde caminin yanındaki harap ahşap tekke meşrutasına çekilerek her şeyden uzak bir hayat süren bu ihtiyar, tarih dolu eserin zevkle ziyaret edilen bir yer olmasını yarım yüzyıl sağlamıştır. Onun ölümüyle İmrahor İlyas Bey Camii harabesi hem romantik havasını kaybetmiş hem de son derece bakımsız kalmıştır. Bu caminin evkafından olup Aksaray’ın deniz tarafında bulunan çifte hamam da hiçbir iz kalmayacak şekilde ortadan kalkmıştır.
BİBLİYOGRAFYA:
Bizans sanatı ve İstanbul hakkındaki bütün kitaplarda İmrahor Camii yer aldığından burada sadece ana yayınlar gösterilmiştir. Bizans dönemi. A. G. Paspatis, Byzantinai Meletai, İstanbul 1877, s. 343-358; D. Pulgher, Les anciennes églises byzantines de Constantinople, Vienne 1878, s. 13-15, lv. I; Ph. Forchheimer - J. Strzygowski, Die byzantinischen wasser be hälter Konstantinopels, Wien 1893; J. P. Richter, Quellen der byzantinischen kunstgeschichte, Wien 1897, II, bk. İndeks; C. Gurlitt, Die Baukunst Konstantinopels, Berlin 1909-12, s. 31-32; A. Van Millingen - R. Traquaire, Byzantine Churches of Constantinople, London 1912, s. 35-61; J. Ebersolt - A. Thiers, Les églises de Constantinople, Paris 1913, s. 3-18; R. Janin, La géographie écclésiastique de l’empire byzantin, Constantinople: Les églis es et les monastères, Paris 1969, s. 430-440; T. F. Mathews, Early Churches of Constantinople, Pennsylvania 1971, s. 19-27; a.mlf., The Byzantine Churches of Istanbul, Pennsylvania 1976, s. 143-158; Semavi Eyice, “Les basiliques byzantines d’Istanbul”, XXVI. Corso di Cultura sull’arte Ravennate e Bizantina, Ravenna 1979, s. 103-113; Enis Karakaya, “İstanbul’un En Yaşlı Kilisesi-Studios”, Türkiyemiz, sy. 69, İstanbul 1993, s. 50-61; M. Sacit Pekak, “İstanbul’da Studios Manastırı, H. Ioannes Prodromos Kilisesi”, Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Dergisi, X, İzmir 2000, s. 101-121.
Türk dönemi. İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri 953 (1546), s. 370-376; Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-cevâmi‘, I, 196; a.e.; Camilerimiz Ansiklopedisi: Hadîkatü’l-cevâmi‘ (haz. İhsan Erzi), İstanbul 1987, II, 41-42; Derviş Efendizâde Derviş Mustafa, 1782 Yılı Yangınları (haz. Hüsamettin Aksu), İstanbul 1994, s. 43; Gökbilgin, Edirne ve Paşa Livâsı, s. 324, 426-428; belgeler, s. 212-215; W. Müller-Wiener, Bildlexikon zur Topographie Istanbuls, Tübingen 1977, s. 147-152; Zâkir Şükrü, Mecmûa-i Tekâyâ (Tayşi), s. 7-8; Pepo Petrak, “Katër dekrete (fermane) të Sultan Bayazitit II Për Mirahor Ilyaz Beun”, Studime Historike, XXI/3, Tiranë 1967, s. 217-242; Semavi Eyice, “İstanbul’un En Eski Bizans Kilisesi: İmrahor İlyas Bey Camii”, İlgi, sy. 33, İstanbul 1982, s. 28-31; a.mlf., “İmrahor Camii”, DBİst.A, IV, 166-168; K. Kreiser, “Imrahor Câmi’i: Die Finanzen einer Istanbuler Moschee-Stiftung zwischen 1546 und 1706”, Istanbuler Mitteilungen, sy. 39, Tübingen 1987, s. 321-327; Nathalie Clayer, “Une etude encours sur un tekke Stambouliote: Le tekke d’Imrahor”, Observatoire urban d’Istanbul, sy. 5, İstanbul 1993, s. 30-31; M. Güler, “Bizans’tan Osmanlı’ya Kaldı, Peki Geleceğe Kalacak mı? İki Devrin Hüznü ...”, Yeni Yüzyıl, İstanbul 3 Ocak 1997.
Semavi Eyice 


Nicholas V. Artamonoff Collection'ından 1935-1937 yıllarında kendi çekimi olan fotoğraflar:













Nicholas V. Artamonoff Collection'ından 1937 tarihli diğer fotoğraflar:









Diğer eski fotoğraflar:





Aşağıdaki eski fotoğraflar Dr. Fatih Köse'nin yapı ile alakalı makalesinden alınmıştır.

Çatı çökmeden evvel cami (Encümen Arşivi)

1940’lı yıllarda caminin kuzey duvarı Encümen Arşivi)

1940’lı yıllarda caminin içi (Encümen Arşivi)

Sol nefi ayıran sütun sırası  (Encümen Arşivi)

1930’larda mescid olarak kullanılan narteks bölümü (Encümen Arşivi)


Şadırvan ve son cemaat girişi (Encümen Arşivi)



Pervititch Haritaları: Tarihi Yarımada Bölümü

$
0
0
Sigorta Haritalarında İstanbul isimli bir kitap Tarih Vakfı Yurt Yayınları tarafından yayınlanmıştı. Piyasada tükenen bu yayındaki haritaların taranmış halini bir arkadaşımız tarafımıza iletince, derli toplu ve düzenlenmiş olarak yayınlama arzum oluştu.

Eski fotoğraflara meraklı kişilerin tespit çalışmalarında bu haritalar sıkça refere edilmekle birlikte pek az kişide derli toplu bulunuyordu. Elbette harita uzmanları ve mimarlar teknik açıdan projelerinde bu haritalarla günümüz haritalarını bir şekilde örtüştürebiliyorlar. 

Bu haritalar Jacques Pervititch tarafından Türkiye Sigortacılar Daire-i Merkeziyesi adına 1922-1945 yıllarında hazırlanmıştır.

Geniş zaman dilimine yayılan bu hazırlamanın sonuçlarını haritayı incelediğimizde de görüyoruz. İlk zamanlarda Fransızca latin alfabesine dönüştürülerek yazılan özel isimler ile Fransızca kelimelerle belirtilen isimler zamanla Türkçeye dönüşmüş.

Bu bölümde günümüz Fatih ilçesini kapsayan Tarihi Yarımadaüzerindeki paftaları paylaşacağım. Birebir tüm bölgeler yok. Mesela bugünkü Fevzipaşa ve Vatan Caddesi ile Millet Caddesi arasında kalan bölüm hiç yok. Yedikule'den Topkapı'ya kadar olan bölüm de yok. Bununla birlikte bazı rehber planlar içinde belirtilmesine rağmen çizilmeyen birkaç pafta da bulunmaktadır.
Paftaların bir kısmını kuzey-güney doğrultusunda düzelttim. Renklerini hafif açıp, ayrıca fazla olan kısımlarını da kestim.

Sigorta şirketi için, yani ticari maksatlı üretildiği için o ihtiyaçlar dikkate alınarak çizdirilmiş.

5 (Beş) genel rehber (Google+) ve bunların altında paftalar bulunmaktadır. Albümler halinde ayrıştırdığım paftalara her bölümde belirtilen pafta sayısına tıklayarak ulaşabilirsiniz. Zaman içinde fotoğraf altlarında paftalarla alakalı bilgileri ve karşılaştırmaları da eklerim diye umuyorum. Adetlerdeki linkler eğer Google+ üyesi değilseniz Piacasaweb'e gitmektedir. Picasa'dan büyük boyulatını indirebilirsiniz. Google+ tam linkini de hemen yanlarına ekledim. Google+'da da indirmeden kolayca büyültebilirsiniz.

Genel Rehber 1: Fatih - Edirnekapı - Haliç Arasında Kalan Bölüm


Saraçhane, Edirnekapı, Ayvansaray, Fener, Balat ve aralarda kalan mahalleleri içermektedir. 18 ile 36 arasında kalan numaralardan oluşmuş 19 (On Dokuz) (Google+) paftadan oluşmaktadır. 1929-1933 yılları arasında değişik dönemlerde çizilmiş olup, fotoğraf açıklamalarında yazmakla birlikte büyüttüğünüz zaman pafta bilgilerinde de detaylar bulunmaktadır. 


Genel Rehber 2: Eminönü, Küçükpazar, Mercan Arasında Kalan Bölge


Bu genel paftada Haliç kıyısı sınır olmakla birlikte Eminönü ve Küçükpazar ile Süleymaniye alt kısımlarına kadar olan arazi dahildir. Yine bugün Hanlar Bölgesi olarak bilinen Mercan detaylı olarak işlenmiştir. 1940 sonları ile 1943 başları arasında hazırlanmış paftalara bakınca bölgenin özellikle Eminönü tarafında ciddi değişiklik olduğunu gösteren eski fotoğrafları anımsıyoruz. Paftalara detaylı baktığınızda nerede, hangi tip esnaf olduğunu da görebiliyorsunuz. 61 ve 79 numaraları arasında 12  (On İki) (Google+)paftadan oluşmaktadır.


Genel Rehber 3: Eminönü - Mercan- Bahçekapı - Mahmutpaşa Arasında Kalan Bölüm



Yine Eminönü ve Mercan bölgesi ile Bahçekapı'dan Divanyolu'na kadar olan Mahmutpaşa bölgesi yer almaktadır. 60 ve 78 numaraları arasında 13 (On Üç) (Google+) pafta yeralmaktadır. 1940 - 1941 yıllarında çizilmiştir.


Genel Rehber 4: Vefa - Laleli - Aksaray Arasında Kalan Bölüm



Vefa, Süleymaniye, Şehzadebaşı, Saraçhane, Vezneciler, Laleli, Aksaray, Langa, Yenikapı, Cerrahpaşa ve Nişanca bölgelerini kapsamaktadır. 37 ve 57 numaraları arasında 18 (On Sekiz) (Google+)paftadan oluşmaktadır. Bu paftalar 1934 - 1936 yılları arasında çizilmiştir.


Genel Rehber 5: Kadırga - Nişanca - Yenikapı Arasında Kalan Bölüm



Bu bölüm Divanyolu'nun güneyinden Marmara Denizi'ne kadar olan araziyi göstermektedir. Diğer bir deyişle Yenikapı'dan Küçükayasofya'ya kadar olan bölüm ile Divanyolu arasında kalan arazidir. 1 ve 17 numaraları arasında 17 (On Yedi) (Google+)paftadır. 1922-1923 yıllarında hazırlanmış en eski paftalardır. 

Pervititch Haritaları: Kadıköy, Üsküdar, Beşiktaş, Ortaköy, Beyoğlu, Şişli Bölgeleri

$
0
0
Pervititch Haritaları'nın Tarihi Yarımada bölümüne ait olan paftaları alt gruplar halinde bir önceki yazı içerisinde paylaşmıştım. Özellikle tarihi eserleri daha çok barındırması, eski fotoğrafların çoklukla bu bölgeden üretilmiş olması hasebiyle bu bölüme özel önem vermiştim. Aynı yazı içerisinde kısmi bilgiler de bulunmaktadır. Geriye kalan 6 bölgeye ait eldeki paftaları ise toplu olarak iletiyorum. Her bir bölge için ayrı ayrı klasörler oluşturulmuş ve paftalar yerleştirilmiştir. Pafta sayısı ile olan link Picasaweb'teki albüme, Google+ ile verilen link ise Google+ üzerindeki albüme gitmektedir. Açıklamalar Google+ üzerinden yorumlar suretiyle zaman içinde paftalara yerleştirilecektir.

- Kadıköy (7 Pafta veya Google+)

- Üsküdar (29 Pafta veya Google+)
- Beşiktaş (15 Pafta veya Google+)
- Ortaköy (5 Pafta veya Google+)
- Beyoğlu (27 Pafta veya Google+)
- Şişli (28 Pafta veya Google+)

üzerinden linkleri kullanarak paftalara ulaşabilirsiniz.






Kadikoy Pervititch Haritalari



Uskudar Pervititch Haritalari





Sisli Pervititch Haritalari



Besiktas Pervititch Haritalari



Ortakoy Pervititch Haritaları



Beyoglu Pervititch Haritalari


İstanbul'un Merkezi: Hippodrom

$
0
0
İstanbul benim için Tarihi Yarımada'dır. Tarihi Yarımada'nın her ne kadar merkezinde sayılmasa bile merkezi Sultanahmet'tir ve aslında merkezidir İstanbul'un. Bir süre görmediğim zaman özlediğim, hiçbir şey yapmasam bile eserlerin çevresinde bir tur attığım bölge. 

Sultanahmet: Günümüzün turizm merkezi. Semtten bahsediyorsak Sultanahmet, camiden bahsediyorsak Sultan Ahmet

Bizanstan günümüze kalan ve Ayasofya Su Terazisi'nin hemen dibinde yer alan bir dikili taş vardır: Milion Taşı. İlk halini bilemem ama hani "kim dikmiş bu şekilsiz taşı" diyebileceğimiz bir sütundur dönemin İstanbul'unun merkezinin işareti. Hatta değil İstanbul, dünyanın merkezi sayılırmış. Tüm yol hesapları bu taşa göre yapılırmış. Bizans İmparatorluğunun belli başlı merkezlerinin merkeze uzaklıkları kaydedilirmiş taşın üzerine. Merkez olarak ise bu mil taşı değil, sur kapıları dikkate alınırmış. Artık ne kadar farkedecekse!
Milion Taşı
Bir kaç adımlık yürüme mesafesinde ulaşılabilecek eserler, müzeler, gezilecek görülecek noktaların sayısı şaşırtır insanı. Hani hakkıyla göreyim denildiği zaman 1 hafta sürecek bir gezi rotasıdır. 
Şöyle ilk anda akla gelenleri sıralarsak: Topkapı Sarayı, Ayasofya Müzesi, Ayasofya Türbeleri, III. Ahmet Çeşmesi, Arkeoloji Müzeleri, Gotlar Sütunu, Türk İslam Eserleri Müzesi, Büyük Saray Mozaikleri Müzesi, Alman Çeşmesi, Hippodrom ve üzerindeki anıt sütunlar, Sultan Ahmet Camii, Hürrem Sultan Hamamı, Yerebatan Sarayı, Binbirdirek Sarnıcı, Şerefiye Sarnıcı, Kadırga Sokollu Camii, Küçük Ayasofya Camii ve bu eserlere ulaşmak için yol üzerinde görebileceğimiz nice tarihi yapı, eser vardır. Camiler, hamamlar, türbeler çeşmeler, eski sokaklar ve evler.  Sultanahmet Meydanı her daim merkezmiş İstanbul'da. Hippodrom dediğimiz ve bugün üzerinde bulunan ve günümüze anıt sütunlardan sadece üç tanesinin gelebildiği Dikilitaş, Örme Sütun, Yılanlı Sütun ile birlikte Alman Çeşmesi yer alır.

Hippodrom ve Ayasofya (Düzenlemenin güzelliğine bakar mısınız)
Bir ucu Divanyolu'na uzar, diğer ucu Marmara Üniversitesi'nin  rektörlük binası ve arkasında yer alan Sultanahmet Meslek Lisesi'ni de içine alır. Bu bölüme de "sfendon" (sphendone) denmektedir. Bir tarafında Sultan Ahmet Külliyesi, diğer tarafında İbrahim Paşa Sarayı ile Tapu Kadastro binası vardır. Bölgede at arabası yarışları yapılmış yıllarca. Osmanlı döneminde de "Atmeydanı" denmiş. Elbette sadece at yarışlarından ibaret olmayıp vahşi hayvan gösterileri, cambazlıklar, imparatorların taht  çıkış törenleri, zafer alayı geçişleri de olurmuş.

Sphendon'un Günümüzde Görünümü
Sultanahmet'e girdiğimiz anda evvela Hippodrom'a girmeli, oradaki havayı teneffüs ettikten sonra yolumuzu her nereye gideceksek çizmeliyiz. 


ALMAN ÇEŞMESİ

Evvela sekizgen planlı Alman Çeşmesi karşılar bizi. Alman İmparatoru'nun hediyesidir. Alışık olduğumuz çeşme ve şadırvanlardan farklı bir üslubu vardır. Kubbesinin üst kısmında sürekli güvercinler vardır. Açıkcası kuşları sevdiğim halde üzerine konduğu eserleri pisletmelerinden ötürü pek sevmem kendilerini, ama gelin görün yem satanların kazanç kapısıdır bu güvercinler. Hava sıcaksa çeşmelerinden birisine yanaşıp yüzü yıkamak iyi gelmektedir.

Alman Çeşmesi
Yapılış döneminde her ne kadar politik içeriği olsa bile günümüzün anıtsal eserleri arasındadır.

1930'lu yıllarda Alman Çeşmesi
Alman Çeşmesi'ni geçince bizi karşılayacak eser: Obelisk. Yahut çok bilinen adıyla Dikilitaş.

DİKİLİTAŞ - OBELİSK

Bu  Dikilitaş aslında bir dikili taş olup "selpak / kağıt mendil" ilişkisi misali ama tersinden bu ismi almıştır. Batı dillerinde "Obelisk" diye anılmakta. "Thedosius Sütunu" da denilmektedir. Bu eseri İstanbul Ansiklopedisi'nden de faydalanarak biraz daha detaylı inceleyelim.

Neredeyse 3500 yıl evvelinde MÖ. 1450 yıllarında bir benzeri ile birlikte Mısır'da Amon-Re mabedi önüne yerleştiriliyor. Mısır medeniyetine meraklısı için isim verelim: III. Tutmosis adına.

I. ConstantinusKonstantinopolis şehrini yeniden kurduğu zaman süslemek üzere çeşitli anıtları şehre taşıtıyor. Muhtemelen bu obeliski yerinden indirtiyor ama ömrü yetmiyor. Yerine geçen oğlu obeliski İskenderiye'ye kadar getirtiyor ama bugün sebebini bilmediğimiz bir nedenle İskenderiye kıyılarında kalıyor eser. Sonrasında onun yerine geçen İmparator İulianusİskenderiyelilere bir mektup yazarak obeliskin kendilerine gönderilmesini istiyor; taş muhtemelen İulianus'un ölümünden sonra şehre geliyor lakin bu sefer de uzunca bir süre Kadırga sahilinde kalıyor. Teyyy 390 yılında I. Theodosius döneminde taş yerine dikiliyor.

Eski yıllarda Obelisk ve Örme Sütun
Taşın toplam uzunluğu 19,59 metre olmakla birlikte aslının 3'te 2'si kadar olduğu söylenir. Orijinali 30 metre civarındaymış diyebiliriz. Alt kısmında düzeltme işlemi hiyerogliflerden birisinin yarım olmasından da anlaşılmaktadır. Ya taşıma sırasında bir kırılma mevcut yahut kolay taşınması için kısaltılmış olabileceği düşünülmektedir.

Dikilitaş mermerden bir kaide üzerine oturtulmuş, kaidenin temelinde de bir yüzünde adet üzerine Grekçe, diğer yüzünde Latince kitabeler işlenmiştir. Grekçe metinde anlatıcı ağzından 32 günde dikildiği, Latince metinde ise taşın ağzından 30 günde dikildiği anlatılmaktadır. Niye öyledir, ben bir anlam veremedim.
Temelin diğer iki yüzünde ise taşın yerine yerleştirilme öyküsü ve araba yarışları tasvir edilmiştir. Dikkatli olarak tasvirlere bakarsanız bu öyküyü görebilirsiniz. Bu noktada biraz eğilmeniz ve motifleri alıcı gözle incelemenizde fayda var.

Kaidenin dört yüzünde imparator ve ailesi, kumandanları, yarış izleyenler kabartmalarla tasvir edilmiştir.

Dikilitaş'ın dört yüzünde de hiyeroglifler vardır. Ama çok dikkat çekmeyen, uzaktan bakıldığında farkedilen, bir parça martıların pisliğinden ötürü kirlenen en üstte yer alan piramit biçimli uçta Firavun III. Tutmosis ile Mısır Tanrısı Amon-Re el ele görünüyor. Piramitin bittiği yerden başlamak üzere çerçeve içinde yine tanrı ve firavun vardır. Bunun hemen altında şahin başlı olarak tasvir edilen tanrı kutsal Horus yer alıyor. Esas hiyeroglif yazı bu noktadan sonra başlıyor. Burada da Mısır tanrılarına övgüler var. Ne yazdığını şuraya kopyalamıştım bir zamanlar.
 
