Quantcast
Channel: burada istanbul var
Viewing all 63 articles
Browse latest View live

Avram Kamondo'nun Anıt Mezarı

$
0
0
Haliç Köprüsü ile Mecidiyeköy arasında gidip gelirken bir yapı vardır ki aslında dikkati çekmesi gerekir. Pek çok kişiye bizzat göstermişimdir fark edilsin diye. Antik dönemlerden kalmış gibi durur. Buranın yıllarca ne olduğunu öğrenememiştim. Nihayetinde ansiklopedide kazara karşılaştığımda şaşırmıştım. Google haritalarında burası halen "kilise" olarak görünürken, İBB haritası yapıya dair bilgi vermeden çevresini Rum Mezarlığı olarak belirtmiş. 




Avram Kamondo ya da tam adıyla Kont Abraham-Salamon de Kamondo'nun anıt mezarı. 30 Mart 1873'te Paris'te vefat eden ve İstanbul'da gömülmeyi vasiyet eden Kamondo'nun naaşı getirilir ve 14 Nisan 1973 tarihinde daha önceden Hasköy Mezarlığı'nda inşaa ettirdiği bu anıt mezarda toprağa verilir. 1952 yılında açılan çevre yolunun getirdiği istimlakler sonucunda bu bölgenin bir kısmı yola gider ve anıt mezar yukarıda bugün gördüğümüz şekilde kalır. 
Avram Kamondo Anıt Mezarı'nın 2008'deki görünümü

Anıt mezar zaman içinde epeyce tahrip edilir, parçaları çalınır, pencereler açılır ve hatta birilerine gecelik kiraya bile verilir. İçinde bulunan 6 mezar odası yok olur. 
Margaret Bourke-White, 1940, Life Dergisi Arşivi

Üstteki fotoğrafın bugünkü yaklaşık açısı şöyledir.  Burada son halinin görünümü de mevcut.

Merakımı da yenmek için elde makine bir gün gidivermiştim. 30 Temmuz 2008 imiş. Hemen arkasında Beyoğlu Belediyesi'nin bir birimi olmasına rağmen çevre bir güvensizlik hissi veriyordu. Hani "Ya Allah" diyerek gezmeye başladım. Terkedilmiş bir yere girmenin tereddütü üzerimdeydi.


Geçtiğimiz sene elden geçirilip temizlendi.


Anıt mezarın boyu 10,5, eni 9, yüksekliği de 5 metre kadardır. 

Avram Kamondo ve Kamondo ailesine dair bilgi isterseniz
http://www.muze500.com/content/view/358/257/lang,tr/

Diğer Fotoğraflar:











Kaybolan Sulukule

$
0
0
Bir zamanlar Sulukule
2009 yılının Ocak ayında bir gezi rotasına başlamıştık Edirnekapı'dan. Sulukule içinden yıkım öncesinde de defalarca geçmiş olmama rağmen, yıkım sürecinde sadece bir kez geçebilmiştim. Sonrasında yolum düşmedi. Şimdilerde ise  kentsel dönüşüm adı altındaki çiğlikleri görmek istememek için merak bile etmiyorum. Sadece birkaç kez Topkapı yönüne geçerken başımı çevirip bakmışlığım oldu ve birkaç fotoğraf çekmiştim. Aslında çok gecikmeli bir yazı. Bir sürü haber oldu, fotoğraflar yayınlandı, projeler yapıldı. İnşaatlar bitti belki, kimbilir birileri de yerleşti o evlere. Süreci açıkcası pek takip etmedim.

Sulu bir bölge olmasından geliyor ismi. Kule ise malum, surlardaki kuleler. Zamanın Lykos yani Bayrampaşa deresi bugünkü metro istasyonun hattı ile bu bölgeden geçermiş. Mahallenin aşağısında İSKİ'nin bir tesisi var. O bölgede sarnıçlar varmış ki son durumunu bilmemekle birlikte orada bir çukur spor sahası yapılmıştı. Sarnıçtır kendisi halbuki.
Yıkım sonrası ortaya çıkan boşlukta artık tuğlalarla oyun oynayan çocuk