Dikilitaş'ın üst kısmı

Dikilitaş











Dikilitaş'ın çevresinde birkaç tur atalım, biraz uzaklaşalım, sonra yaklaşalım ve tekrar tekrar bakalım. Sonrasında yolumuza devam edelim ve Yılanlı Sütun'un yanına gidelim.

YILANLI SÜTUN

Burmalı Sütun - Yılanlı Sütun
Yılanlı Sütun ya da diğer bilinen adıyla Burmalı Sütun. Günümüze gelen kısmı 5,30 metredir. Delfi'deki Apollon Mabediönünden I. Constantinus zamanında İstanbul'a getirtilmiş. O zamanlar 8 metre yüksekliğinde olan sütunun üzerinde 3 ayrı yöne bakan yılan başları varmış. Sonrasında nasıl olduysa kaybolmuş. Evliya Çelebi bu sütunun İstanbul'u yılan, çıyan ve akreplerden koruduğunu yazmış. 

1880'li yıllarda Yılanlı Sütun






ÖRME SÜTUN

Örme Sütun (Restorasyon Öncesi)
Spina'nın son ucundaki 32 metre boyundaki bu sütun Bizans devrinde çeşitli ölçülerdeki yontulmuş taşlardan örülerek yapılmış. Kitabesindeki Grekçe metinden anlaşıldığına göre 4 veya 5. yüzyıla tarihlenmektedir. Maalesef restorasyon geçirdi.
 
Bir kış günü Örme Sütun

Çok eskilerden günümüze ulaşmış 3 anıt sütunu da gördükten sonra yönümüzü nereye çevirelim?






*** | ***
Ek fotoğraflar:
Sfendon
Milion Taşı
Kar Zamanı Alman Çeşmesi
Obellsk, Joseph-Philibert Girault de Prangey, 1843

Sphendon Duvarı ve Eski Evler, Çeşme

İstanbul'un Su Kemerleri

$
0
0

Bozdoğan Kemeri
İstanbul'da su kemeri denilince akla ilk gelmesi gereken, pek çok kişinin muhakkak gördüğü Bozdoğan Kemeri olarak bilinen Taksim yönünden gelindiğinde Unkapanı'nı geçtikten sonra altından geçtiğimiz Valens Kemeri olarak da bilinen su kemeridir. Şehzadebaşı ve Saraçhane bölgesindedir. Yükselti farklarından ötürü suyu aşırmak için bu kemerlerden inşaa edilir ve su, üzerinde bulunan künklerin içinden akar gidermiş. Bizans devrinde daha çok sarnıçlarda toplanırken, Osmanlı devrinde zaman içinde akar su halinde çeşmelerden kullanılır olmuş. Evlerde çeşme bulunmuyor, döneminde sadece izinli olarak kimi paşaların konaklarına çeşme konurmuş. Evler kendi sularını çeşmelerden alabildiği gibi sakalar da evlere servis yaparmış. Konumuz şimdilik bu değil.

İstanbul ve çevresindeki su kemerleri Avrupa Yakası'nda Kemerburgaz, Gaziosmanpaşa, Bahçeköy ve Bayrampaşa bölgesinde kalmıştır. Bu su kemerlerinin yerleri için şu haritayı kullanabilirsiniz.


Su kemerleri Anadolu'da da çok yaygındır. Özellikle antik kentler ve yakınlarında pek çok su kemeri günümüze kadar gelebilmiştir. İnternetten aradığınızda bulabilirsiniz. Çok fotoğrafik bulduğum ve üzerine de çıkabildiğimiz Aspendos'taki şu kemer gibi.

Roma, Bizans ve Osmanlı döneminde pek çok su kemeri İstanbul'un çevresinden şehrin içine su getirmek için kullanılmış. Su kemeri bir su sisteminin sadece bir ayağı olmakla birlikte en anıtsal yapısıdır. Su kemeri dışında bu sistemin içinde bentler, havuzlar, maksemler, suterazileri, çeşmeler, sebiller, sarnıçlar bulunmaktadır.

Bozdoğan Su Kemeri günün değişik zamanlarında güzel fotoğraflar vermektedir. Eğer becerebilirseniz üstüne çıkıp yürüyebilirsiniz ama zorludur ve yasaktır. Açıkcası kendim henüz çıkamadım.

Bozdoğan Kemeri
Bozdoğan Kemeri'ne Hadrianus Kemeri de denilmiştir ama günümüzde pek bilinmemektedir. Kemer değişik dönemlerde onarımlar geçirmiştir. II. Mustafa devrinde yapılan tamirata ilişkin kitabeyi kemerin  hemen yanında bulunan tiyatronun önünden bakınca görebiliyoruz.
Bozdoğan Kemeri üzerine II. Mustafa devrinde yapılan tamirata ilişkin kitabe
Kemerin en yüksek bölümü 28 metre olup yıkılan kısımları ile birlikte 971 metre imiş. Daha önceleri daha uzun olduğu düşünülmektedir. Bir ucu Fatih'in içine, diğer ucu Süleymaniye semtinin içine kadar gitmektedir. 4. yüzyıldan günümüze gelebilmiş en eski su kemeridir.

İstanbul'da bulunan su kemerleri bir kerede ziyaret etme şansımız pek yok. Hem ulaşımlarının zorluğu hem de mesafeler ve çevre gezisi ile birlikte düşündüğümüzde 3 rota yapılabilir.

Yolumuzu Bahçeköy tarafına verdiğimizde yanından / altından geçerken rahatlıkla fark edeceğimiz I. Mahmut Su Kemeri bizi karşılar.

I. Mahmut Su Kemeri, Bahçeköy
Bahçeköy'ün içinden Zekeriyaköy'e doğru giderken hemen sağımızda yüksekliği daha az olan Bahçeköy Kemeri'ni de görebiliriz.

Bahçeköy Caddesi olarak bilinen ve orman yolundan Kemerburgaz'a bağlayan yolu devam edersek bir süre sonra bir kemerin altından geçeceğiz. Evvelbent Kemeri ya da Paşadere Kemeri olarak bilinen Mimar Sinan yapısı su kemeri. 102 metre uzunluğa sahip kemerin asıl adının Balıkzade olduğu söylenmektedir. Bugün altında arabaların geçtiği uzun bir göz ile altta 5, üstte 7 olmak üzere toplam 13 gözü vardır.

Evvelbent Kemeri
Bu kemere gelmeden evvel biraz geride ormanın içinde Yosunlu Kemer ve yine biraz daha içeride Kara Kemer bulunmaktadır (Haritada görebilirsiniz). Bu kemerleri henüz ziyaret etmediğim için elimde fotoğrafları da yok.

Yola devam ettiğimizde Kemerburgaz'a gireriz. Göktürk'e doğru devam ettiğimizde karşımızda upuzun bir su kemeri daha belirir. Uzun Kemer. Yine bir Sinan yapısı. Uzunluğundan ötürü kemeri gezmek biraz zaman alacaktır. Toplamda 711 metre uzunluğunda kemerde üst katta 50, alt katta 47 göz vardır.  Su kemerin en üstünden gitmektedir. Mimar Sinan bu kemeri inşaa ederken daha evvel yıkılmış olan kemerin temellerini kullanmıştır.


Uzun Kemer


Uzun Kemer, Kemerburgaz
Buradan geriye İstanbul yönüne doğru devam ettiğimizde Kemerburgaz'ı geçtikten sonra bizi bir su kemeri daha karşılayacaktır. Eğri Kemer ya da Kovuk Kemer olarak bildiğimiz yine bir Sinan yapısı. Toplam uzunluğu 408 metredir. Bir noktadan sonra 90 derece ile dönüş yaptığından ötürü Kırık Kemer'de denilmiştir.

Eğri (Kovuk) Kemer, Kemerburgaz

Üst katında içinden geçilebiliyor
Bu kemerlerden su bugünkü ulaşım yollarını aşıp tepenin diğer yanında bulunan Alibeyköy Barajı üzerinde bulunan su kemerlerine geçmektedir.  O kemerlere bu noktadan her ne kadar yürüyerek ulaşmak mümkün olsa da biraz zahmetlidir. Gazi Mahallesi, Cebeci Köyü üzerinden gitmek daha kolaydır. Ancak mevsime, yıllara göre baraj su seviyesi değişmekte, bölgedeki taş ocaklarından ötürü klasik binek arabayla gitmek sıkıntı çıkarabilmektedir.

Haritadan yerini görebileceğiniz kemere kadar arabayla gidemiyorsunuz. Bizim gittiğimiz dönemde barajda su seviyesindeki düşüklük nedeniyle su kemerleri bölgesinde su olmadığından çevrede rahatlıkla yürüyebilmiştik. Ancak şimdilerde bizim yürüdüğümüz alanlarda göl var ve yürümek için uygun donanıma sahip olmanız tavsiye edilir.

Su kemerlerinin kimilerine göre en ihtişamlısı Mağlova Su Kemeri'dir. Mağlova'nın Moğol Ağa'dan geldiği ileri sürülse de, o yöreye halk tarafından Mahleva denilirmiş. Ayrıca Muallak Kemer olarak da geçer. Bugün Alibeyköy Baraj Gölü içerisinde kalmakla birlikte İSKİ tarafından da aktif olarak kullanıldığı belirtilmektedir. İstanbul'daki bu en zarif su kemerinin tepe uzunluğu 258 metredir.

Mağlova Su Kemeri, Alibeyköy Baraj Gölü

Mağlova Kemeri'nin Üst Galerisi
Yine Sinan yapısı olan ve Kırkçeşme Tesisleri'nin bir parçası olan Güzelcekemer'de aynı baraj gölü içerisindedir. Altta 8, üstte 11 gözü vardır. 165 metre uzunluğundaki kemerin temelden yüksekliği 34,5 metredir.

Güzelce Kemer
Bu bölgede bu anıtsal su kemerlerinde gelen suyu küçük tepelerden aşıran çok sayıda tek veya çift gözlü su kemerleri vardır. Bunların pek çoğu dere içlerinde ağaçların arasında zor görünebilmektedir. Açıkcası tek tek gitmek için fırsat bulamadım. Bunların konumlarını haritada görebilirsiniz. Tespit edemediklerim de olabilir. Örnek olarak şu fotoğrafta ağaçların arasında bir tanesi görünmektedir.
Virankemer'in uzaktan görünümü
Bugün TEM yolu üzerinden Gazi Mahallesi'ne girmek istediğimizde hemen girişte derenin içinde kalmış bir su kemeri daha vardır. Balıklı Kemer. 9 gözlü bu kemer ilk olarak Fatih devrinde yapılmıştır. Uzunluğu 125 metre,

Balıklı Kemer
Bu kemere yakın bir de aynı isimli havuz vardır: Balıklı Havuz. Google Maps'de nedense buna Tarihi Şeytan Kalesi demişler :) Onun da bir fotoğrafın ekleyeyim. 12*18,4 metre boyutlarındaki bu havuzda oda şeklinde 3 bölüm vardır ve Roma döneminden gelmiştir. Osmanlı döneminde de onarım geçiren yapı yakın dönemde restore edilmiş.

Balıklı Havuz
Yine bu mevkilerde, TEM yolundan Edirne yönüne devam ettiğimizde İSTOÇ'a gelmeden evvel geçilen viyadükte sağa doğru dikkatli bakıldığında görülebilecek ama günümüzde askeri bölge olmasından ötürü ya özel izinle gidip ziyaret edebileceğiniz Roma veya Erken Bizans devrinden günümüze geldiği düşünülen bir başka su kemeri de Mazul Kemer'dir. Mazlum Kemer olarak da geçmektedir.

Mazul Kemer
Genel olarak su kemerlerini bugün de ziyaret etmek çok kolay olmuyor.

Bugün Bayrampaşa'da bulunan İstanbul Sebze Hali'nin karşı tarafında mahallenin içinde bir başka su kemeri hayli tahrip olarak günümüze gelmiştir. Mahallede binalarla içiçe geçmiş su kemerinin bugünkü halini tam bilemiyorum. Çevresinde inşaat yapımı ile ilgili tartışmaları hatırlıyorum. Bu kemer Avasköy Su Kemeri olup yine bir Sinan yapısıdır. 11 gözlüdür ve fazla tahribat görmüştür.

Avasköy Kemeri

Avasköy Kemeri
Sebze halinin biraz daha ilerisinde, hal kavşağı içerisinde kalmış olan Ali Paşa Su Kemeri de günümüze pek sağlam gelememiştir. Altta 6, üstte 8 gözü vardır.

Ali Paşa Kemeri
Burada belirtilmeyen kemerleri harita üzerinden takip edebilirsiniz. Çok istemiş olmama rağmen tamamını görecek fırsatı bulamamıştım. Hatta yerlerini tespit ederken bile hayli zorlandığımı itiraf edeyim.

*** | ***

Ek Fotoğraflar:


Mağlova Kemeri
Mağlova Kemeri Eski Fotoğrafı

I. Mahmut Kemeri
Eğri Kemer
Eğri Kemer

Eğri Kemer

Uzun Kemer
Uzun Kemer

Uzun Kemer
Bozdoğan Kemeri
Bozdoğan Kemeri

Bozdoğan Kemeri

Bozdoğan Kemeri



Gazanfer Ağa Külliyesi ve Bozdoğan Kemeri

Eski İstanbul Fotoğrafları Arşivi

$
0
0
                                                         
Eski İstanbul Fotoğrafları aslında Facebook'u kullanmam için ana sebeplerden birisi. Üzerinde konuşmak, tartışmak, tespit için araştırmalar yapmak çok keyifli oluyor. 


Şimdiye kadar ve halen lokal olarak arşiv yapmamakla birlikte özellikle İstanbulium sayfalarında lazım olacak eski fotoğraflar için yine internet üzerinde fotoğrafları semtler bazında tutuyordum. Ancak sağlıklı bir arşiv olmuyordu ve düzenli güncelleme yapamıyordum.

Ancak Facebook olsun, diğer sosyal medya ortamları olsun; sağlıklı bir arşivi oluşturacak müsait bir yapı sunmuyorlar. Facebook halen gruplarda sağlıklı bir arama sonucu dönmüyor. Bu nedenle daha önce gördüğünüz, bildiğiniz bir fotoğraf lazım olduğunda ulaşamıyorsunuz.


Bir diğer ve mühim sorun ise bu ortamlarda paylaşılan fotoğraflara dair genel bilgilerin eksik olmasıydı. Eğer takipçiler ilgili ise yorum kısmında tamamlıyorlar. Tamamlansa bile klasifiye edilmiş bir şekilde bunlara ulaşma şansınız yine olmuyor. 

Bu ve buna benzer sorunlar, kendi yaşadığım sıkıntılar, en azından kendi ve yakın çevremin ihtiyaçlarına çare olabilecek bir çözüm geliştirmek istedim. Ücretsiz bir yapı ve eldekileri kolayca ve seri bir şekilde aktaracağım bir düzen olmalıydı. Ayrıca sosyal medya ortamı olması ekstra bir katma değer yaratırdı. Bunun için üzerinde fazlaca düşünmeden TUMBLR ortamında karar kıldım. İdeal değil ama mevcutlar içinden işime en çok geleni idi.

Daha önce FLIPBOARD üzerinde eski fotoğrafları bir dergide toparlamıştım. Bunun için Facebook'taki temel grubumuz olarak OLDIST'i kullanmıştım. Yine aynısını yaparak ilk iş olarak OLDIST'ten fotoğrafları indirip yüklemeye başladım. Sonrasında üyesi olduğum diğer gruplardan uygun gördüğüm fotoğrafları aktardım. Bunlar kesmeyince direkt birincil kaynaklara da yöneldim. Hem büyük boyutlu hem de detayların daha net görüldüğü fotoğraflara ulaştım ve onları da yükledim, yüklemeye devam ediyorum. Henüz o aşamaya gelmedim ama bundan sonra karşıma çıkan her eski İstanbul fotoğrafını yükleyeceğim. 

Fotoğrafların çift olmamasına özen gösteriyorum. Eğer daha iyi kalitede bir örneğine rastlarsam eskisinin üzerine yüklüyorum. Yine de arada kaçanlar olabilir.
Özellikle 19. yüzyıl fotoğraflarında farklı kaynak kitaplardan tarama usülü ile elde edilen fotoğrafların her bir kopyasını tutmaya dikkat ediyorum. Aynı fotoğraf olsa bile, renk farklıları bulunmaktadır.

Şimdilik 3,000+ fotoğraf ulaşılabilir durumdadır, yakın dönemde 5 bin fotoğrafı bulacaktır. Hedef ise uzun vadede en az 10 bin fotoğraflık bir arşiv oluşturmak olacak. 

Bu işlemler halen devam ediyor. Birkaç fotoğraf için sahibinden önce izin alıp ondan sonra yükledim. Ancak eski fotoğraflar için böyle bir izin sürecini geçirmedim. Yüklenenler içinde telif sorunu olduğuna dair bir bilgi gelirse, çekinmeden kaldırırım.

Her fotoğrafa kesin bilgilerine ulaşmışsam muhakkak bilgilerini yazıyorum. O an olmazsa bile daha sonra bilgilere ulaşınca EDIT edip iliştiriyorum.

Her fotoğrafa muhakkak ETİKETLER ekliyorum. Bu etiketler çoklukla ve fotoğrafın özelliğine göre şunlardan oluşuyor:

  • Fotoğrafçı adı
  • Semt adı
  • Fotoğrafın çekim yılı
  • Fotoğrafın çekildiği nokta (Galata Kulesinden gibi)
  • Fotoğraftaki mühim eserler (Sultan Ahmet Camii gibi)
  • Fotoğraftaki eser tipleri (Yalı gibi)

Etiketlerde tamamen Türkçe karakterler kullanılmaktadır. 

Her bir başlıkta 1 fotoğraf olmakla birlikte zaman zaman bir konu çevresinde olan başlıklarda 10 fotoğrafa kadar başlık açılmaktadır. 

Etiketleri Nasıl Kullanacağız?

Her başlığa girildiğinde fotoğrafın sağ bölümünde etiketler görünmektedir. Burada etiketler üzerine tıklamak suretiyle aynı etikete sahip tüm fotoğraflar listelenir. Bu arada adres satırına bakarsanız aşağıda gibi bir adresi göreceksiniz.

http://eski.istanbulium.net/tagged/tepebaşı” Bu örnekte olduğu gibi "tagged/" ifadesinden sonra anahtar kelime yerleştirebilirsiniz. Birden fazla kelimeden oluşan anahtar kelimelerde araya "-" işareti koymalısınız. "http://eski.istanbulium.net/tagged/sultan-ahmet-camii" gibi.

Ayrıca sayfanın sol alt köşesinde yer alan ARAMA bölümünden de sonuç getirebilmektesiniz.

Tüm bunları yapmamdaki tek temel amaç aranıldığında daha kolayca bulunabilecek bir “Eski İstanbul Fotoğrafları Arşivi” yapmaktır. Bu en fazla kişisel olarak benim ve İstanbul ile alakalı yakın arkadaşlarımın ihtiyacıdır.

Yakın bir zamanda "Eski İstanbul Fotoğrafları Indeksi"ni de paylaşmayı umuyorum. 

Mühim not: Bu arşivde yayınlanan ve yayınlanacak olan fotoğraflar tamamen bilgi maksatlı olup, internet üzerinde paylaşmanızda sakınca olmamakla birlikte yayınlarınızda kullanmak istediğinizde lütfen fotoğrafa özel araştırma yapınız.

Eski İstanbul Fotoğrafları Arşivi İndeksi

$
0
0
Eski İstanbul Fotoğrafları Arşivi ile ilgili olarak bir önceki yazıda bazı bilgiler verilmişti. Tekrar belirtmek gerekirse, internette eski İstanbul fotoğrafları arşivi oluşturan siteler olsun, Facebook grupları ve sayfaları olsun temel problem aranılan bir fotoğrafa ulaşamamakla birlikte kategorize edilmiş bir fotoğraf listesi sunmamasıdır. Bu yazıda fotoğraflara kolayca ulaşmayı sağlayacak olan indeks hakkında bilgi verilip, örnek olarak yapılmış olan indeks grupları ile etiketleme süreci hakkında detay iletilecektir. 

Fotoğraflara ait bilgiler, açıklamaların dışında ek olarak etiketler (tag) şeklinde tanımlanmaktadır ve bu sayede etiket aracılığıyla bir kategorizasyon oluşturulmaktadır. Eksiklikleri bulunmakta olup fotoğraflara ait bilgiler temin edildikçe / kesinleştikçe bu etiketler tamamlanmaktadır. Tahmin edersiniz ki bu gibi çalışmalar bir kişinin kolayca üstesinden kalkabileceği ölçekte değildir. Standart kategorizasyon etiketi ile birlikte benzer görüntülere sahip olan fotoğrafları birbiriyle özdeşleştirmek / karşılaştırma yapılabilmesini sağlamak adına özel etiketler de üretilmektedir. Örnek olarak Tarabya etiketi varken, benzer açıdaki fotoğrafları kolayca bulabilmek için Tarabya Genel Görünümü de eklenmiştir. Çünkü Tarabya olarak listeleme yaptığımızda şu anda bile çok sayıda fotoğraf gelmektedir. Halen eklenmeyi bekleyen, buna benzer çok sayıda etiket belirlenmiştir. 

Etiketlerde fotoğrafçı adı ve semt adları bilindiği takdirde kesinlikle bulunmaktadır. Çok eski fotoğraflarda yıl bilgileri çoklukla kesin değil, en iyi ihtimalle 10 yıl üzeri aralıklara verildiği için boş bırakma tercih edilmiştir. Bunun bir diğeri de birbiriyle çelişen tarihlerin belirtilmiş olmasıdır. Bilinenler kesinlikle eklenmiştir. 


Bu sayfada yer alan indeks ile gruplandırılmış indeksler dönem dönem güncellenecektir. Zaman içerisinde daha çok fotoğraf yükleneceği için indeksin getirdiği sonuçlar da daha yüksek olacaktır. Şu an 3000'e yakın başlık ve 3500 üzerinde fotoğraf üzerinden sonuç getirmektedir.


Fotoğrafın Çekim Tarihi İndeksi


Fotoğrafın Semt İndeksi

acıbadem çukurbostan kariye sarayburnu yenimahalle 
ağaçlı davutpaşakartal sarıyeryeşilköy 
ahırkapı demirkapı kasımpaşa savaklaryıldız
ahmediye doğancılarkayalar şehremini yüksekkaldırım
akıntıburnudolmabahçe kazlıçeşme şehzadebaşı zeyrek 
alibeyköy dragos kefeliköy selamiçeşme zeytinburnu 
anadoluhisarıedirnekapı kilyos selimiye 
anadolukavağı eğrikapı kınalıada şemsipaşa 
arnavutköy elmadağkireçburnu silahtarağa
ataköy eminönükırkçeşmeler şile 
atmeydanı emirgan kısıklı silivri 
ayaspaşaesenler kıztaşı silivrikapı
ayazağa eyüp küçükayasofya sıraselviler 
ayvansaray fatih küçükçekmece şirinevler 
azapkapı fener küçükpazar sirkeci
babıali fenerbahçe küçüksuşişhane 
bağcılar fındıklı kulaksız şişli
bağlarbaşı fındıkzade kuleli soğukçeşme
bahçekapı galata kumkapı süleymaniye 
bahçeköygalatasaray kurbağalıdere sultanahmet
bahçelievler garipçe kurtuluş sultanhamam 
bakırköy gedikpaşa kuruçeşme sultantepe 
balat göksu kuzguncuk sulukule 
bebek gülhane laleli sütlüce 
Bedrettin gümüşsuyu langa taksim 
belgratkapıgüngören levent talimhane
beşiktaş haliç maçka tarabya 
beyazıt halıcıoğlu mahmutpaşa tarihi yarımada 
beykoz harbiye maltepe tarlabaşı 
beylerbeyi harem mercan tatavla 
beyoğlu hasanpaşa merkezefendi tepebaşı 
boğaziçihaseki mesarburnu tophane 
bülbülderesi haydarpaşa mevlanakapı topkapı 
burgazada heybeliada mühürdar tunusbağı 
büyükadahorhor nişantaşı tuzla 
büyükçekmece istiklal caddesi nuruosmaniye ulus
büyükdere istinye okmeydanı unkapanı 
cağaloğlu kabataş ortaköy üsküdar 
çamlıca kadıköy paşabahçevaniköy 
çapa kadırga pendik vefa
çarşamba kağıthane perşembepazarı vezneciler 
çarşıkapı kalamış piyerlotiyalıköy 
çatalca kalender rumelifeneri yanıkkapı 
çatladıkapı kandillirumelihisarıyassıada 
çayırbaşı kanlıca rumelikavağı yavedud 
çemberlitaş kapalıçarşı sadabad yavuzselim 
çengelköy karacaahmet salıpazarıyedikule 
cerrahpaşa karagümrük samatyayenibahçe 
cihangir karaköy saraçhane yeniköy 

Şaşırtan Eski Bir Fotoğraf: Cebecibaşı Abdullah Ağa Çeşmesi

$
0
0
Sébah & Joaillier'in bir kaynağa göre 1893 yılında başkasına göre 1880-1900 yıllarında arasında çekmiş olduğu bu fotoğrafta evlere dağıtmak için kırbalarına su dolduran sakaları görüyoruz. Yıllardır bu fotoğrafın pek çok değişik versiyonu ile karşılaşır ama kesin olarak şurası gibi bir sonuca gidemezdik. Çünkü bildiğimiz hiçbir çeşmeye benzetememiştik. Azapkapı'da bulunan Saliha Sultan Çeşmesi olduğunun emin şekilde belirtilmesine de denk gelmiştim ama beni asla ikna etmemişti.  Çünkü o çeşmenin başka eski fotoğrafları da elimizde mevcuttu ve benzerlik asla kurulamıyordu. Pek çok farklı çeşme olabileceği konusunda görüşler belirtilmesine rağmen kesinlik kazandıracak bir kanıt ileri sürülememişti.


Nihayetinde elime büyükçe ve çeşme üzerinde kitabesi zorlu olsa da okunabilir bir versiyonu geçti. Hem fotoğrafı hem kitabeyi Facebook'taki Istanbulium grubuna yükledim ve kitabeden yola çıkılarak tespitin mümkün olmasını umdum. İlgili yazışmaya şuradan ulaşabilirsiniz. Bir arkadaşımızın Taksim'de bulunan (Çukurlu Çeşme Sokak üzerinde) Cebecibaşı Abdullah Ağa Çeşmesi olduğunu belirtmesi beni fena halde şaşırttı.


Fotoğraftan kesilip alınan kitabe detayı
Bu yazı sadece buradaki yorumların bir toparlaması ve internet üzerinde de bu bilginin paylaşılmasından ibaret olacaktır. Katkıda bulunan tanıdığım tanımadığım tüm arkadaşlara bilhassa teşekkür ederim. Çeşmenin diğer fotoğrafları ve renkli versiyonları elime geçtikçe buraya ekleyeceğim.

Yorumları toparlamaya devam edersek: 

Çeşmenin üzerinde yer alan Şair Şehri Mehmet Efendi'nin 5 beyitlik kitabesinde şu yazmaktadır: 

Hazret-i Sultan Mahmud-i adalet-siretin

Feyz-i ihsaniyle reyyan oldu cümle kâinat
Öyle şah kim pay-i serv-i adline ru-mal eder
Nil-i Mısr-i Kahireyle cedvel-i nehr-i Fırat 
Devr-i cudunda Cebecibaşı Abdullah Ağa
Yapdı bu nev-çeşmeyi oldu kârîn-i iltifat
Âb-ü tâb-ı devletin memdüd ide Rabb-ül-enam
Zib-tâk-i asüman oldukca nakş-i sabitat
Şehriya tarihini işrab için der lülesi
Can- fezadır ayn-ı Abdullah için mâ-ül-hayat (1144)

"Mirat-i İstanbul" adlı Osmanlıca eserde Taksim karibinde yer alan bir çeşme olduğu belirtiliyor ve çeşmenin tarihi 1130 olarak veriliyor. Burada 14 yıllık bir farkın muhakkak bir izahı olmalıdır.




Ayrıca çeşmenin üzerinde bulunduğu sokağın adı Çukurlu Çeşme Sokak olması da çeşmenin ana fotoğrafta gördüğümüz çeşme olma ihtimali için bir kanıt olarak öne sürülebilir. Bugün kendisi olmayan ama adının sadece sokak isimlerinde devam ettiği pek çok eser olduğu bildiğimiz bir durumdur.

Peki çeşme bugün ne durumda?

İlk anda bulabildiğim 2008 yılında çekmiş olduğum fotoğrafları ekleyeceğim. Bugün de muhtemelen tamamen aynı görünümünü koruyor. Yandex linki şuradadır.

Abdullah Ağa Çeşmesi

Kitabenin yakından görünümü:


Çeşmenin bugün yanda kalan bölümünü fotoğraflamak pek mümkün olmamıştı. Yolumu düşürdüğüm bir zaman yeniden çekeceğim.


Peki bugünkü görünümle en ufak bir ilgisi olmayan bir çeşme niye o olsun? Başkası olamaz mı? Maalesef zaman içinde aslı iyice bozulan kimi yapılar çevredeki insanların elbirliğiyle aslında çok farklı biçimde dönüştürülebiliyor. Bu çeşme de öyle bir örnek olabilir. Bir başka ihtimal vardır ki, bunu uzak görüyorum ama yine de ihtimaldir: Kitabe doğrudur, bu çeşmeye aittir ancak kitabesi taşınarak bu çeşmeye monte edilmiştir. Bundan sonrası derin araştırmaların konusudur.

Önceki yıllarda çekilmiş olan ve envanter.gov.tr sitesinden alıntıladığım fotoğraflar da şöyledir:




Yazıya sebep olan yazışma ve faydalanılan kaynaklar:

Facebook İstanbulium Sayfası'nda yorumlar: 



İstanbul'un Tarihi Hamamları

$
0
0
Hacı Kadın Hamamı

Su sistemlerinin çeşmeler gibi tüketim aşamasında kullanılan yapılarıdır hamamlar demek yanlış olmaz sanıyorum. Osmanlı öncesinden beri İstanbul'da epeyce hamam yapılmış ancak Roma ve Bizans döneminden günümüze ulaşan hamam bulunmamaktadır. Hamamlar daha çok hayır amaçlı yapılan binalara gelir getirmesi için yapılmışlardır. İkinci bir sebepte döneminde yapı manzumelerinin merkezi konumunda bulunan camiye cemaat çekme bakımından etkili olmalarıymış. Birçok vakıf sahibi kurdukları hayır eserlerine gelir getirmesi için başka semtlerde, hatta başka şehirlerde de hamam yaptırmışlardır. İstanbul'da Evliya Çelebi kendi zamanında 151 hamam olduğunu ve 17 tanesinin de inşaa edildiğini belirtmiş. Fazla hamam yapılması, aynı zamanda fazla su ve odun tüketimi manasına geldiği için sınırlamalar da getirilmiştir.

Hamamlar genellikle çifte hamam olarak yapılmışlardır. Yani yarısı kadınlara, yarısı erkeklere ayrılmıştır. Bu tip yapılarda kapıların muhakkak farklı sokaklara bakmasına dikkat edilirmiş.


View İstanbul'un Tarihi Hamamlari / Historical Baths in Istanbul in a larger map

Kolayca özel mülkiyete geçebilen hamamlar gelir getirdiği müddetçe kullanılmış, gelirleri zayıfladıkça ortadan kaldırılmışlar. Birçoğunun günümüze gelememe sebebinin bu olduğu düşünülmektedir. Büyük ve tarihi değerleri olan önemli hamamlardan bir kısmının işyeri, depoya dönüştürülmesi böyle de okunabilir.
Ayakapı Hamamı
Günümüze ulaşanlar içinde en eskisi Mahmut Paşa Hamamı'dır. (1466-67) Bazılarının günümüze bir parça kalıntısı gelmiş, bazısı yol genişletme çalışmalarından nasibini almış ve yıktırılmış, bazısı zamana direnememiş yok olmuş. Kimisi tamamen yenilenmiş, kimisi kısmen yenilenmiş, kimisi işlevi dışına çıkmış, kimisi turistlere hizmet etmekte, kimisi de halen halka açık olarak işlevini sürdürmektedir. Aşağıda güncellemesi devam edecek bir liste ve yukarıda haritadaki konumlarını ayırt etmeden veriyorum. Silivri ve Çatalca bölgesindekileri dahil etmedim. Bunların bir kısmını görmedim, bir kısmı sokağa doğru fotoğraf vermediği için elimde yok. Zaman içinde tamamlarım diye umuyorum.

İstanbul'un Tarihi Hamamları'nın Listesi
*    Acemoğlu Hamamı, Şehzadebaşı
*    Acı Hamam, Sultanahmet
*    Acımusluk Hamamı, Babıali
*    Ağa Hamamı (Üsküdar)
*    Ağa Hamamı, Beyoğlu
*    Ağa Hamamı, Samatya
*    Akarçeşme Hamamı, Eyüp
*    Akbıyık Hamamı
*    Altunizade İsmail Paşa Hamamı
*    Arabacılar Hamamı, Ayvansaray
*    Atik Valide Hamamı
*    Avcı Mehmet Hamamı, Sarıyer
*    Ayakapı Hamamı
*    Ayazma Hamamı
*    Ayşekadın Hamamı, Süleymaniye
*    Aziziye Hamamı, Kadıköy
*    Bahçeli Hamam, Beyoğlu
*    Bakırköy Hamamı
*    Balat Hamamı
*    Beşiktaş Hamamı
*    Beyazıt Hamamı
*    Beykoz Hamamı
*    Beylerbeyi Hamamı
*    Beylerbeyi Hamamı
*    Bulgurlu Hamamı
*    Cağaloğlu Hamamı
*    Cami-i Kebir Hamamı, Kasımpaşa
*    Cedid İbrahim Paşa Hamamı, Dolmabahçe
*    Çarşı Hamamı, Kadıköy
*    Çardaklı Hamam, Küçükayasofya
*    Çemberlitaş Hamamı
*    Çinili Hamam, Üsküdar
*    Çinili Hamam, Zeyrek
*    Çorlulu Ali Paşa Hamamı, Kulaksız
*    Çukurbostan Hamamı
*    Çukurcuma Hamamı, Beyoğlu
*    Davutpaşa İskelesi Hamamı
*    Dökmeciler (Süleymaniye) Hamamı
*    Eski Hamam, Üsküdar
*    Eski Yeni Hamamı, Eyüp
*    Eyüp Sultan Hamamı
*    Firuz Ağa Hamamı, Cihangir
*    Galatasaray Hamamı
*    Gedikpaşa Hamamı
*    Gümüşsuyu Kışlası Hamamı
*    Hacı Kadın Hamamı, Unkapanı
*    Hacı Kadın Hamamı, Yedikule
*    Piyalepaşa Hamamı, Kasımpaşa
*    Hançerli Hamamı, Ayvansaray
*    Hasan Paşa Hamamı, Laleli
*    Haseki Hürrem Sultan Hamamı, Haseki
*    Haseki Hürrem Sultan Hamamı, Sultanahmet
*    Havuzlu Hamam, Nişanca-Fatih
*    Haydar Hamamı
*    Hocapaşa Hamamı
*    Horhor Hamamı
*    Hürriyet Hamamı, Dolapdere
*    İbrahim Paşa Hamamı, Silivrikapı
*    İcadiye Dağ Hamamı
*    İcadiye Hamamı
*    İshak Paşa Hamamı, Sultanahmet
*    İstinye Hamamı
*    Kadırga Hamamı
*    Kazlıçeşme Hamamı
*    Kılıç Ali Paşa (Tophane) Hamamı
*    Kocamustafapaşa Hamamı
*    Köçeoğlu Hamamı, Bahariye
*    Kulaksız Hamamı
*    Kutb İbrahim Efendi Hamamı, Beyoğlu
*    Kuzguncuk Hamamı
*    Küçükçekmece Hamamı
*    Küçükmustafapaşa Hamamı
*    Küçükpazar Hamamı
*    Mahmut Paşa Hamamı
*    Mehmet Ağa Hamamı
*    Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane Hamamı
*    Merkez Efendi Hamamı
*    Mihrimah Sultan Hamamı, Edirnekapı
*    Mimar Sinan Hamamı
*    Nişanca Hamamı
*    Ortaköy Hamamı
*    Örücüler Hamamı , Mercan
*    Perşembepazarı Hamamı
*    Piri Mustafa Paşa Hamamı, Fatih
*    Piri Paşa Hamamı, Hasköy
*    Sefa Hamamı, Kurtuluş
*    Sefa Hamamı, Topkapı
*    Sofular Hamamı, Fatih
*    Sultan (Paşa) Hamamı, Kariye
*    Sultan Ahmet Hamamı
*    Sütlüce Hamamı
*    Şengül Hamamı
*    Şifa Hamamı, Sultanahmet
*    Şifa Hamamı, Kartal
*    Tahta Minare Hamamı, Balat
*    Tahtakale Hamamı
*    Vezneciler Hamamı
*    Yalı Hamamı, Maltepe
*    Yeni Hamam, Kasımpaşa
*    Yeşildirek Hamamı, Azapkapı
*    Zincirlikuyu Hamamı, Karagümrük

 *** | ***
Hamamlardan fotoğraflar:

Acı Hamam, Sultanahmet

Mahmut Paşa Hamamı

Sütlüce Hamamı
Davutpaşa İskelesi Hamamı
 
Atik Valide Hamamı

Üsküdar Çinili Hamamı

Merkez Efendi Hamamı

Küçükmustafapaşa Hamamı

Kazlıçeşme Hamamı

Balat (Çavuşbaşı) Hamamı

Çardaklı Hamam, Küçükayasofya

Çardaklı Hamam

Yeşildirek Hamamı, Azapkapı

Yeşildirek Hamamı
Firuz Ağa Hamamı

Süleymaniye Hamamı

İshakpaşa Hamamı

İshakpaşa Hamamı
Haseki Hürrem Sultan Hamamı, Sultanahmet

Mihrimah Sultan Hamamı, Edirnekapı

Hacı Evhattin Hamamı, Yedikule

Ağa Hamamı,Samatya

Çinili Hamam, Unkapanı
Kılıç Ali Paşa Hamamı, Tophane

Kılıç Ali Paşa Hamamı, Tophane
Sultan Ahmet Külliyesi Hamam Kalıntıları

Beyazıt Hamamı

Haydar Hamamı
Kartal Şifa Hamamı
Sofular Hamamı

Şengül Hamamı
Kadırga Hamamı
Çavuşbaşı Hamamı Kalıntısı, Tophane

Köçeoğlu Hamamı Kalıntısı, Bahariye
Piyalepaşa Hamamı Kalıntısı, Kasımpaşa


Eski Fotoğraflar:


Günümüze Gelemeyen Kurubalık Hamamı, Kadırga

Kurubalık Hamamı, Kadırga
Yol yapımının kurbanı İbrahim Paşa Hamamı, Saraçhane

Şehzadebaşı Hamamı

Kılıç Ali Paşa Hamamı, 1965
Beyazıt Hamamı, Encümen Arşivi, 1937
Sinan Paşa Külliyesi'nin yıkılan hamamı, Beşiktaş, 1955 öncesi
Eski hamam fotoğrafları burada toplanmaktadır.

İstanbul'un Nişan Taşları

$
0
0
Bir semte de adını veren Nişan Taşları ile alakalı olarak daha önce çeşitli notlar almıştım. Bunları tek bir yazıda toparlamak istedim. Bu notları alırken M. Şinasi Acar'ın İstanbul'un Son Nişan Taşları isimli eserinden faydalanmıştım. Meraklısına kitabı temin etmesini öneririm. Kitapta yazılan bilgiye göre bir nişan ya da menzil taşı şöyle dikilirmiş: "Daha önce dikilmiş bir nişan taşını aşarak ondan daha uzağa atarak rekor kırmaya menzil almak ya da menzil bozmak denir… Bunun arkasından okun saplandığı yer biraz kazılıp çakıl doldurularak işaretlenir ve altı ay içinde taşı dikilirdi Taşın bir ziyafetle diktirilmesi ve bu törende rekor sahibinin, olanakları ölçüsünde hediyeler dağıtması gelenektir"

Nişan taşlarını ilk defa kendim yerlerini tespit ederken epeyce zorlanmıştım. Elimde konumlarını belirten net bir harita ve tarifler yoktu. Çünkü Okmeydanı ve bölgesinde adresleri kullanarak bir yeri bulmak hayli zordur. Elde sadece bir sokak adı vardı ve  yapılaşma o kadar dipdibe gerçekleşmişti ki sokak nerede başlıyor, nasıl gidiyor onu anlamak bile bir mesele oldu. Çevre esnafından birkaç kişiye sordum ama hiç cevap alamadım; bilmiyorlardı, duymamışlardı. Bir kısmını ise göremedim. Osmanlıca bilmediğimden ötürü mezarlık içinde gördüklerimden emin olamadım. Mezar taşı ile nişan taşı arasında bazen çok benzerlik oluyordu. Sonra diğer semtlerdekileri gördüm. Birkaç eksiğim bulunmaktadır. Tamamına ait elimde fotoğraf yok. Olanları aşağıya ekliyorum, bir kaç tanesinde de sadece bilgileri koyuyorum, fotoğraflarını çekersem eklerim diye.