Sulukule dönüşüm istiyordu elbette. Bacak kadar veletler bana kabadayılık bile yapmıştı bir seferinde oradan geçerken. Hani vursan yere yapışacak yerden bitme, muhtemelen arkasından gelecek kara gürültünün cüreti ile sataşmak istemişti. Uzaklaştım sadece. Geçmişte yaşanmış çok Sulukule macerası dinledik. Sokakta ev eğlencesine davet eden kızların belki son demlerini görmüştüm bir geçtiğimizde. Ortada korunması gereken bir kültür kısmında değilim. Böyle bir kültür olduğuna kani değilim. Ama dönüşüm zamansal akış içerisinde gerçekleşmesi gerekirken olan şey tepeden inme bir değiştirmedir. Evet dönüşüm değil, değişimdir. Zaten halen devam eden davalar ve kavga bunun içindir. Eski sakinlerinin evin sahibi bile olsa orada yaşayamayacağı besbelli değil miydi? Elimde bir done yok ama ayda en babasından 500 lira kazanma ihtimali olan birinin en hafifinden aylık 300-500 lira aidatı olabilecek bir evde yaşaması olası mıdır? Aslında bunlar hep bilinen şeylerdi. Sulukule konumu itibariyle şehrin en güzel noktalarından birindeydi. Bölgede yaşayan zenci Türkleri(!) bir şekilde tahliye etmek, insan yapısını değiştirmek icap ediyordu. Bugün Sulukule derken yarın zaten başka semtlerle devam edecektir. Eski İstanbul, mülkiyet sorunlarını devam ettirerek sınıfsal olarak da dönüşecektir. Sulukule daha kolaydı. Bugünün fotoğrafları düşmeye başlamıştır, yarının fotoğrafları da çoğalacaktır zaman içinde. Elimdeki geçmişin, yıkım süreci hemen sonrasından fotoğrafları paylaşmak istedim. Derken bir iki de laf üretmişim.

Yıkım sonrası Sulukule sakinleri harfiyattan demir topluyor


Sulukule bir semt ismi. Yıllar sonra adı halen kalır mı bilemem ama son düzenlemelere göre Karagümrük Mahallesi olmuş bu bölge. Ondan önce Neslişah Sultan Mahallesi diye biliyordum. 

Google Earth'ten alınan birkaç arayla çekilmiş görüntüler ile Yandex, Google ve İBB haritalarında Sulukule bölgesi aşağıdaki şekillerde görünüyordu. Değişimi gayet güzel belgeliyor.


Sulukule bölgesi Google Earth 18/05/2005 görüntüsü

Sulukule bölgesi Google Earth 31/10/2010 görüntüsü
Sulukule bölgesi Google Earth 17/05/2011 görüntüsü
Sulukule bölgesi Google Earth 04/09/2011 görüntüsü



Sulukule bölgesi Google Earth 03/04/2012 görüntüsü



Sulukule bölgesi İBB Harita

Sulukule bölgesi Yandex Harita

Sulukule bölgesi Google Maps
Google Maps en güncel görüntü ile bize yeni yapılan binaların görünümünü sunuyor. İBB haritasından 1982 ve 1966 yılı havadan görünümlere de bakabilirsiniz.

Ve Sulukule'de yıkım sonrasından fotoğraflar:
Mihrimah Sultan Camii'nin Yıkım Sonrası Sulukule'sinden Görünümü