Ziyaret etmek isterseniz aşağıda yer alan haritadaki konum bilgileri faydalı olacaktır. Okmeydanı'nda olanları ilk olarak 2008 yılında fotoğraflamıştım.  O dönemde de yerini bildiğim bir tanesine ulaşamadım. Bir kömürlükte imiş. 2015 Ocak ayında tekrar o bölgede gezinerek nişan taşlarının bir kısmını yeniden fotoğrafladım. Birkaç minik hasar dışında taşlar olduğu yerde duruyordu. Bölgede Okçular Tekkesi daha önce harabe olarak yer alırken, yerine cillop gibi binalar yapılınca bölge de hayli değişmiş. Nişan taşlarının burada açılan bir müze içerisinde sergileneceğini duymuştum. Bu konuda görüşlerimi kişisel sayfamda yazmıştım. Okmeydanı neden Okmeydanı imiş, sorgulanmasında etkisi olur belki. Ocak ayındaki ziyaretimde müze henüz açık değildi.

Ek bilgi: 80 gez = 53 metre 
Tavsiye: http://www.kemankes.com




View İstanbul'un Nişan Taşları in a larger map

Hacı Beşir Ağa Nişan Taşı
Piyalepaşa Mah. Dörtyol mevkiinde, Piyale Baruthane Cad.üzerinde, Fatih Sultan Mehmet Cad. ile kesişiminde bir mobilya atölyesinin girişinde bulunur.  III. Mustafa devri meşhur kemankeşlerinden Hacı Beşir Ağa'nın H. 1177 (m. 1764) tarihinde 944,5 gezlik atışıyla açtığı bu menzile dikilen taş, aynı zamanda namazgah taşıdır.
Hacı Beşir Ağa Nişan Taşı

Hacı Beşir Ağa Nişan Taşı, 2008
Hacı Beşir Ağa Nişan Taşı, 2015

Hacı Beşir Ağa Nişan Taşı Kitabesi

Sultan II.Mahmut Nişan Taşı (Mezarlık Camii Sokak)
Kaptanpaşa Mah.de Yay Geçidi Sok. dik olan Mezarlık Camii Sok. üzerindedir. Kitabesi celi ta'lik ile yazılmıştır.

Sultan II.Mahmut Nişan Taşı, 2008
Sultan II.Mahmut Nişan Taşı, 2015
I. Hakkı Konyalı Arşivi

Kethüdâzâde Ahmed Refî Nişan Taşı
Kiler-i Hassa Kethüdası Ahmet Refi Bey'in 1762 tarihinde 932 gezle açtığı menzile dikilen taştır. Kaptanpaşa Mah. Mezarlık Cami Sok.'nı dik kesen Mezarlık Arkası Sok. üzerindedir. Kitabesi celi ta'lik ile yazılmıştır.

Kethüdâzâde Ahmed Refî Nişan Taşı, 2008
Kethüdâzâde Ahmed Refî Nişan Taşı, 2015

Sultan II. Mahmut Nişan Taşı (Ufuk Sokak)
Keçecipiri Mah. de Ufuk Sok. da bulunan Hicri 1247, Miladi 1831/32 tarihinde II. Mahmut'un 1215,5 gezlik atış yaptığı yere dikilen sütundur. Dört köşe gövdeli taşın tepesi Barok üslubundadır. Keçecipiri Mah. Ufuk Sok. ta 8 numaralı bina önünde  bulunmaktadır.

Sultan II.Mahmut Nişan Taşı, 2008


Sultan II.Mahmut Nişan Taşı, 2015

Sultan II.Mahmut Nişan Taşı, 2015
2015'teki fotoğrafta 2008'e göre değişimi farketmişsinizdir.

Feyzi Bey Nişan Taşı
Keçecipiri Mah. de Memurlar Sok. ile Okmeydanı Cad. kesişiminde bulunan evin bahçesinde bulunan burmalı cel'i talikle yazılmış kitabesi olan 1763 tarihli nişan taşıdır

Feyzi Bey Nişan Taşı
Kitabesiz Nişan Taşı (Memurlar Sokak)
Keçecipiri Mah. Memurlar Sok. da 2 numaralı evin girişinde binalar arasında kalan kitabesi bir nişan taşıdır.



Sultan II.Mahmut Nişan Taşı (Ülev Sokak)
Sultan II. Mahmut, lodos havasıyla atılan Abdullah Efendi Menzili'nde 1834 yılında, menzilin atış koşuluna uygun olarak 80 dirhem yayla 18 gez aşırı atarak rekor kırmış ve 1111 geze bu taşı diktirmiştir.

Sultan II.Mahmut Nişan Taşı, 2008
Sultan II.Mahmut Nişan Taşı, 2015

Sultan II.Mahmut Nişan Taşı, 2015

Sultan II.Mahmut Nişan Taşı (Bademlik)
Sütlüce'nin üst tarafında Bademlik'te yol üzerindedir. Sultan II. Mahmut'a ait celi ta'lik kitabelidir.

Sultan II.Mahmut Nişan Taşı

Hacı Beşir Ağa  Nişan Taşı (Küçük Altaybaşı Sok)
Kaptanpaşa Mah. Küçük Altaybaşı Sok. üzerinde bulunan Hacı Beşir Ağa'ya ait nişan taşıdır. Kitabesi celi sülüsle yazılmıştır, 1758 tarihlidir.

Hacı Beşir Ağa  Nişan Taşı, 2008
SALT Araştırma, Ali Saim Ülgen Arşivi
Hacı Beşir Ağa  Nişan Taşı, 2015
Hacı Beşir Ağa  Nişan Taşı, 2015

Mehmed Hafid Efendi Nişan Taşı
951,5 Gez / Sene 1193 (Milâdî: 1779)
Beşir Ağa (Hafid Molla) Menzili
Mehmed Hafid Efendi'ye ait, celî ta'lik kitabeli menzil taşı.

Mehmed Hafid Efendi Nişan Taşı

Hacı Beşir Ağa Nişan Taşı (Umur Sok.)
909,5 Gez / Sene 1177 (Mîlâdi 1763-64)
Beşir Ağa (Hafid Molla) Menzili
Keçecipiri Mah. de Müverrih Ali Cad. ile  Umur Sok. köşesinde bulunan ve günümüzde yalnızda kaldırıma girmiş kısmı kalmış nişan taşıdır.

Hacı Beşir Ağa Nişan Taşı

Kiraz Sokağı Köşesindeki Kitabesiz Nişan Taşı
Keçecipiri Mah. Müverrih Ali Cad. üzerinde Kiraz Sok. köşesinde günümüzde bir manavın köşesinde bulunan kitabesiz nişan taşıdır.



Sultan II. Mahmut Nişan Taşı (Şahin Sok)
Keçecipiri Mah. Şahin Sok. girişinde bulunan çıkmaz sokaktaki 7 nolu evin bahçesindedir. Sultan II.Mahmut'a ait, celî ta'lik kitâbeli menzil taşıdır.


Sultan III. Selim Nişan Taşı
Keçecipiri Mah. de Toygar Sok. ile Ahmet Turan Sok. arasındaki belediyeye ait saha içerisinde bulunan Sultan III.Selim'e ait, celî ta'lik kitabeli nişan taşıdır. 1792 tarihlidir.

Sultan III. Selim Nişan Taşı

Bilal Ağa Nişan Taşı
Aynalıkavak Kasrı'nın giriş kapısının sağında bulunan bu burmalı nişan taşının kitabesi celi sülüs ile yazılmıştır. 1787 tarihlidir.

Bilal Ağa Nişan Taşı

Mehmet Kethüda Nişan Taşı
Piyalepaşa Mah. de Piyalepaşa Cad. ile Kaan Sok. arasında bulunan Aşık Veysel Parkı içerisindeki celi ta'lik kitabeli nişan taşı. 1740 tarihlidir.

Mehmet Kethüda Nişan Taşı

Çuhadar Kara Hasan Paşa Nişan Taşı
Kaptanpaşa Mah. de Mezarlık Camii Sok. üzerindeki bir evin kömürlüğünde bulunmakta olan nişan taşıdır. Hazine-i Hümayun ağalarından Hasan Ağa'ya aittir.

Tozkoparan Nişan Taşı
Kulaksız'da Haliç Polis Merkezi'nin önündedir. 1550 tarihlidir. Tozkoparan'a ait nişan taşının tarihi, Tozkoparan İskender'in ölümünden sonradır. Miralem Ahmet Ağa'nın 1271 Gez'lik menzil taşı olduğu tahmin edilmektedir. Kitabesi celi sülüsle yazılmıştır.

Tozkoparan Nişan Taşı

Sultan IV. Murat Nişan Taşı
Keçecipiri Mah.de Kulaksız Mezarlığı içinde Hamidiye Şehitliği giriş kapısının önünde bulunan nişan taşı Sultan IV. Murat'a ait olup celi sülüs kitabelidir.

Kahvecibaşı Hüsameddin Ağa Nişan Taşı
Sultan III. Selim'in kahvecibaşısı Hüsamettin Ağa'ya ait celi talik kitabeli nişan taşı, bugün Harbiye Askeri Müze'de bulunmaktadır, 1789 tarihlidir.
SALT Araştırma, Ali Saim Ülgen Arşivi

Başçuhadar Hüseyin Ağa Nişan Taşı
Kâğıthane Belediyesi binası park alanı içinde, Çuhadar Hüseyin Ağa'ya ait menzil taşı celi ta'lik kitabeli ve 1791 tarihlidir.
Başçuhadar Hüseyin Ağa Nişan Taşı


Baltacı Mehmet Paşa Nişan Taşı
Kâğıthane Belediyesi binası park alanı içinde, Baltacı Mehmet Paşa'ya ait nişan taşı 1705 tarihlidir.

Sultan II.Mahmut Nişan Taşı (Sadabad Camii Bahçesi)



Sultan II.Mahmut Nişan Taşı


Sultan II.Mahmut Nişan Taşı (Kağıthane)
Kâğıthane Belediyesi binası park alanı içinde, Sultan II. Mahmut'a ait nişan taşı celi ta'lik kitabeli ve 1812 tarihlidir.


Sultan III. Selim Nişan Taşı (Topkapı Sarayı)
1920'li yıllarda Levent Çiftliği'nden Topkapı Sarayı bahçesine getirilmiştir. Sultan III. Selim'e ait olan nişan taşı 1791 tarihlidir. Üzerindeki kitabenin şairi Rati Ahmet Paşa'nın oğlu İbrahim Naşit Bey'dir.

Sultan III. Selim Nişan Taşı

Sultan II. Mahmut Nişan Taşı (Acıbadem)

Acıbadem Sultan II. Mahmut Nişan Taşı
1938 tarihli bir fotoğraf

Sultan II. Mahmut Nişan Taşı (Topağacı)

Topağacı Sultan II. Mahmut Nişan Taşı

Sultan II. Mahmut Nişan Taşı (Dikilitaş)


Sultan II. Mahmut Nişan Taşı

Sultan Abdülmecit Nişan Taşı


Sultan Abdülmecit Nişan Taşı

Sultan III. Selim Nişan Taşı (Teşvikiye Camii Giriş Kapısı)
Teşvikiye Camii giriş kapısındaki Sultan III.Selim'in yaptırdığı 1811 tarihli celi talik kitabeli nişan taşı.
Teşvikiye Sultan III. Selim Nişan Taşı

Sultan II. Mahmut Nişan Taşı (Teşvikiye Camii Avlusu)
Teşvikiye Camii avlusundaki Sultan II. Mahmut'a ait celi talik kitabeli ve 1791 tarihli nişan taşı.

Teşvikiye Sultan II. Mahmut Nişan Taşı

Harbiye (Teşvikiye) Karakolu Yanındaki Nişan Taşı
Padişah Abdülmecit tarafından yaptırılan, Harbiye Karakolu Yanındaki Nişan Taşı.

Yıldız-Ihlamur'da bulunan Sultan II. Mahmut'a ait Nişan Taşları




Yukarıdaki 3 nişan taşının toplu görünümü

Yukarıda belirtilenler dışında haritada işaretlediğim ama görmediğim, bazısı kitabesiz ve isimsiz olanlar ile askeri bölge içinde kaldığı için tespit edemediklerim de bulunmaktadır. Eksikler bir gün belki tamamlanır.

Nişan ve Menzil Taşlarına ait eski fotoğraflar:





SALT Araştırma, Ali Saim Ülgen Arşivi


İstanbul'un Çeşme ve Sebilleri

$
0
0
Kadim Tekke Çeşmesi, Cerrahpaşa
Aslında çeşmeleri güzergahlar üzerinde denk geldikçe bu sayfalarda işliyoruz ve işlemeyi sürdüreceğiz. Ancak sayılarının çokluğu ve dağınıklığından ötürü genellikle yolumuz üzerinde olmasından ziyade yakınlarından geçeceğiz. Çeşmelerin konumu ve fotoğraflarını temin ettikçe uzun zamandır Google Earth ve Maps üzerinde işaretliyordum. Elbette kitabe okumasını beceremediğimden ötürü isimlerini kaynaklardan bulmaya çalışıyorum. Çok çok azı üzerinde çeşmeyi tanımlayan günümüzden bir iz vardır. Malum olduğu üzere pek çok çeşme aynı zamanda kitabesiz ve isimsizdir: Sokak çeşmesi olarak tanımlıyorum. Adını tespit edemediklerime şimdilik (?) koyup geçiyorum.

Belediye 1308 çeşmeyi sitesinde konumsal olarak işaretlemişken İstanbul Kültür Envanteri çalışmasında 542 kayıt görünüyor. Belediyenin çalışmasında çift kayıtlara da rastladığımdan kesin sayı olmamakla birlikte her durumda 1000 üzerinde olduğunu söylemek mümkün.

Çeşmelerle alakalı yayınlanmış kitap ve makale düzeyinde pek çok çalışma var. 

1943 yılında İbrahim Hilmi Tanışık'ın bence devrin olanakları da düşünüldüğünde dev eser niteliğindeki çalışması. Ve öyle bizler gibi git fotoğrafını çek, elektronik haritalarda zırt diye konumunu işaretle, ulaşım için varsa araban yoksa otobüsle kolayca ulaş, şeklinde değil; yanındaki torbasında tebeşir tozu taşır, okunamayan kitabeyi bu tozla sıvayarak okur, ebced hesabıyla inşa tarihini tespit eder, yanında taşıdığı katlanır merdiveni kullanırmış yükseğe ulaşmak için. Çeşmeleri bir doktor misali incelemiş, büyük emekler sarf etmiş. (Bu bilgiyi Facebook'a yüklediğim eski bir fotoğrafın altına yazdığı ve aynı zamanda Tanışık'ın torunu olan sayın Akın Kurtoğlu'nun yorumundan aldım) Bugün Tanışık'ın kaydettiği hayli sayıdaki çeşme maalesef günümüze ulaşamadı.

Henüz göz atma şansım olmayan Affan Egemen'in 1993 yılında, 1164 çeşme ve sebili kaydettiği çalışması.

İSKİ tarafından yayınlanan çeşitli kitaplar, ilçe belediyelerinin kendi bölgelerindeki çeşmelerle ilgili yayınları. Bu işin üzerine bir yanıyla da olsa eğilmiş uzmanlar. İşin aslı bu konularda azımsanamayacak ölçüde çalışma var.
III. Murat Çeşmesi, Kasımpaşa
Su ile alakalı olarak öncesinde sukemerlerini ve suterazilerini işlemiştik. Su sisteminin en ucunda yer alan çeşmeler ve önceden işlediğim su kemerleri ve terazileri dışındaki diğer bileşenleri ise bentler, maksemler, çökertme havuzları, havuzlar ve maslaklardır. Roma döneminde olup Osmanlı su yollarında tercih edilmeyen sarnıçlar ve kanallar su sistemlerine eklenebilir.

Çeşmeleri bazen bir duvar dibinde, bazen bir meydanda, bazen bir köşede, bazen bir sebil ya da sebille birlikte, bazen bir selsebil, bazen bir namazgâh ile birlikte, bazen sütun şeklinde, bazense bir saray yahut konağın içerisinde oda çeşmesi olarak görürüz. 15. yüzyıldan günümüze kadar binlerce çeşme yapılmış ve günümüze de ulaşmış. Zaman içindeki gelişmelerden, su temizliğindeki sorunlardan, her evde ve ortamda su bulunabilir hale geldiğinden ötürü de günümüzde çeşmelerden su temin etme gereği ortadan kalkmıştır. Yine de sıcak bir yaz gününde geçerken insanın en azından elini yüzünü yıkayabileceği şekilde suyu aksa fena olmaz. Lâkin çeşmelerin musluklarını çalan güruhlardan ötürü buna da pek imkân olmuyor.
Kaptan Hüseyin Paşa Çeşmesi, Kasımpaşa
Son dönemlerde belediyeler tarafından çeşmeler onarılıyor ve restore ediliyor. Açıkcası anıtsal nitelikte, sanat tarihi açısından kıymetli çeşmeler dışında olanları restorasyon sonrasından gördüğümde keşke dokunmasalar diyorum. Kısmi bir koruma altına alınarak insanın tahribatından korunması, doğanın tahribatına bırakılması iyi olurdu gibi geliyor bana.Sonuçta günümüzde işlevi kalmamış, bundan sonra da bir işlevi olmayacak, sanat tarihi açısından da önemsiz pek çoğu.

Kimi çeşmeler ise sokaklara adını vermiştir. Belediyenin veritabanında "filanca çeşmesi" ile isimlendirilen 89 sokak bulunuyor. Bazısı "çıkmazı" ile birlikte çift olsa da 80 diyelim. Yani kabaca 80 sokak adını üzerinde, köşesinde bulunan çeşmeden almıştır. Elbette bu çeşmelerin pek çoğu günümüze sadece adını bırakmıştır.
Silahtar Mehmet Ağa Çeşmesi, 1930'lar
Özellikle Fatih ilçesi olmak üzere, Eyüp, Üsküdar, Beyoğlu zamanın nüfus olarak yüksek yoğunluklu yerleşim bölgesi olmasından ötürü çeşme sayısı olarak da yüksektir. Beşiktaş, Sarıyer, Kadıköy derken hemen her ilçede sayısı az bile olsa sokak çeşmelerine rastlıyoruz. Hatta bir gün Mahmutbey'de bir mahalle içinden arabayla geçerken bile çeşme görmüştüm. Resmi kayıtlarda göremedim, şimdi gitsem kendim de bulamam muhtemelen. Çeşmelerin kimisi sultanlar, kimisi valide sultanlar, kimisi sadrazamlar ve devletin ileri gelenleri, kimisi de halk içinden birileri tarafından yaptırılmış bu çeşmeler susuz İstanbul'a derman olmuşlar.
Sinan Paşa Çeşmesi, Maçka
Bir envanter çalışması niyetinde değilim. Beni aşar. Ben daha çok çeşmelerdeki değişimi görmek adına fotoğraflarını çekiyorum ve belirliyorum. Birkaç sene içerisinde bile daha da harap olan, restorasyon adına mahvedilen çeşmelere şahit oldum ki onlarca, yüzlerce yılda neler olmuş düşünün.

Haritada 500'ün üzerinde işaretleme yapılmıştır. Elimde fotoğrafı olmadığı, kesin yerinden emin olamadığım için işaretlemediklerim; zaman zaman görüp geçtiğim ve unuttuklarım, henüz fırsat bulamadığım için işaretlemediklerim var. Bunu da zaman içinde tamamlarım umarım. Teknik imkanlar yüksek sayıdaki işaretlemelerde sıkıntı doğuruyor. Aşağıdaki haritada konum ve isimleri tespit edilen çeşmeler yer alıyor. Sıralama karışıktır. Büyük ve ayrı sayfada görmek için haritanın altındaki linke tıklayınız. Fotoğraflı olanları koyu renkli olarak belirtmeye çalıştım. Sebiller ise mavi noktalı işaretlendi.

İstanbul'un Çeşmeleri / Fountains in Istanbul 

Değişik çeşme tiplerinden bazı örnekler:


Hafız Ahmet Paşa Çeşmesi, Beyoğlu

Emin Çeşmesi, Kulaksız

Mihrişah Kadın Çeşmesi, Tophane

Hacı Beşir Ağa Çeşmesi,Sünbül Efendi Camii Avlusu

Yakup Kethüda Çeşmesi - Çınarlı Çeşme, Sulukule

İvaz Efendi Çeşmesi, Edirnekapı

Kemankeş Mustafa Paşa Çeşmesi, Karaköy

Kırımi Çeşmesi, Otakçılar

Hazinedar Usta Çeşmesi, Cerrahpaşa

Hafız Ahmet Ağa Meydan Çeşmesi, Unkanapanı

Kazlı Çeşme

Sefer Ağa Çeşmesi,Süleymaniye

Tophane Çeşmesi

III. Ahmet Çeşmesi
Cezayirli Gazi Hasan Paşa Çeşmesi, Kasımpaşa
I. Mahmut Çeşmesi, Babıali
Hamidiye Çeşmesi, Yıldız
Lütfi Bey Çeşmesi, Bebek
Kaptan Hüseyin Paşa Çeşmesi, Kasımpaşa

Cududil Sultan Çeşmesi, Şişhane

Hamidiye Sütunlu Çeşmesi, Kasımpaşa

Hacı Hasan Efendi Çeşmesi, Akbıyık

Safiye Sultan Çeşmesi,Aksaray


Çeşmelerin son birkaç sene içerisinde çektiğim fotoğraflarına internete yüklediğim sitelerden çağırmak suretiyle harita üzerinden ulaşabileceğiniz gibi, toplu olarak (300'den fazla farklı çeşme) çeşmelere ve sebillere oluşturduğum albümlerden de ulaşabilirsiniz. 

Çeşmelerin temin edilen eski fotoğrafları:


Kadınlar Çeşmesi, Piyalepaşa

Kadınlar Çeşmesi

Kaptan-i Derya Haci Hüseyin Pasa Çesmesi, Kasımpaşa
Şeyh Mustafa Devati Camii Çeşmesi

Horhor Çeşmesi, Üsküdar
III. Ahmet Çeşmesi, 1925

Üsküdar Meydan Çeşmesi
Hamidiye Sebili, Bahçekapı
Hatice Turhan Valide Sultan Sebili, Eminönü
Tophane Meydan Çeşmesi, 1855 Yılı
III. Ahmet Çeşmesi


Damat İbrahim Paşa Sebili

Saliha Sultan Çeşmesi
Hekimoğlu Ali Paşa Çeşmesi, Kabataş 1950-55
Hacı Eyüpzade Çeşmesi, Zeyrek
Çınaraltı, Emirgan

Akbıyık Çeşmesi ve Hekimoğlu Ali Paşa Valide Çeşmesi (1900-15)

Emine Sultan Çeşmesi, Mevlanakapı

1957 yılında Maçka'ya taşınan II. Abdülhamit Çeşmesi eski yeri Nusretiye Camii önünde

Saliha Sultan Sebili, Azapkapı

Ayasofya Üçyüzlü Çeşmesi

Sefer Ağa Çeşmesi, Süleymaniye

Mehmet Emin Ağa Sebili, Dolmabahçe

Safiye Sultan Çeşmesi
Silahtar Mustafa Ağa Çeşmesi, İhsaniye Üsküdar
Attar Halil Çeşmesi
Attar Halil Çeşmesi
Sultan I. Mahmut Çeşmesi, Kıztaşı (Günümüze gelemedi)

?
Bereketzade Çeşmesi

Etyemez Çeşmesi
Kırk Çeşmeler, 1935
Şeyhülislam Arif Hikmet Bey Sebili ve Çeşmesi
Silahtar Mehmet Ağa Çeşmesi, Fındıklı

Hafız Ahmet Ağa Meydan Çeşmesi, Unkanapanı
Farklı örnekler için: http://eski.istanbulium.net/tagged/çeşme
anahtar kelimeler:istanbul çeşmeleri, istanbul sebilleri, çeşme ve sebiller, tarihi osmanlı çeşmeleri, tarihi istanbul çeşmeleri

Aynı Açıdan İstanbul: Ayasofya

$
0
0
Caner Cangül / 2008
Geçmiş yıllarda yaklaşık aynı açıdan çekilen fotoğrafları toparlayıp incelemeye başladığımızda değişimi ve dönüşümü daha iyi farkediyoruz. Hatta bu şekilde dizilmiş fotoğrafları kullanmak tespit edilmiş bilgilerle ilgili hataları da daha iyi ortaya çıkarmamızı sağlıyor. Ayrıca zaman içindeki değişim ve dönüşümleri daha iyi görüyoruz. Başlangıcı Ayasofya için yapmak istedim. Becerebilirsem sıklıkla çekim yapılmış noktalardan fotoğrafları kolay okuma adına ard arda dizeceğim. Adını da ilk başlıkta olduğu gibi "Aynı Açıdan İstanbul" ile başlatacağım. Şahsen benim çok işime yarıyorsa, başkalarının da işine yarayacaktır.

Eldeki bilgileri dikkate alarak fotoğraf altlarını dolduruyorum. Fotoğrafları eldeki bilgiler ve tahminlerim doğrultusunda tarih sırasında diziyorum. Hatalar ve eksikler gelirse düzeltirim. Burada olmayan bir fotoğrafa sahipseniz ve elinizdeki versiyon yüksek çözünürlükte ise lütfen gönderiniz, ekleyeyim. Mümkün olursa kendi çektiğim bir fotoğrafı üst köşe fotoğraf olarak kullanacağım. Ayasofya için, web üzerinde karşıma çıkan ilk fotoğrafımı seçtim.

Çekim noktasında birkaç metre sağa-sola, öne-arkaya yahut aşağı-yukarı kaymalar önemsenmezken; aynı şekilde daha geriden aynı açıyı daha geniş olarak veriyorsa da dahil ediyorum; aynı yer olsa bile tamamen farklı açıları buraya almıyorum. Fotoğraflara tıklayarak daha yüksek çözünürlükteki hallerine ulaşılabilir.


James Robertson / 1854
Francis Bedford / 1862


Adolphe Saum / 1865



1872


Pascal Sébah / 1875

Basile Kargopoulo / 1875




Aşil Samancı / 1900-1920






















Ayasofya'nın farklı açılardan dışardan görünen tüm eski fotoğrafları "ayasofya" etiketi ile eski.istanbulium.net adresinde.

Aynı Açıdan İstanbul: Beyazıt Kulesi'nden Beyazıt Camii Yönü

$
0
0

Caner Cangül, 2015
Beyazıt Kulesi'nden Beyazıt Camii yönüne doğru alınan fotoğraflarda merkezi Beyazıt Camii oluşturuyor. Beyazıt Külliyesi'nin imareti, yanında bulunan ahırlar ile imaretin bir bölümü yerine 1872 sonrası inşaa edilen kütüphane binası kadrajlara daima girmiş. Bugün İstanbul denilince akla gelen simgelerden birisi olan Taç Kapı, 1865'te bugünkü şekli ile yapılmış ve ancak bu açıdan çekilen fotoğraflarda sadece geniş kadrajlarda kendine yer bulmuş. Taç Kapı'nın sağında ve solunda bulunan köşklerden cami yönündeki ise kadraja bazen tam bazen bir parça olarak girmiş.

En eski ilk 2 fotoğrafta gördüğümüz duvar; muhtemeldir ki Eski Saray'dan o döneme kalmış ve sonradan meydanın görsel olarak genişlemesi için yıkılacak olan kalevari yapıdır.
Joseph-Philibert Girault de Prangey, 1843


Sophus Williams, 1865

Hemen alttaki ilk 2 fotoğrafta görünen ahşap konağı takip eden 3. fotoğrafta göremiyoruz. Yerinde ise bir sebil dikkati çekiyor.


1872
Pascal Sébah, 1870'lerin başları

Basile Kargopoulo


Abdullah Fréres, 1880'ler

Sébah&Joaillier, 1888


Aşil Samancı, 1900 sonrası

Aynı Açıdan İstanbul: Büyük Hendek Caddesi'nden Galata Kulesi

$
0
0
Simge eserlerden birisi olarak Galata Kulesi'ne bir yazıda özel olarak yer vermiştim. Ama o günden bugüne elime geçen eski fotoğraflar çok fazla oldu. Önceki yazıya dokunmadan bu yazı içerisinde Galata Kulesi ve çevresini biraz daha deşmek istiyorum. Aslında Galata Kulesi'nin benzer açılardan çekilmiş fotoğraflarını karşılaştırmak isterken dikkatimi çeken bazı hususlar oldu. Çeşitli makalelerde kule hakkındaki bilgilerle, gördüğüm fotoğraflardaki bilgiler arasında çelişkileri farkettim. Bu yazıda Büyük Hendek Caddesi temelinde kalmak üzere bu çelişkilere de değineceğim. Önce kule hakkında kısa bir özet geçmekte fayda var.

Bugüne ulaşan kule yapısı 1348 tarihinde Cenevizliler tarafından yapılır. Dönemin güvensiz ortamı gereği surlar ve hendekler de yapılır. 

1509'daki büyük depremde kule hasar görür. 1510 yılında onarılır. 

1717 yılında yangın kulesi olarak kullanılmaya başlanır. 1794 yılındaki büyük bir yangının kurbanı olur; kurşun ve ahşap olan külahı, tahta merdivenleri ve odaları yanar. Onarımdan geçer ama 1831 yılında tekrar bir yangın geçirir. Bu yangın sonrası kurşun kubbe yenilenir. Kulenin üst biçimi değiştirilerek bir kat yapılır, önüne demir parmaklıklı bir seyir alanı eklenir. Yani bugünkü şekline en benzer halini alır. 

James Robertson, 1854
1860'lı yıllara gelindiğinde çevresinde bulunan surlar yıkılır, hendekler doldurulur. Bu konuda Semavi Eyiceşöyle yazmıştır: 
Galata Kulesi, azınlıklarla Levantenler tarafından idare edilen Şehremaneti VI. Belediye Dairesi’nin “imar” adı altındaki tahrip çalışmaları ile etrafındaki avlusunu, surlardaki kapılarını, kıyıya doğru uzanan sur duvarlarını kaybetmiş, hendekleri de doldurulmuştur. Bütün Türk dönemi boyunca kulenin dibinden sağlı sollu bir taraftan Kasımpaşa’ya, diğer taraftan Tophane’ye inen büyük Türk mezarlığı, buralarda yapılacak Levanten evlerine yer açmak için servileri ve taşları ile yok edilmiştir. Kulenin dibi ve etrafında, eski gravürlerde ve hatta fotoğraflarda görülen Türk mimari üslûbundaki ahşap evler yıktırılarak yerlerini üslupsuz kâgir ev ve apartmanlar almıştır. Bu binaların aşırı derecede yüksek oluşu Galata Kulesi’nin uzaktan görünüş nisbetlerine zarar vermiştir. Bunların arasında, bir İskoç şatosu üslûbunda inşa edilen ve şimdi Beyoğlu Hastahanesi olan eski İngiliz Deniz Hastahanesi kulenin dibindeki sivri külahı ile gözleri rahatsız eder. Kulenin dibindeki mezarlık ortadan kaldırılırken kuleye yeşil bir çevre sağlayan ağaçları da tamamen kesilmiştir.

Semavi Eyice'nin bahsettiği Türk mimari üslubundaki evleri 1860'ların başlarında Sophus&Williams'ın kuleden çektiği bir fotoğrafta görebiliyoruz.
Hendeklerden bugüne sadece isim olarak Büyük Hendek ve Küçük Hendek Caddeleri kalmıştır. 1850'lerden sonraki fotoğraflarda bu hendek ve kuleye yakın olan surları görebiliyoruz. Semavi Eyice, tarih belirtmemiş ama diğer kaynaklardan hendeklerin doldurulması ve surların yıkılmasının ya 1860-1861 yılına tekabül ettiği ya da 1864 yılındaki imar hareketleri sırasında olduğunu öğreniyoruz. Aşağıdaki 2 fotoğraf kaynaklarda farklı tarihlerde geçebiliyor; ancak fotoğraftaki herşey aynı günde çekildiğini söylüyor. James Robertson'un İstanbul serüveni net olarak bilindiği için rahatlıkla 1854 yılında Büyük Hendek Caddesi diyebiliriz:

James Robertson, 1854
Ernest De Caranza, 1854

Aşağıda göreceğiniz Mayıs 1862 tarihli fotoğrafta hendekler henüz durmaktadır. Bu durumda hendeklerin doldurulması işleminin daha sonra, yani 1864'te gerçekleştiğini söylemek daha doğru olur. 

Kuleye ait denk gelen en eski fotoğraf Ernest De Caranza'nın 1852 tarihli fotoğrafı. Caranza'nın İstanbul'da bulunduğu tarihleri belirten bir biyografi bulamadım. Bu fotoğrafta çevresi bir yangın sonrası yeri gibi görünmektedir. Acaba 1831 yangını sonrası o çevre toparlanamadı mı sorusu akla geliyor. 


Şimdi en can alıcı noktaya geliyoruz: Tüm kaynaklarda kulenin külahının 1875 yılındaki bir fırtınada uçup gittiği belirtilmektedir. Eski fotoğraflarda tarihlendirmede fotoğrafçıların biyografisi yahut referans alınabilecek diğer noktalar bize yardımcı olmaktadır. Yukarıda verdiğimiz James Robertson'un fotoğrafı 1854 veya en geç 1855 tarihlidir. Hakeza, Ernest De Caranza'nın fotoğrafı da öyle. Bu fotoğraflarda kulenin sivri külahlı halini görüyoruz.

21 Mayıs 1862 tarihli Francis Bedford fotoğrafı James Robertson'un fotoğrafı ile aynı açıda fakat Galata Kulesi'nin külahı yok. Hatta dikkatli bakılırsa bir inşaat dönemi olduğu izlenimi veriyor. Henüz pencerelere camları takılmamış.
Francis Bedford, 21 Mayıs 1862


Bu durumda akla gelen kuvvetli ihtimal kulenin sivri külahının 1875 tarihinde bir fırtınada uçması bilgisinin hatalı olduğudur. Tersinden yaklaşırsak Francis Bedford fotoğrafının tarihinin hatalı olduğudur. Ancak fotoğrafçının biyografisi ve gezi tarihleri çok net olduğu; üstelik 1864 sonrası bölgede imar çalışması olduğu bilgisi de bilindiği için bu ara ihtimal ortadan kalkmaktadır. 

Fotoğrafları takip ederek elde ettiğimiz bilgi ve tarihleri kullanarak vardığımız sonucu yeniden toparlarsak:

1- Galata Kulesi'nin sivri külahı 1875 yılındaki bir fırtınada değil, 1855-1862 arasındaki bir dönemde henüz bilmediğimiz bir sebeple sökülmüştür. Muhtemeldir ki 1862'ye daha yakın bir zaman.

Daha düşük gibi görünen diğer ihtimal ise;
2- Galata Kulesi'nin fırtınada uçan sivri külahı 1831 sonrası yapılan külah değil, 1875'te belirtilen fırtınadan evvel o arada bir yerde yapılan ve kayıtlarda olmayan başka bir külah olabilir. Ancak gerek Pascal Sébah, gerek Abdullah Fréres fotoğraflarında gördüğümüz külahsız hali ile 1862'deki külahsız hali birebir aynı olunca bu ihtimal iyice zayıflıyor. 

Bundan sonrası daha derinlikli bir araştırmanın konusu olup eldeki sınırlı olanaklarımızı aşmaktadır. Bu konuda bilgilerinizle destek olmak isterseniz, lütfen yorum bölümüne mesaj bırakınız. Gereken güncelleme yapılacaktır.

* * *

Büyük Hendek Caddesi
'nden görünümleri izlemeye sonraki dönemlerle devam edelim;


Abdullah Fréres'in bir fotoğrafında surların artık olmadığı, yeni evler ve hatta bir cami yapıldığını görüyoruz. Fotoğrafın net bir tarihi elimizde mevcut değil. Semavi Eyice'nin bize söylediği Levanten Evleri henüz ortada yok. Bunun hemen öncesi bir dönem olsa gerek. 1864-65 yılları gibi.
Abdullah Fréres fotoğrafı










Abdullah Fréres'in aşağıdaki diğer fotoğrafı devamındaki Pascal Sébah'ın fotoğrafından bir süre önce çekilmiş olmalı.
Abdullah Fréres, 1870'ler

Pascal Sébah, 1870'ler
Basile Kargopoulo'nun 1875 tarihinde olduğu belirtilen fotoğrafında sol bölümde mezarları görüyoruz. 
Basile Kargopoulo, 1875

LOC arşivinden 1905 öncesi olduğu düşünülen bir fotoğraf



LOC arşivi, 1905 evveli

ve Büyük Hendek Caddesi'nden çekilmiş diğer fotoğraflar:

19. yüzyılda (?)
Abdullah Fréres (yıl ?)

Büyük Hendek Caddesi'nde Rusça Tabelalı Dükkânlar
Büyük Hendek Caddesi ve Köpekler






Büyük Hendek Caddesi


Galata Kulesi'nin diğer açıları da içeren eski fotoğrafları: 
http://eski.istanbulium.net/tagged/galata-kulesi

Galata Kulesi'nden çekilmiş fotoğraflar:
http://eski.istanbulium.net/tagged/galata-kulesinden

Yazıda Faydalanılan İnternet Kaynakları:


http://www.tdvia.org/dia/ayrmetin.php?idno=130315

http://www.mimdap.org/?p=42051

https://galatakulesi.wordpress.com/2013/01/30/galatakulesihikayesi/

Galata Köprüleri

$
0
0
Galata Köprüsü, Mart 2008
Özellikle eski İstanbul fotoğraflarında karşımıza en çok çıkan görüntülerdendir Galata Köprüleri. Bunlar bugün Galata Köprüsü olarak bildiğimiz Karaköy-Eminönü arasında bulunan ile Unkapanı-Azapkapı arasında bulunan ve Atatürk Köprüsü olarak isimlendirdiğimiz Unkapanı Köprüsü'dür. Yaya olarak her iki köprüden de geçiş mümkün olduğu halde Unkapanı Köprüsü'nde yaya geçiş alanı dar olup yürümenin keyifli bir yanı da pek yoktur. Galata Köprüsü ise hem geniş yaya yolu, hem köprü altındaki bar, kafe ve seyir alanları ile hem yayaların hem de olta balıkçılarının sıkça kullanımındadır. Ahh birde olta balıkçıları bu bölümleri bu kadar pisletmeseler çok daha güzel olacak.
1. Unkapanı Köprüsü (1836)
İlk köprü Unkapanı-Azapkapı arasında 3 Eylül 1836'da II. Mahmut devrinde açılan Hayratiye Köprüsü'dür. Sallar üzerine inşa edilmiş ahşap bir köprüdür.
1860'larda bir Sophus&Williams fotoğrafında Hayratiye Köprüsü


1. Galata Köprüsü (1845)
19.Yüzyıl ortalarından itibaren ticari ilişkiler artmış, saray tarihi yarımadadan taşınmış ve kent içi ulaşımda Eminönü-Karaköy aksı yolcu talebi yoğunlaşmış, şehirde atlı binek arabaları da artmıştır. Dolayısıyla bu aksa da bir köprü lüzumu üzerine 1845 yılında Tersane'de ahşap bir köprü yapılmıştır. Sultan Abdülmecit'in annesi Bezm-i Alem Valide Sultan tarafından yaptırılan köprü, Hayratiye köprüsüne benzemekle birlikte dubalar üzerine inşa edilmiştir. Konumuna göre 500 metre uzunluğundadır. Cisr-i Cedid, Valide Köprüsü, Yeni Cami Köprüsü olarak adlandırılan bu köprüden geçiş ücretlidir. 1853'de büyük çapta onarım geçirmiştir. 
James Robertson'un 1854 tarihli panoramasında sağda görünmektedir


2. Galata Köprüsü (1863)
1863 yılına gelindiğinde aynı yerde yine ahşaptan, 96 duba üzerinde 504 metre uzunluğu ve 14 metre genişliğiyle ikinci Galata Köprüsü yapılır. Altından küçük deniz araçlarının geçebileceği 5 metrelik bir yüksekliği olan geçiş gözleri bulunur.
2. Galata Köprüsü  Felix Bonfils fotoğrafı, 1870
Ekim 1870'e gelindiğinde ikinci ahşap köprü sökülür ve Marmara'ya doğru birkaç metre çekilerek yeniden trafiğe açılır.

2. Unkapanı Köprüsü (1872)
Bu esnada Galata'ya yapılmak üzere Fransızlar'a sipariş verilen çelik köprü karar değişikliğiyle Unkapanı'na nakledilir ve Eylül 1872'de Unkapanı'nda 2. köprü çalışmaya başlar.

2. Unkapanı Köprüsü
3. Galata Köprüsü (1877)
Unkapanı'na yapılmak üzere İngilizler'e sipariş verilen köprü de Eminönü'ne konulmak istenir. Uzunluk ve yapı farkları ile hayli tartışmalı bir süreç geçer. Nihayet ilk plandan farklı olan kısımlardaki anlaşmazlıklar bir şekilde aşılır 1877'de 3. Galata Köprüsü hizmete girer. 495 metre uzunluğu ve 14 metre genişliği vardır. Gemilerin de geçmesi için açılır kapanır özelliği bulunur.

3. Galata Köprüsü
4. Galata Köprüsü (1912)
Tramvay artık şehir hayatına girmiştir. Köprü de yıpranmıştır. Çelik malzemeyle yapılan 4. Galata Köprüsü 27 Nisan 1912'de açılır. Köprü 466,6 metre uzunluğu ve 25 metre genişliğindedir. 80 yıla yakın hizmet veren bu köprü en uzun süreli köprüdür. 31 Mayıs 1930'da köprü geçişlerinden ücret alımı kaldırılmıştır.

4. Galata Köprüsü
3. Unkapanı Köprüsü
Sökülen 3. Galata Köprüsü'de Unkapanı 3. Köprüsü olarak kurulur ve 1912-1936 arasında orada hizmete devam eder. 1936 yılında şiddetli bir fırtına da yıkılır.

3. Unkapanı Köprüsü (?)
4. Unkapanı Köprüsü
1940 yılında 24 duba üzerinde 470 metre uzunluğu ve 25 metre genişliğiyle günümüzde Atatürk Köprüsü olarak bildiğimiz yeni köprü yapılır.
4. Unkapanı Köprüsü İnşaatı

5. Galata Köprüsü (1992)
Bu arada 1980'lerden itibaren yeni köprü çalışmaları başlanmış ve ihalesi de yapılmıştır. Köprünün yapım çalışmaları sürerken 16 Mayıs 1992 günü 4. Galata Köprüsü'nde bir yangın çıkar ve kullanılamaz hale gelir. Kimi eksikliklerine rağmen 12 Haziran 1992 günü 5. Galata Köprüsü hizmete açılır. 80 metrelik kısmı açılıp kapanabilir olarak yapılmıştır. 490 metre uzunluğu ve 42 metre genişliği vardır. 
4. ve 5. Galata Köprüleri
Günümüzde Eski Galata Köprüsü olarak bilinen köprü Balat-Hasköy arasında her iki sahilin kenarında öylece durur. Bu köprünün bir kısmı Eyüp-Sütlüce arasında kullanılmakta, eksik parçaların da eklenmesi suretiyle yaya trafiğine de açılmıştır.

Galata Köprüsü, Haziran 2010

Galata Köprüsü, Haziran 2010
Kar Zamanı Galata Köprüsü, Ocak 2010

Unkapanı Atatürk Köprüsü, Ocak 2009

Balat'taki Eski Galata Köprüsü, Ocak 2009

Eski Fotoğraflar:

2. Unkapanı Köprüsü

2. Galata Köprüsü, Christopher Oscanyan fotoğrafı, 1876

2. Galata Köprüsü
2. ve 3. Galata Köprüleri

3. Galata Köprüsü
3. Galata Köprüsü, Sebah&Joaillier fotoğrafı

3. Galata Köprüsü
3. Galata Köprüsü, 1880

3. Galata Köprüsü, 1890-1900

3. Galata Köprüsü

3. Galata Köprüsü, Sébah & Joaillier fotoğrafı, 1909-1912 arası

3. Galata Köprüsü, 1890-1900

3. Galata Köprüsü, 19 yy. sonları

4. Galata Köprüsü
4. Galata Köprüsü

4. Galata Köprüsü

4. Galata Köprüsü

4. Galata Köprüsü

4. Galata Köprüsü

4. Galata Köprüsü

4. Galata Köprüsü

4. Galata Köprüsü, 1974
Daha fazla eski fotoğraf için linklere bakabilirsiniz.

Unkapanı Köprüsü
Hayratiye Köprüsü
Galata Köprüsü
1. Galata Köprüsü
2. Galata Köprüsü
3. Galata Köprüsü
4. Galata Köprüsü

19. Yüzyıl İstanbul Fotoğrafçıları

$
0
0
Abdullah Fréres, 1880'ler
Aslında bu yazı 3 ay evvel parça parça yazılmış olmakla birlikte bir türlü istediğim kıvama getiremedim ve uzun süre düzenlenmeyi bekledi. Daha fazla bekletmemek adına yayına alıp, güncellemeleri zaman içinde yapma yoluna gitmek istiyorum. Aksi takdirde hep beklemeye devam edecek gibi görünüyor.

19. yüzyıl İstanbul fotoğrafçıları ve fotoğrafçılığı ile ilgili yayınlanmış birkaç ansiklopedik boyutlu kitapları hatırlıyorum ama içeriklerini bu yazıyı hazırladığım süreçte uzakta bulunduğum için kontrol etmem mümkün değil. Akademik bir içerik olmadığı için, bunu şart olarak görmüyorum. Bu dönem fotoğrafları ve fotoğrafçıları ile alakalı internette neredeyse her Türkçe içerikte olduğu gibi eksiklikler gözüme battı. Garip olan İngilizce içeriğin bile çok yetersiz olması oldu. Bu adamlar kimdi, neden İstanbul'da fotoğraf çekmişlerdi? O dönemin İstanbul'unda fotoğraf nasıl yer alıyordu? Parça parça bazı bilgilere ulaşabilsem bile beklediğim türde bir kaynak esere denk gelmeyince, elde ettiklerimi toparlamaya başladım. Uzun süredir Evernote üzerinde toparladığım notları bir parça düzenleyip buraya aktarıyorum.

Tophane, Guillaume Berggren Fotoğrafı
19. yüzyıl fotoğraflarında nadiren yıl belgesine rastlıyoruz. O nedenle kesin tarihlendiremiyoruz. Yılı kesin olan fotoğraflar genellikle gezgin fotoğrafçılara ait ve bunlar İstanbul'da kısa süreli olarak bulunduğu tarihler bilinen fotoğrafçılar. Stüdyoları ile uzun yıllar İstanbul'da bulunan fotoğrafçıların ürettiği fotoğraflar için ise genelde 1880'ler gibi 10 yıllık bir dönemi kapsayan zaman dilimleri ile bazen 1870-1893 şeklinde daha geniş bir aralık olarak karşımıza çıkıyor. 

Fotoğraflar için kesin ay ve gün çok zor olmakla birlikte yıl bilgisi ve mevsim bilgisi bazen mümkün olabilmektedir. Fotoğrafçı kısa dönemli İstanbul'da bulunmuşsa ve bunun bir kaydı varsa en kolay yöntem bu oluyor. Eğer yoksa tarih aralığını daraltmak için fotoğrafa giren tarihi binaların inşaatı, henüz yapılmamış olması yahut inşaat halinde oluşu; tamir dönemleri, yıkım dönemleri, yangın sonrası gibi durumlar tarihlendirmede yardımcı olmaktadır. Ayrıca savaş ve göç gibi büyük toplumsal olaylar, sonrasında çekilmiş fotoğrafları tarihlendirmeyi kolaylaştırmaktadır. Hakeza uzmanları için fotoğraftaki insanların kıyafetleri bile kullanılabiliyor tarihlendirme için. 10-20 yıl şeklinde geniş aralıklı olarak sunulan bir fotoğrafı tam yıl verilemese de daha dar bir tarihe indirmek bu yöntemlerle pekâla mümkün olabilmektedir. 
Yedikule, Gülmez Biraderler Fotoğrafı
Zaman zaman ise ansiklopedilerde ve kitabi kaynaklar ile makalelerde yazan bilgileri; ortaya çıkan ve tarihlendirebildiğimiz bir fotoğrafla yanlışlayabiliyoruz. Bu, kimi zaman yer bilgisinde oluyor, kimi zaman bir özellik, kimi zaman ise o eser yahut olayla ilgili verilen bir tarih bilgisinde olabiliyor. Galata Kulesi'nin fırtınada yıkılan külâhı ile alakalı böyle bir çalışmaya girişmiştim: Külâh bahsedildiği gibi 1875 yılındaki bir fırtınada yıkılmadı mı?

19. yüzyıl fotoğraflarının ekserisi albümler şeklinde Avrupa'da basılan kitaplarda bulunan fotoğraflar olduğu gibi, çeşitli kütüphanelerde, kurum arşivlerinde tek tek veya toplu olarak bulunan fotoğraflar da olabiliyor. Albümlerde genelde fotoğrafların çekim tarihinden ziyade albümün basım tarihi belirtiliyor. Ancak karşılaştığım örneklerde bu bilgilere her zaman itibar etmemek gerektiği sonucuna vardım. Atıyorum, albümün tarihine 1890 denildiği halde, 1893'te inşaata başlanmış bir binayı gösteren fotoğrafı görebiliyoruz.  
Ayasofya, James Robertson Fotoğrafı, 1854 yılı
Bu dönem fotoğraflarının henüz tamamının ulaşılabilir durumda olduğunu sanmıyorum. Sürekli karşımıza yeni fotoğraflar çıkmaktadır. Sağolsun Avrupalılar, Amerikalılar ve Türkiye'deki çok kısıtlı bazı kurumlar arşivlerini bazen tamamen, bazen kısmen internete açıyorlar. Bunun dışında geniş arşivleri barındıran ülkemiz kurumları ise maalesef görevlerini yapmıyorlar. Ya halen salla başı al maaşı memur zihniyeti devam ediyor, yahut bürokrasinin azgın çarkları iş yapmak isteyenlerin önünde engel teşkil ediyor, bilemiyorum.

Özellikle 19. yüzyılda çekilmiş fotoğraflarla uğraşırken çeşitli gariplikler farketmeye başladım. Muhtemelen daha evvel bunu farkedenler olmuştur; çeşitli vesilelerle kulağıma çalındı ama henüz internet üzerinde yayınlanmış bir araştırmaya denk gelemedim. Yazı içerisinde sırası geldikçe örnekler sunmaya da çalışacağım. En çok karşılaştığım Ayasofya Geniş İç Görünümü fotoğrafı hemen hemen tüm fotoğrafçıların albümlerinde var ve birebir aynı fotoğraf. Buradan ayıklayabilirsiniz bu fotoğrafları.
Galata Köprüsü Sébah & Joaillier fotoğrafı
Ayrıca, aşağıda fotoğrafçıların fotoğraflarını isimleri doğrultusunda sınıflandırdığım linkleri vereceğim. Böylece ilgili fotoğrafçının temin edilebilmiş fotoğraflarına eski.istanbulium.net ve pinterest adreslerinden verilen linklerle toplu olarak  kolayca ulaşım mümkün olacaktır. Bu albümler fotoğraflar temin edildikçe genişlemektedir.

Fotoğrafçı isimleri ile alakalı komik kişisel bir durumu belirteyim: Gerek Abdullah Fréres, gerekse Gülmez Fréres'leri nedense ilk başlarda tek bir kişinin adı soyadı gibi düşünmüştüm. Halbuki ortaokul yıllarındaki Fransızcamdan bilmekteydim "fréres" kelimesini. Aklıma o dönemler öğrendiğimiz ve sözleri halen ezberimde olan kısa şarkı geldi:
Frère Jacques
Dormez-vous?
Sonnez les matines
Ding-dang-dong
Evet. Fréres kullanılmadığı durumlarda sıkça rastlayabileceğimiz şekliyle: Abdullah Biraderler ve Gülmez Biraderler. Yani bir kişi değiller. :)

19. Yüzyıl Fotoğrafçıları Kimlerdir?

Evvela 19. yüzyıl fotoğraflarında isimleri sıklıkla karşımıza çıkan, zaman zaman fotoğrafların üzerinde okuduğumuz isimleri, elde edebildiğimiz fotoğraflarına topluca ulaşacağımız linklerle birlikte listelersek: 
Listedeki bu kişilerden Pascal Sébah ile Polycarpe Joaillier'ın ortak fotoğraf stüdyosu olduğundan karşımıza çok miktarda Sébah & Joaillier şeklinde fotoğraf çıkmaktadır. Bu liste tamamı olmayıp, fotoğraflarına sıklıkla rastlayabildiğimiz isimleri içermektedir. Haklarında elde edebildiğim kadarıyla bilgileri toparlıyorum. 

 * * * ************************** * * *
Abdullah Fréres 
3 Ermeni kardeş.
Viçen Abdullah (1820 - 1902)
Hovsep Abdullah (1830 - 1908)
Kevork Abdullah (1839 - 1918)

Abdullah Biraderler 1858 ile 1898 tarihleri arasında profesyonel fotoğraf işini sürdürürler. İlk olarak 1856’da Alman kimyager Rabach'ın Beyazıt’a kurdugu atölyede fotoğrafçılıgı ögrenen Viçen Abdullah, Rabach'ın 1858'de Almanya'ya dönmesiyle atölyeyi satın alıp fotoğrafçılığa başlar. Aynı sene kardesi Kevork Abdullah Venedik’deki Murat Rafaelyan Ermeni Sanat Okulu'nu birincilikle bitirirerek İstanbul'a dönüp kardeşi Viçen'le beraber çalışmaya başlar. 1863 yılında Sultanahmet'te (Atmeydanı) Osmanlı İmparatorluğu'nda tarımsal üretim ve el sanatları için düzenlenen bir sergi gerçekleştirilir: Sergi-i Umumi-i Osmani   Bu sergi kendi fotoğraflarını göstermek için bir fırsat olur. Peşinden Sultan Abdülaziz'in resmi fotoğrafçısı olurlar. Abdülhamit devrinde de bu sürer. Sultan'ın fotoğrafa merakı ve emri ile İmparatorluğun her köşesinde fotoğraf çekerler. Sultan Abdülhamid’in hazırlattıgı ve “Yıldız Albümleri” olarak bilinen koleksiyonda bulunan 35.000 üzerinde fotoğrafta Abdullah Biraderler'in büyük rolü vardır.
Adalet Kulesi'nden Tarihi Yarımada Görünümü, Abdullah Fréres Fotoğrafı
1865 yılında Beyazıt Kulesi'nden aldıkları panorama fotoğraf ile 1867 yılında gerçekleşen Paris Dünya Fuarı'nda çok beğenilirler. Aynı sene Beyoğlu'nda Rus Elçiliği yakınındaki Abdullah Fréres isimli stüdyolarını da açmışlardır.
Galata Kulesi'nden Alınan Panoramanın Bir Bölümü
Dönemin Pascal Sébah, Basile Kargopoulo ve Guillaume Berggren gibi fotoğrafçıları ile rekabetleri de artar...

1870 yılında Société Française de Photographie'ye üye olunca ünleri artar.

14 yılın sonunda Basile Kargopoulo'nun 1877 yılında saray fotoğrafçısı olarak atanması üzerine portre fotoğrafçılığına dönerler; bu dönemle birlikte ekonomik sıkıntıları da başlar. Bunun üzerine 1886 yılında Kevork ve Hovsep Abdullah Kahire'de bir fotoğraf stüdyosu açarlar. 1887 yılında Tevfik Paşa ile birlikte Nil gezisi yaparlar ve çektikleri fotoğraflar parasal bir rahatlama getirir.

1893 yılında Sultan Abdülhamit Amerikan Kongre Kütüphanesi'ne Osmanlı'yı tasvir eden 51 fotoğraf albümü gönderir. Bu albümlerdeki fotoğrafların çoğu Viken Abdullah tarafından çekilmiştir.

Kevork Abdullah 1895 yılına kadar Kahire'deki stüdyosunda çalışmalarını sürdürür. Sonra tekrar İstanbul'a döner.

1899 yılında ise Abdullah Biraderler tüm negatifleriyle birlikte arşivlerini Sebah & Joaillier'e satarlar.


Adolphe Saum
1865 - 1870 yılları arasında İstanbul'u fotoğrafladığını biliyoruz.
Kızkulesi Adolphe Saum, 1865-1870

Alfred Nicolas Normand 
(1822-1909)

Vefa Kilise Camii, 1887
Eldeki bilgilere göre 1851 yılında çıktığı turla birlikte 1852 yılı başlarında İstanbul'a ulaşır  ve 17 Ocak 1852'de İstanbul'dan ayrılır. İnternetteki birincil kaynaklarda az sayıdaki İstanbul fotoğrafları için 1887 tarihi atılmıştır. Fotoğraflardaki ağaçların yaprakları Ocak ayı için şüphe uyandırıyor. Tarih konusu muallakta şimdilik. Daha detaylı bir araştırmaya muhtaç.

Ali Rıza Paşa
1907 yılında vefat eden Ali Rıza Paşa'nın 1880-1893 arası fotoğraflarına kongre kütüphanesinden ulaşabiliyoruz.
Atmeydanı ve Sultan Ahmet Camii Ali Rıza Paşa Fotoğrafı 1880-1907


Ali Sami (Aközer)
 (1866 Rusçuk – 1936 İstanbul)
Yıldız Sarayı Seyir Köşkü, Ali Sami Fotoğrafı, 1900

Aşil Samancı 
Fotoğrafçılığı Abdullah Biraderler'den öğrenir. 1900'lerin başında Gülmez Biraderler'in tüm stüdyo ve arşivini satın alır. Stüdyonun adını Apollon olarak değiştirir.
Ayasofya, Aşil Samancı / Apollon Stüdyosu Fotoğrafı

Basile Kargopoulo
Yahut Vasilakis Kargopoulo1850 yılında ilk stüdyosunu İstiklal Caddesi'nde bulunan Rus Konsolosluğu yakınında açar. İstanbul kıyafetleri ve sokak satıcıları üzerine yoğunlaşan fotoğraflar çeker. 1877 yılı Nisan ayında saray fotoğrafçısı olur. 1879 yılında Galatasaray Lisesi yakınında ikinci stüdyosunu da açar. Kamil Paşa'nın emri ile İstanbul hapishanelerindeki mahkumların fotoğraflarını çeker ve bu fotoğraflar daha sonra yeni vakalardaki suçlu tespitlerinde kullanılır. 
Anadoluhisarı,  Basile Kargopoulo fotoğrafı

Charles Gerard

Ayaspaşa, Charles Gerard fotoğrafı, 1860'lar

Christopher Oscanyan
Galata Kulesi'nden, 1876, Cristopher Oscanyan fotoğrafı

Edwin A. Grosvenor 
Amerikali tarihçi Edwin A. Grosvenor (1845 -1936) Istanbul'da Robert College'de uzun yıllar tarih dersleri okutmuştur (1873-1890). Ortaçağ ve özellikle Bizans konusunda ün yapmis bir uzmandır. Eserini hazırlarken başta Osman Hamdi Bey, Philologos Syllogos Cemiyeti üyelerinden Manuel I. Gedeon ve özellikle Dr. Alexander Paspatis'den yararlandı. Eserde Bizans ve Türk mimarî eserleri yer almaktadır. Kiliseden bozma camiler yaninda selatin camileri, hanlar, hamamlar, kiliseler, sarnıçlar v.s., Haliç ve Boğaziçi'nin her iki kıyısı, adalar, Üsküdar ve Kadıköy'ün canlı bir tarihi çizilmektedir. Eser bir bakıma hem İstanbul'un ayrıntılı bir tarihi, hem de tüm Bizans ve Osmanlı abidelerinin sayımının ve tanıtımının yapıldığı bir sanat tarihi hazinesidir. Ktabın diğer bir özelliği de tüm abidelerin 1880'li yıllarda çekilmiş fotoğraflarını da içermesidir. Görsel bakımdan son derece zengin olan eser, gayet duru ve akıcı bir dille kaleme alınmıştır. 

Ernst De Caranza
1839 yılında İstanbul'a gelen bir kimyacı olan Caranza; ilk olarak 1852 yılında İstanbul fotoğraflarını çekmeye başlar. Çektiği 55 fotoğraftan oluşan albümü Sultan'a hediye eder. Bu sayede Sultan'ın fotoğrafçısı ünvanını kullanma iznini alır. 1854 yılında daha kaliteli fotoğraflar ile sergilere katılır. 1856 yılındaki Paris Sergisi sonrası İstanbul'a dönmemiştir.
Galata Kulesi, 1852 Fotoğrafçı: Ernest de Caranza

Félix Bonfils
Beyrut'ta 1867 yılında bir stüdyo açan Bonfils bir süre İstanbul'a da gelir.
Galata Kulesi'nden Süleymaniye Yönü, Felix Bonfils Fotoğrafı

Francis Redford 
(1816-1894)
1862 yılında Galler Prensi'nin Türkiye ve Ortadoğu'yu kapsayan gezisine katılarak İstanbul'a gelir. Fotoğrafları ay ve gün olarak bile kesindir.
Beyazıt Kulesi'nden Süleymaniye, Francis Bedford / 24 Mayıs 1862
Guillaume Berggren
Berggren fotoğraflarını ayrıca seviyorum. Fotoğraf tekniğini Berlin’de öğrenen Stokholm'lü Berggren İstanbul’a gelene kadar pek çok farklı Avrupa kentinde çeşitli işler yapar. 1866’da Marsilya’ya gitmek için bindiği gemiden, ömrünün sonuna kadar kalacağı İstanbul’da iner ve kente yerleşir. 1870 yılında Beyoğlu'nda stüdyosunu açar ve manzara fotoğrafçılığında pratik yapar. 1875-1876 yıllarında çektiği Büyükdere ve Asya yakasından çektiği Boğaziçi fotoğrafları çok bilinenlerdedir. 1900 yılına kadar yoğun tempoda çalışır, turistlere ve dergilere fotoğraf satar. 1914'te ekonomik nedenlerle arşivlerini dağıtmak zorunda kalır. Bir kısmını Alman Konsolosluğu alır ve fotoğraflar halen Alman Arkeoloji Enstitüsü'ndedir.
Bozdoğan Kemeri Guillaume Berggren / 1875

Gülmez Fréres
1970 yılında Beyoğlu'nda bir stüdyo açan Gülmez Biraderler Sultan Abdulhamid’in de saray fotoğrafçısı olmuşlardır. Yervant, Artin, Kirkor Gülmez portreler ve İstanbul'un kırsal görüntülerini çekmişlerdir. Kardeşlerin özelikle İstanbul üzerine olan çalışmaları oldukça kaliteliydi, bu yüzden Sultan Abdülhamid tarafından 1893 yılında Amerika Şikago’da yapılan uluslararası fotoğraf sergisine gönderilmek üzere İstanbul'un panoramik resimlerini çekmekle görevlendirildiler. 1900 lerin başında stüdyolarını fotoğrafçı Aşil (Achille) Samancı’ya devrederek ortaklığa son verdiler. 
Beyazıt Kulesinden Eminönü Gülmez Fréres Sonradan Renklendirme Fotoğraf

James Robertson
1840'ta İstanbul'a gelen James Robertson, Darphane'de şef hakkak olarak çalışır. 
Tophane Kasrı ve Nusretiye Camii, James Robertson fotoğrafı, 1854-55
Robertson'un fotoğraf çalışmalarında Felice Beato (1825-1903) asistanlığını yapar. 1851'de İstanbul'da birlikte pek çok mimari belgesel fotoğraf çekerler. Fotoğraflar önceleri, Robertson adıyla, birlikte çalışma başladıktan sonra Robertson & Beato veya Robertson & Beato Co. diye imzalarlar. 1855'te Kırım Savaşı'nı çekmek için Kırım'a giderler. Sonrasında pek çok ülkeye seyahat eden Robertson'un 1855 sonrası çektiği İstanbul fotoğrafını görmüyoruz.

Joseph Philibert Girault de Prangey
Şu ana kadar elimizde bulunan en eski İstanbul fotoğraflarını çekmiştir.
Beyazıt Kulesi'nden, 1843

Mihran İranian
Mihran İranyan dönemin Beyoğlu’nda bulunan diger ünlü bir fotoğrafçısıdır. Stüdyosunu 1891’de İstiklal Caddesi'nde açmıştır. Fotoğraflarında M.Iranian imzası bulunur.
Kağıthane, Mihran Iranian fotoğrafı
Nikolai Andreomenos
(1850-1929)
Abdullah Biraderler’in Beyazıt’taki stüdyosunu aldıktan sonra 30 yıl kadar işletir. 27 Ocak 1929 da ölümüne kadar fotoğraf çeker.
Dolmabahçe Camii ve Çevresi, Nikolai Andreomenos fotoğrafı

Pascal Sébah
1823'te Ermeni bir anne ve Suriye'den göç eden katolik bir babanın çocuğu olarak dünyaya gelir. 

Beyoğlu'nda Basile Kargopoulo'dan sonra açılan ikinci stüdyoyu 1857 yılında El Şark ismi ile açar.

Stüdyonun en parlak dönemi, 1873'de katıldığı Viyana Evrensel Sergisi'yle başlar.
Ahırkapı ve Topkapı Sarayı Surları, Pascal Sébah fotoğrafı
O yıl, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun başkenti Viyana'da düzenlenen uluslararası fuar dolayısıyla Osmanlı Devleti bir kitap hazırlatır. Kitabın hazırlanması fikri, Viyana Sergisi komisyonuna başkanlık eden dönemin Nafıa ve Ticaret Nazırı, aynı zamanda Osman Hamdi Bey'in babası olan İbrahim Edhem Paşa'dan gelir. İbrahim Edhem Paşa, 1872 yılında, kıyafet kataloğunda yer alacak fotoğrafların çekimi için Pascal Sébah'ı görevlendirir. "Les Costumes populaires de la Turquie en 1873" (o günün çevirisiyle "Elbise-i Osmaniyye") adıyla, Osman Hamdi Bey ve Marie de Launay tarafından Fransızca hazırlanan yapıt, Osmanlı coğrafyasında yaşayan her kesimden insanın kıyafetlerini tanıtmaktadır. Pascal Sebah 1873'teki bu sergideki albümle altın madalya alır ve Sultan tarafından 3. derecede Mecidiye Nişanı ile ödüllendilir.

Pascal Sébah'ın “El Şark” stüdyosu ve negatifleri 1881 yılında çıkan yangında kül olur.
Beyazıt Kulesi, Pascal Sébah, 1870
Pascal Sébah’ın 1883’te geçirdiği beyin kanaması sonucu felç olması üzerine kardeşi Cosmi Sébah, Pascal'ın oğlu stüdyoyu yöntebilecek yaşa gelene kadar stüdyonun yönetimini devralır. Pascal Sébah 15 Haziran 1886 yılında vefat eder.

1888 yılında henüz 16 yaşında Pascal’ın oğlu Johannes (Jean) Sébah (1872-1947) atölyeyi devir alır ve aynı zamanda Fransız fotoğrafçı Polycarpe Joaillier ile ortak olup stüdyonun ismini Sébah & Joaillier olarak degiştirirler. Kendi ve babasının çekdigi resimlerde "J P Sébah" (Jean Pascal Sébah) imzasını atarak babasının şöhretinden yararlanır. 
Küçük Ayasofya Camii, 1890, Pascal Sebah
1905’de Joaillier’in Paris’e geri dönmesiyle birlikte stüdyoyu bir müddet tek başına yöneten Jean 1910’da Hagop İskender ile ortak olur. Jean ve Hagop 1934 yılında emekliye ayrılınca Hagop’un oğlu Bedros İskender ve ortağı İsmail İnsel stüdyoyu devralır. Stüdyo en sonunda İnsel’e kalır ve ismi "Sabah" olarak degiştirilir. Pascal Sébah’ın kurdugu bu ünlü ve Péra'nın en büyük stüdyosu açıldıktan 95 sene sonra 1952’de kapanır. Johannes Sébah Haziran 1947’de öldüğü vakit babası gibi o da Feriköy Latin Katolik Mezarlığı'na gömülmüştür.


Polycarpe Joaillier
...

Not: Eksikler zaman içinde ve bilgiler temin edildikçe tamamlanacaktır.

Kullanılan İnternet Kaynakları:
http://www.hyetert.com/yazi3.asp?Id=453&DilId=1
http://www.islamicmanuscripts.info/reference/articles/Cicek-2000-Civilisation-4/Cicek-2000-Civilisation-4-1-812-826-Ozendes.pdf

Simge Eserler: III. Ahmet Çeşmesi

$
0
0
İstanbul'un bir başka simge eseri: III. Ahmet Çeşmesi, III. Ahmet Çeşme ve Sebili yahut Sultanahmet Çeşmesi. Topkapı Sarayı Bab-ı Hümayun'un önünde bulunan, nadide ve simge eserlerden bir Lale Devri yapısıdır. Yıllardan beri gelip geçerim, her seferinde muhakkak bir fotoğrafını çekerim ve alt kısmında yahut saraya bakan yönünde muhakkak parketmiş araçlar kadraja giriverir. Böyle bir eserin hemen altını otopark olarak kullanmakta bir beis görmeyiz. Sözümona Tarihi Yarımada'da belirli bölgeler araç trafiğine kapatılmıştı. Amma otoparka kapatılmamış diye mi düşünmeliyiz?



Çeşme, Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın önerisiyle Sultan III. Ahmet tarafından yaptırılmıştır. Dört köşesinde sebilleri, cephelerin ortasında çeşmeleri bulunur. Altındaki süslemeleriyle geniş saçağı çeşmeyi çevresel etkenlerden koruması içindir. Kurşun kaplamalı ahşap çatı örtüsünün tam ortasında daha büyük bir kubbe ve sebillerin üstüne gelecek şekilde yerleştirilmiş dört kubbeyle birlikte toplamda 5 adet kubbe çeşmeye abidevi bir köşk havası katmıştır. Çeşmenin en üstünde bir çini kuşak, altında da mukarnaslı bir kuşak vardır.

Sebillerin ve cephelerdeki çeşmelerin üzerinde ta'lik hatla yazılmış bir kaside bulunur. Kaside Seyyid Vehbi'ye aittir. Ayasofya'ya bakan yüzünde son mısra şu şekildedir: "Aç besmeleyle iç suyu / Han Ahmet'e eyle dua"



Eski fotoğraflarda ilk olarak 1935 yılındaki bir fotoğrafta çevresinde demir parmaklıklara rastlıyoruz.

Suyu ne zaman kesilmiştir acaba?

III. Ahmet Çeşme ve Sebili
Bazı internet kaynakları:
Osmanlı Kitabeleri Projesi

Çeşmenin fotoğraflarına 1850'li yıllardan itibaren bolca rastlıyoruz.

Yeni açılan İslam Ansiklopedisi sitesinde Semavi Eyice yazmış III. Ahmet Çeşmesi maddesini. Cilt: 2,  sayfa: 38-39



İstanbul’da Bâb-ı Hümâyun ile Ayasofya arasında XVIII. yüzyıla ait büyük meydan çeşmesi ve sebil.
Osmanlı dönemi Türk sanatının çeşme mimarisinde meydana getirdiği bir şaheser olan bu âbidevî çeşme, Sultan III. Ahmed tarafından yaptırılmıştır. Kitâbesinde belirtildiğine göre 1141 (172-829) yılında inşa edilmiş olup on dört kıtalık uzun tarih manzumesi Seyyid Vehbî’nindir. Ta‘lik hatla yazılan bu uzun kaside her cephede çeşmelerin üzerine ve sebillerin yukarılarına işlenmiştir. Marmara’ya bakan taraftaki kitâbeden öğrenildiğine göre bu eşsiz eserin yaptırılmasını Sadrazam Nevşehirli Damad İbrâhim Paşa tavsiye ederek gerçekleşmesine ön ayak olmuştur. Bu manzumenin son tarih beyti bizzat III. Ahmed tarafından söylendiği gibi yine onun tarafından çeşmenin Ayasofya’ya bakan esas cephesinde boydan boya tek satır halinde celî-sülüs hat ile yazılmıştır. Bu husus, beytin altındaki ketebeden açıkça anlaşılmaktadır. Çeşmenin 1141 Ramazanında (Nisan 1729) henüz bitmediği, “saf, beyaz ve damarsız” mermerlerin acele olarak gönderilmesi isteğiyle Marmara nâibine yollanan bir belgeden öğrenilmektedir. Fakat Sultan III. Ahmed bu muhteşem eserin her bakımdan tamamlandığını göremeden, 1730 Eylülü sonunda Patrona Halil ayaklanması ile tahtını kaybetmiştir. Çeşmenin mimarının kim olduğu bilinmemektedir. Pek çok yerde eserin, III. Ahmed döneminde Hassa başmimarı Kayserili Mehmed Ağa’ya ait olduğu yazılmış ise de bu iddiayı destekleyen hiçbir kayda rastlanmamıştır. Sadece kısa bir arşiv kaydı, Mehmed Ağa’nın çeşmenin alem ve şebekelerinin yaldızlanması işini üstlendiğini bildirmektedir. İlk yapıldığından günümüze gelinceye kadar III. Ahmed çeşme ve sebilleri büyük bir değişikliğe uğramamakla beraber, yakından incelendiğinde bazı yerlerinde geç tarihlerde yapılmış ufak tamirlerin yamaları ve izleri görülmektedir.
III. Ahmed Çeşmesi dört cepheli bir meydan çeşmesi olarak tasarlanmıştır. Kare biçimli planında dört köşede, dışarı yarım yuvarlak çıkıntılar halinde taşan üçer şebekeli sebilleri vardır. Her cephenin ortasında ise birer çeşme bulunmaktadır. Çeşmelerin iki tarafında mihrap biçiminde birer niş vardır. Yalnız bir cephede bu nişlerin yerine birer kapı açılmıştır. Bu kapılardan girildiğinde ortadaki sekizgen hazne ile dış duvarlar arasında çepeçevre bir dehlizin dolaştığı görülür. Bu dehliz vasıtasıyla sebilciler köşelerdeki sebillere ulaşarak buradan gerekli hizmeti veriyorlardı. Çeşmenin üstü çok geniş saçaklı ve dışı kurşun kaplı ahşap bir çatı ile örtülüdür. Bu çatının ortasında sekiz cepheli bir kasnak üstünde dilimli bir kubbecik yükselir. Dört sebilin üstüne isabet eden yerlerde aynı biçimde fakat biraz daha ufak ve alçak dört kubbecik vardır. Yine kurşun kaplı olan bu beş kubbenin de tepelerinde, içlerinde oyma yazı olan altın yaldızlı tunç alemler yer alır.
Âdeta muhteşem bir köşk görünümünde olan III. Ahmed çeşme ve sebillerinin dış mimarisi, köşelerde yarım yuvarlak çıkıntılar teşkil eden sebiller ile hareketlendirilmiş, sebillerin şebeke aralarındaki sütunların üstlerinde duvar satıhları, sütunları yukarı devam ettirircesine yarım yuvarlak olarak yapılmıştır. Böylece, çeşmenin dış yüzeylerinde hâkim olan yatay çizgiler, bu sütunlar ve bunları devam ettiren “çubuklar”ın yarattığı dikey çizgilerle dengelenmiştir.
III. Ahmed Çeşmesi, Türk sanatına Batı sanat üslûbunun sızmağa başladığı bir dönemin eseridir. Bu bakımdan onda klasik çağın sadeliği yoktur. Bütün satıhlar hiçbir boş yer bırakılmadan tezyin edilmiş olup bu bezemelerin bir kısmının Türk süsleme sanatına ait olmasına karşılık aralarında Batı Avrupa sanatından alınmış motifler de görülür. Bu motiflerin tamamen hâkim olduğu yer, geniş saçağın alt yüzü ile çeşmelerin etrafını çeviren dal kıvrımlarıyla bezenmiş çerçeve şeritleridir. Cephelerde yatay şeritler halinde uzanan süsleme arasında ise Türk sanatının mukarnasları, şemseleri görülür. Süslemenin bir kısmı mermer üzerine kabartma şeklinde yapılarak altın varakla yaldızlanmıştır. Diğer bir kısmı ise çinidir. Bunlar teknik kaliteleri bakımından XVI. yüzyılın İznik çinileri ayarında değildirler. Çeşmelerin ayna taşının iki yanına çiçek kabartmaları işlenmiş, Ayasofya’ya bakan esas cephede musluğun üstüne bir madalyon halinde “mâşallah” yazılmıştır. Sebillerin altın yaldızlı tunç şebekelerinde lâle motifinin tekrarlandığı görülür.
III. Ahmed Çeşmesi, meydan çeşmelerinin bütün Türk sanatı tarihi içinde ortaya konulmuş en göz kamaştırıcı örneğidir. Avrupa’dan gelen ve Türk sanatına XVIII. yüzyıl başlarından itibaren sızan tesirler, burada henüz sadece süslemenin çokluğunda ve bazı kısımlarda kendisini belli eder. Bu anıt, çeşme mimarisinde XVIII. yüzyılda başlayan zengin bezemeli yeni akımın da temsilcisi olup bütün benzerlerini aşan bir güzelliğe sahiptir. Bu yüzdendir ki İstanbul’a gelmiş ve bu şehir hakkındaki görüşlerini yazılı olarak anlatmış olan yabancı seyyahların hepsi tarafından hayranlık ifade eden sözlerle tasvir edilmiştir.
BİBLİYOGRAFYA:
Ahmed Refik, Hicrî On İkinci Asırda İstanbul Hayatı, İstanbul 1930, s. 101; a.mlf., “Üçüncü Ahmed Çeşmesi”, Akşam Gazetesi, 28 Şubat 1936; İzzet Kumbaracılar, İstanbul Sebilleri, İstanbul 1938, s. 35; İbrahim Hilmi Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, İstanbul 1943, I, 134; Muzaffer Erdoğan, Lâle Devri Baş Mimarı Kayserili Mehmed Ağa, İstanbul 1962, s. 9-10; H. Glück, “Türkische Brunnen in Konstantinopel”, Jahrbuch der asiatischen Kunst, I, Leipzig 1924, s. 29.
Semavi Eyice 




James Robertson


























































James Robertson & Felice Beato, 1854



















































Guillaume Berggren, 1876







Abdullah Frères, 1880




1890-1900



Alfred Nicholas Normand fotoğrafı, 1887



1918






























































































Nicholas V. Artamonoff, 1935































Abdullah Frères

Istanbul Tarihi Eserler Haritası

$
0
0
Haritayı daha önceden de duyurmuştum ancak alt alan adı ile yönlendirme yaparak değişmeyen adresten daha kolay girilebilir hale getirdim. Son versiyona göre bir kaç ekleme ve çiftleri çıkarma oldu. Biraz fotoğraf sayısını arttırdım. Açıkcası bu gibi işler zorluğundan ziyade sadece zaman alıcı oluyor. Tamamen anonim / ücretsiz yapılar ve hizmetler kullanılarak düzenlenmektedir ve kullanıma sunulmuştur. Tamamı öyle olmasa da adını İstanbul Tarihi Eserler Haritasıkoyuvermiş oldum.


Çeşitli yapı gruplarını farklı işaretlerle göstermeye gayret etmiştim ama bu konuda yeterli başarıyı gösteremedim. Google Earth bu konuda çok zorladı ve her nasıl olduysa aktarım sırasında benim eklediğimden farklı işaretler göründü.

Kesinlikle çok eksikleri olan bir düzenleme. Peki tamamlanamaz mı? Asla tamam olmaz ama çok daha faydalı ve işlevsel hale elbette getirilebilir. Ben buna ayıracak zaman yarattıkça, hevesim oldukça biraz daha zenginleştireceğim. Bunları da versiyonlar şeklinde yükselterek yayınlamaya devam edeceğim. Mesela elimin altındaki mevcut sunulandan çok az farklı, belli seviyeye gelince güncelleme yapacağım.

Bu hali ile kullanımı elbette ideal değil. Ama pekala ideal bir yapıya dönüştürülebilir.

Bunun bir web projesi ayağı var. Konum temelli ansiklopedik bir yapı. Bu konuda başarısız girişimlerimiz oldu. En azından teknik manada neler yapmamız yahut yapmamamız gerektiği konusunda yeterli birikimi oluşturduk. Bu manada gördüğüm en derli toplu çalışma Kültür Envanteri projesi. Ama 'sosyal' ayağı olmadığı gibi, bu yönde bir altyapı da düşünülmemiş. Umarım gitmez ama internet çöplüğüne gidecek gibi duruyor.

Artık pek çok insan bir GPS alıcısına sahip gelişmiş ve geniş ekranlı akıllı telefonlar / cihazlar ile geziyor. Bu aletlerde internet bağlantıları da var. Bulunduğunuz noktayı tespit ederek çevrenizde ne var ne yoku gösteren uygulamalar çoğalıyor. İstanbul zenginliğine rağmen bu konuda çok zayıf. Bu konu BirIstanbulHayali sayfasında yorumlarda da geçti. Aylar önce Iphone için olan uygulamaların tümünü indirip incelemiştim. Maalesef hiçbirini beğenmedim. Çok yüzeysel kalmışlardı ve 3-4 gün gelen turistlerin bile ihtiyacını görmezdi. İlk kez gittiğim Livovşehrini gezerken ne harita ne de başka bir şey; sadece bir telefon uygulaması kullandım. Üstelik Türkiye gibi iyi bir 3G altyapısı da yok, her an basit GPRS bağlantısı bile sıkıntılı olmasına rağmen şehri gezdim. İstanbul Lvov'dan 100 kat zengin bir şehir.

Eldeki bu konum noktaları (POI) kullanılarak elbette çok güzel bir proje ortaya çıkarılabilir. Yıllardır bunu yapmak istiyorum. Hatta iPhone ilk ortaya çıktığında bile bakın bunu kesinlikle yapmalıyız demiştim. iPhone sürekli yenilendi ama biz halen aynı noktadayız. :)

Kısaca değinmem gerekirse;

* Eser hakkında bilgi
* Fotoğrafları
* Değişik dönemlerde çekilmiş eski fotoğrafları
* Teknik çizimi

temelinde bir yapı. Ekstra bilgiler, turistler için çok dilli bir yapı, anlık görünümler, videolar, kullanıcı katılımlı özellikler, puanlama, check-in derken genişletilebilir.

En azından İstanbul'da gezerken benim böyle bir uygulamaya ihtiyacım oluyor. Eseri daha önceden biliyor olsanız bile detaylar aklınızda kalmıyor.

Olur da bu konuda destek olurum, ben yazılım ayağını hallederim diyorsanız iletişime geçebilirsiniz. Bu konuda yeterince kafa yorulmuş olup sistem  geliştirme konusunda yeterince mesleki deneyimim vardır. Gerisini görüşmelerle hallederiz.

İstanbul'un Surları ve Sur Kapıları

$
0
0
Malum eski İstanbul'u çepeçevre saran surları bilmeyen yoktur. Hiç yakından görmeyenler bile en azından yoldan geçerken görmüşlerdir. Hele surlara yakın yaşayanların pek çoğu çocukluklarından kalan, surların üzerinde, çevresinde geçirdikleri anıları biriktirmişlerdir. İstanbul Surları genel olarak Marmara Surları, Haliç Surları ve Kara Surlarışeklinde üç bölümde incelenmektedir. Kara surları Tekfur Sarayı'ndan Haliç'e kadar olan kısım ayrı bir dönemden kaldığı yahut ön surları olmadığından ötürü olsa gerek, Blakherna Surları olarak ayrı incelendiği de oluyor.

Zeytinburnu sahil tarafında Marmara Denizi kıyısından başlayan Kara Surları dahilindeki esas surlar 4,80 m. genişlikte, yaklaşık 11-14 m. yüksekliğinde  ve 50 ile 75 m. aralıklarda burçlarla donanmıştır. Bugün, Zeytinburnu sahilinde bulunan Mermer Kule'nin hemen orada, yolun kıyısında ilk burç bulunmakta, buradan başlayıp Tekfur Sarayı'na kadar toplam 96 adet burç var olup bunlar haritada da işaretlenmiştir. Tekfur Sarayı'ndan sonraki kara surları Blakherna bölgesine girmekte olup 20 burç vardır ve bunlar haritada ayrı renkte tanımlanmıştır. Yine bu surlar üzerinde bulunan kapılar da farklı renkte işaretlenmiştir.


Kara Surları 
Esas surların yaklaşık 13.5 m. önünde yine benzerlik gösteren bir de ön surlar vardır. Esas surların 2 burcu ortasına gelecek şekilde ön surlarda bir burç bulunmaktadır. Ön surların önünde 14 metrelik bir alan ve bunun önünde 17.5 metrelik hendekler bulunmaktadır.
41. Burç önünde bugün bostan olarak kullanılan hendekler
Surlar üzerindeki burçların bir kısmı sağlam olarak gelmiş yahut sonradan restore edilmiş, bir kısmı sadece bir duvarlı, bir kısmı ise sadece temeli bulunur halde gelmiştir. Burçlar bulunduğu konumun topografik yapısı, surun dönüşleri dikkate alınarak dörtgen yahut çokgen olarak inşaa edilmiştir.
İstanbul Surları: 16-17-18-19-20. burçlar
 İstanbul Surlarıüzerinde yer alan kapılar, dönemin ana yollarının şehir dışına çıkış yolları ile bağlantılıdır. Kapıların her iki yanından burç bulunmaktadır.
Ayvansaray Surları
Sur kapıları aynı zamanda bulunduğu semtlere adını vermiştir. Bunlardan Top Kapısı ve Edirne Kapısı araç trafiğine kapalı sadece yayalar geçebilir, Sulu Kule Kapısı son gördüğümde civarın inşaat alanına dönmesinden ötürü yaya trafiğine de kapalı, Mevlevihane, Belgrat, Silivri kapıları ile Yedikule kapısı araç trafiğine açıktır. Altın Kapı ise Yedikule Hisarı'na bağlantılı olduğundan zaten geçiş yoktur. Haliç'e yakın olan Eğri Kapı araç trafiğine açıktır. Ayrıca sur duvarları üzerinde kapatılan kimi kapıların izlerini görebilmekteyiz.
Blakhernai Surları

Yakın zamanlarda doldurulan hendeklerde; esas surlar ile ön surlar arasında kalan bölgede özellikle Yedikule ve Mevlevihane Kapısı hattındaki kısmın kimi bölgeleri bostan olarak kullanılmakta, İstanbul halkının yediği yeşilliklerin üretimi devam etmektedir.
Yedikule Surlari ve Hendek
Ayrıca Fevzipaşa, Vatan ve Millet caddelerine yapılan bağlantılar nedeniyle bu bölgelerdeki surlar zamanında yıkılmıştır.
1. Burç ve 1. Askeri Kapı'nın hemen yanından sahil yolu geçiyor.
İstanbul Surları'nın kimi bölgelerinde üzerine çıkıp gezme imkânı bulunmakla birlikte dikkatli olmakta fayda var. Ayrıca bazı bölgelerde "balici" olarak tabir edilenlerin mesken edindiği yerler bulunmaktadır. Surların iç tarafı kimi yerlerde sur dibine yapılmış evler ve oluşturulmuş mahalleler nedeniyle de gezilememektedir.

Silivri Kapısı, Silivrikapı (Pege Kapısı, Gate of Spring) Fotoğrafları:

Silivri Kapısı

Silivri Kapısı

Silivri Kapısı

Silivri Kapısı

Silivri Kapısı
1894 sonrası Silivri Kapısı
Mevlevihane Kapısı, Mevlanakapı (Rhesium Kapısı, Gate of Region) Fotoğrafları:
Mevlana Kapısı

Mevlana Kapısı

Mevlana Kapısı İç Görünümü

Mevlana Kapısı

Mevlana Kapısı

Mevlana Kapısı

19. yy sonunda Mevlevihane Kapısı
Mevlanakapı ya da Mevlevihane Kapısı
Mevlana Kapısı
http://eski.istanbulium.net/tagged/mevlanakap%C4%B1

Belgrat Kapısı, Belgratkapı (Ksilokerkos Kapısı, Gate of Belgrade) Fotoğrafları:

Belgrat Kapısı
Belgrat Kapısı




Yedikule Kapısı (Tabak Kapısı, Gate of Yedikule) Fotoğrafları:

Yedikule Kapısı

Yedikule Kapısı Kitabesi


Altın Kapı (Yaldızlı Kapı, Porta Aurea, Golden Gate) Fotoğrafları:


Yedikule Hisarı Altın Kapı


Küçük Altın Kapı





Nicholas V. Artamonoff, Haziran 1935

Nicholas V. Artamonoff, Haziran 1935
http://eski.istanbulium.net/tagged/yedikule-hisar%C4%B1

Top Kapısı, Topkapı (Romanus Kapısı, Cannon Gate) Fotoğrafları:
Top kapısı
Edirne Kapısı, Edirnekapı (Adrianopolis Kapısı, Adrianople Gate) Fotoğrafları:

Edirne Kapısı
Edirne Kapısı İç Duvardaki Detay



http://eski.istanbulium.net/tagged/edirnekap%C4%B1

Sulukule Kapısı (5. Askeri Kapı, Örülü Kapı, Pempton Kapısı, Taer-Tower Gate) Fotoğrafları:

Sulukule Kapısı Dış Görünümü
Sulukule Kapısı İç Görünümü
5. Askeri Kapı; Nicholas V. Artamonoff, Aralık 1936
http://eski.istanbulium.net/tagged/sulukule

Eğri Kapı, Eğrikapı (Kaligaria Kapısı, Crooced Gate) Fotoğrafları:

Eğri Kapı
Kara Surları ve Burçlarından Fotoğraflar:

62. Burç, Topkapı
57-58 burçlar arasında ön burç
56. Burç
48. burç ve duvarlar, Mevlanakapı
47-48. burç arası duvarlar yakın görünüm, Mevlanakapı
47. burç

37. burç Silivrikapı
41. burç duvarları ve bostanlar
28-29. burçlar arası, Silivrikapı
26. burç ve ön burç, duvarları, Belgratkapı
24 ve 25. burçlar, Belgratkapı
22 ve 23. burçlar, Belgratkapı
24. burç, ön burç ile esas burç arası, Belgratkapı
Ön burç, 18-17 ve 16. Burçlar
18. Burç
17. Burç
16. Burç

16-17-18-19-20. burçlar
14-15. burç arası
14. burç ve hendekler
Sur önünde çocuklar
78. burç, Sulukule
77. burç, Sulukule
Edirnekapı-Sulukule Arası Surlar
Edirnekapı Surları
71. Burç, Topkapı
69 ve 70. Burç, Topkapı
Edirnekapı Surları
Edirnekapı Sur Duvarı Üzerinden Detay
27. burç ve ön burçlar
29. Burç
29. Burç
24 ve 25. burçlar, Belgratkapı
27 ve 28. burçlar arasındaki ön burç

5. burç, Yedikule

6. Burç, Yedikule

4. Burç, Yedikule

6. Burç ve Ön Burç, Yedikule

4. Burç
86. Burç İçi, Edirnekapı

Ayvansaray Surları:




Kara Surları Eski Fotoğrafları:
Eğrikapı Tarafındaki Surlar, 1960 Senesi.
Yedikule
Yedikule Surları
Topkapı


Topkapı-Edirnekapı Arası Surlar

Eğrikapı Surları
Eğrikapı Surları
Anemas Zindanları, Nicholas V. Artamonoff, Ekim 1936

Ayvansaray
Ayvansaray-Edirnekapı Arası Surlar, 19. yy






http://eski.istanbulium.net/tagged/surlar

Kariye Camii Müzesi

$
0
0
İsaakios Komnenos
Aynen şöyle demişti birisi bana: İstanbul'a geldin ve gezecek vaktin de yok, Kariye Camii'ni gör ve öyle terket İstanbul'u. Bu sözden yola çıkarak İstanbul'un simgelerinden birisidir diyebilirim. Bugün müze olarak kullanılan cami II. Beyazıt döneminde Atik Ali Paşa tarafından 1511'da kiliseden çevrilmiştir. 1945 yılında da müze olmuştur. Orijinali Khora Manastırı Kilisesi. Khora kelime olarak "taşra""kırsal alan" manasında. Döneminde şehri dışı sayılmaktadır. Mermer kaplama levhaları, mozaik ve freskoları bu camiyi önemli kılmaktadır. Cami döneminde de bu mozaik ve freskolar kazınmamış, üstleri tahta levhalarla kapatılarak ibadet yapılmıştır. Bu döneme ait kavramsal bilgilerle donanmadan mozaik ve freskoları gezmek açıkcası yeterli olmamaktadır. Kariye müzesi pek çok "must-see list" içerisinde yer alır. Dünyada görülmesi gereken 30 müze içerisinde 9. sıraya koyulan listeleri gördüm.
Mozaiklerde İsa ve Meryem'in hayatları ile ilgili sahneler vardır. Sahneler canlı ve günlük hayattan alınmış gibi gerçekçi, figürler gerçeğe uygun hareket ve duruşlarla işlenmiştir. Meryem'in ve İsa'nın hayatını anlatan, İsa'nın mucizelerini betimleyen çok sayıda mozaik kubbelere, pandantiflere, duvarlara işlenmiştir. Bu manada mozaiklerle ilgili bilgi şurada vardır. Aşağıda bir kısmına değinerek kimi mozaiklerden örnekleri sunacağım. Hepsinin fotoğrafı elimde olmadığı gibi yüklemeye kalktığımda yüzlerce koymam gerekiyor. O nedenle sadece bir kısmını seçmek zorundayım.

Kariye, mezar şapeli olan Parekklesion, Dış Narteks, İç Narteks, kuzeyindeki iki katlı ek yapı olan Anneks ve ana ibadet mekanı olan Naos bölümleri olarak beş bölüm olarak düşünebilir. Müzeye Edirnekapı'dan tabelaları izleyip yürüyerek ulaşabilirsiniz. Karşısında çay bahçesi vardır, çay fiyatı için pazarlık yapın, kabul ederler. Kariye Müzesi'ne yerliden ziyade yabancı turist geldiğinden ötürü fiyatlar o nispette birazcık yüksektir.

Kariye Camii Müzesi Genel Görünümleri:
Kariye Müzesi Arka Görünümü

Kariye Müzesi Ön Görünümü
Kariye Müzesi Naos (Ana Mekân) Görünümü

Ana Mekân Olan Naos'daki Mozaikler:

İsa Mozaiği
: Sol elinde açık olarak bulunan İncil'de "Ey bütün yorgunlar ve yükleri ağır olanlar, bana gelin ve size ben rahat veririm" yazılmış bulunan ayakta İsa betimlenmiştir.



Naos'taki İsa Mozaiği

Hodegetria (Yol gösterici) Meryemi Mozaiği: Kucağında Çocuk İsa'yı taşıyan Meryem betimlenmiştir.


Naos'taki Meryem Mozaiği

Meryem'in Ölümü (Koimesis) Mozaiği: Kumaşlarla kaplı lahitin üzerinde uzanmış Meryem, etrafında havariler, kilise ileri gelenleri ve Kudüs'lü kadınlar betimlenmiştir. İsa örtülü kucağında Meryem'in ruhunu temsil eden çocuk tutmaktadır. İsa'nın çevresinde melekler, üst kısımda da altı kanatlı Serafim kanatları açık vaziyettedir.


Meryem'in Son Uykusu ya da Meryem'in Ölümü Mozaiği



Nartekslerdeki Mozaikli Sahneler:

Pantokrator İsa Mozaiği: İç narteks kapısının üzerindedir. Bu tasvirde İsa sol eli ile kutsal kitabı tutarken, sağ eli ile takdis işareti yapmaktadır. Solunda "Khora" sağında "Hz. İsa, Yaşamın mekânı" yazmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken seçilmiş kişilerin başında bir hale varken Hz. İsa'nın halesi içinde haç işareti vardır.

Pantokrator İsa Mozaiği
Dua Eden Meryem Ana ve Melekler: Meryem merkezde olup kollarını iki yana açıp dua etmekte, göğsünde madalyonun içinde çocuk İsa tasvir edilmiştir. Tozozun kenarlarında iki melek tasviri vardır.
Dua Eden Meryem Ana ve Melekler Mozaiği
Kurucunun İthaf Mozaiği: Ana mekana girmeden önce sağda bir taht üzerinde oturur vaziyette bulunan İsa'ya Theodoros Metokhites'in kilisenin maketini sunması tasvir edilmiştir.


Havari Aziz Petros'un Mozaiği: Ana mekâna giriş kapısı sol tarafında İsa'ya ilk inananlardan havari Aziz Petros'un sağ elinde bir yazı rulosu, sol elinde cennetin anahtarları vardır.

Havari Aziz Petros'un Mozaiği
Havari Aziz Pavlos'un Mozaiği: Ana mekâna geçiş kapısı solunda Tarsuslu Havari Aziz Pavlos'un mozaiği vardır, sol elinde kutsal kitabı tutarken, sağ eli ile takdis işareti yapmaktadır.

Havari Aziz Pavlos'un Mozaiği
Halke İsa’sı ve Meryem Ana Panosu: Bu pano daha evvel Büyük Saray'ın Halke Kapısı'nda bulunan İsa ikonasının benzeri olarak yapılmıştır. İç narteksin duvarında büyükçe olan bu mozaikte (Deisis de denir ama Semavi Eyice bir söyleşisinde olmadığını belirtir) Meryem insanların günahlarından arınması için dua ederken, İsa ayakta tasvir edilmiştir. Meryem'in eteğinin dibinde kiliseyi 12. yüzyılda yeniden yaptıran İsaakios Komnenos ile diğer tarafta mozaiğe 14. yüzyılda eklenen prenses Maria Palaiologos'un tasviri vardır.

Halke İsa’sı ve Meryem Ana Panosu



Hz. İsa'nın Soyağacı Mozaiği: Halke İsa'sı ve Meryem Ana Panosu üzerindeki kubbe'de ortada Pantokrator İsa ve kubbenin dilimleri arasında iki sıra halinde İsa'nın ataları vardır. İlk sırada Adem'den başlayarak 24 atası, ikinci sırada ise Yakup’un 12  oğlu ile Judah'ın 2, Pharez'in 1 oğlunun figürü yer almaktadır.

Hz. İsa'nın Ataları Mozaiği






Meryem'in Ataları Mozaiği: İç narteksin kuzey bölümünde kubbe içerisinde madalyon içerisinde Meryem ve kucağında Çocuk İsa tasvir edilmiştir. Üst kısımda 16 kral peygamber vardır.

Meryem'in Ataları Mozaiği





Kariye Müzesi İçinde Diğer Mozaiklerden Örnekler:

Valinin Önünde Vergi İçin Yapılan Nüfus Sayımı Mozaiği











İsa'nın İki Körü İyileştirmesi
Şifa Arayan Kanamalı Kadın Mozaiği
Parekklesion
Müze girişi arkadan olduğu için ana binaya girer girmez ilk olarak freskoların olduğu bölüme gireriz. Parekklesion denilen bu dış narteks bölümünde tavan ve duvarlarda ağırlıklı olarak freskolar vardır. Burada 4 adet mezar arkasolyumu vardır.

Eleousa Meryemi

Parekklesion'daki Mezar Nişi

Parekklesion Genel Görünümü

Parekklesion Tavan Görünümü

Anastasia Sahnesi

Kubbede Bulunan Şehit Azizler

Naos'ta Bulunan Mermer Kaplama Örnekleri:

Mozaik ve freskoların yoğunluğundan ötürü sadece dikkatli gözlerin dikkatini çeker mermerler. 




Mermer üzerindeki fosil kalıntısı


Kariye Camii Eski Fotoğrafları:












Nicholas V. Artamonoff tarafından çekilen Kariye Camii fotoğrafları:

Kariye Camii Güneydoğu'dan Görünümü, Mart 1936

Kariye Camii, Aralık 1935

Kariye Camii, Mayıs 1937

Kariye Camii, Mayıs 1937


Kariye Camii İç Narteks, Şubat 1937

Kariye Camii Naos Görünümü, Şubat 1937

Kariye Camii Parekklesion, Mart 1936

Kariye Camii Parekklesion, Mart 1936

Dış Narteks, Bakire Meryem'in Hayatı, Mart 1936

İç Narteks Kubbesi, Mart 1936

İç Narteks Kubbesi, Mart 1936

İç Narteks Kubbesi, Mart 1936


Okuma önerisi: http://kariye.muze.gov.tr
Kariye Müzesi Çarşamba günleri kapalıdır.
Daha fazla eski fotoğraf şurada.
Viewing all 63 articles
Browse latest View live