Sulukule yıkımı sonrası pırıl pırıl temizlenmiş alan

Sulukule'de yıkılan evlerin harfiyatlarından demir kesip satma peşinde bir sakin


Bir çocuğun parmağı yaralanınca harekete geçtiler

Halen yaşıyorlardı yarı yıkık yapının içinde

Sulukule


Sulukule sokaklarından

Sonradan bunlar da yıkılmıştır sanıyorum

Sulukule yıkımına dair bir duvar yazısı







Küçük Çeşme


Evin iç duvarından

Neslişah Camii haziresinden


Kuru Çınar sokak aynı kaldı sanıyorum

Yakup Kethüda Çeşmesi / Çınarlı Çeşme / Kuru Çeşme


Neslişah Sultan Camii








Galata Köprüleri

$
0
0
Galata Köprüsü, Mart 2008
Özellikle eski İstanbul fotoğraflarında karşımıza en çok çıkan görüntülerdendir Galata Köprüleri. Bunlar bugün Galata Köprüsü olarak bildiğimiz Karaköy-Eminönü arasında bulunan ile Unkapanı-Azapkapı arasında bulunan ve Atatürk Köprüsü olarak isimlendirdiğimiz Unkapanı Köprüsü'dür. Yaya olarak her iki köprüden de geçiş mümkün olduğu halde Unkapanı Köprüsü'nde yaya geçiş alanı dar olup yürümenin keyifli bir yanı da pek yoktur. Galata Köprüsü ise hem geniş yaya yolu, hem köprü altındaki bar, kafe ve seyir alanları ile hem yayaların hem de olta balıkçılarının sıkça kullanımındadır. Ahh birde olta balıkçıları bu bölümleri bu kadar pisletmeseler çok daha güzel olacak.
1. Unkapanı Köprüsü (1836)
İlk köprü Unkapanı-Azapkapı arasında 3 Eylül 1836'da II. Mahmut devrinde açılan Hayratiye Köprüsü'dür. Sallar üzerine inşa edilmiş ahşap bir köprüdür.

1. Galata Köprüsü (1845)
19.Yüzyıl ortalarından itibaren ticari ilişkiler artmış, saray tarihi yarımadadan taşınmış ve kent içi ulaşımda Eminönü-Karaköy aksı yolcu talebi yoğunlaşmış, şehirde atlı binek arabaları da artmıştır. Dolayısıyla bu aksa da bir köprü lüzumu üzerine 1845 yılında Tersane'de ahşap bir köprü yapılmıştır. Sultan Abdülmecit'in annesi Bezm-i Alem Valide Sultan tarafından yaptırılan köprü, Hayratiye köprüsüne benzemekle birlikte dubalar üzerine inşa edilmiştir. Konumuna göre 500 metre uzunluğundadır. Cisr-i Cedid, Valide Köprüsü, Yeni Cami Köprüsü olarak adlandırılan bu köprüden geçiş ücretlidir. 1853'de büyük çapta onarım geçirmiştir. 

2. Galata Köprüsü (1863)
1863 yılına gelindiğinde aynı yerde yine ahşaptan, 96 duba üzerinde 504 metre uzunluğu ve 14 metre genişliğiyle ikinci Galata Köprüsü yapılır. Altından küçük deniz araçlarının geçebileceği 5 metrelik bir yüksekliği olan geçiş gözleri bulunur.
2. Galata Köprüsü  Felix Bonfils fotoğrafı, 1870
Ekim 1870'e gelindiğinde ikinci ahşap köprü sökülür ve Marmara'ya doğru birkaç metre çekilerek yeniden trafiğe açılır.

2. Unkapanı Köprüsü (1872)
Bu esnada Galata'ya yapılmak üzere Fransızlar'a sipariş verilen çelik köprü karar değişikliğiyle Unkapanı'na nakledilir ve Eylül 1872'de Unkapanı'nda 2. köprü çalışmaya başlar.

2. Unkapanı Köprüsü
3. Galata Köprüsü (1877)
Unkapanı'na yapılmak üzere İngilizler'e sipariş verilen köprü de Eminönü'ne konulmak istenir. Uzunluk ve yapı farkları ile hayli tartışmalı bir süreç geçer. Nihayet ilk plandan farklı olan kısımlardaki anlaşmazlıklar bir şekilde aşılır 1877'de 3. Galata Köprüsü hizmete girer. 495 metre uzunluğu ve 14 metre genişliği vardır. Gemilerin de geçmesi için açılır kapanır özelliği bulunur.

3. Galata Köprüsü
4. Galata Köprüsü (1912)
Tramvay artık şehir hayatına girmiştir. Köprü de yıpranmıştır. Çelik malzemeyle yapılan 4. Galata Köprüsü 27 Nisan 1912'de açılır. Köprü 466,6 metre uzunluğu ve 25 metre genişliğindedir. 80 yıla yakın hizmet veren bu köprü en uzun süreli köprüdür. 31 Mayıs 1930'da köprü geçişlerinden ücret alımı kaldırılmıştır.

4. Galata Köprüsü
3. Unkapanı Köprüsü
Sökülen 3. Galata Köprüsü'de Unkapanı 3. Köprüsü olarak kurulur ve 1912-1936 arasında orada hizmete devam eder. 1936 yılında şiddetli bir fırtına da yıkılır.

3. Unkapanı Köprüsü (?)
4. Unkapanı Köprüsü
1940 yılında 24 duba üzerinde 470 metre uzunluğu ve 25 metre genişliğiyle günümüzde Atatürk Köprüsü olarak bildiğimiz yeni köprü yapılır.
4. Unkapanı Köprüsü İnşaatı

5. Galata Köprüsü (1992)
Bu arada 1980'lerden itibaren yeni köprü çalışmaları başlanmış ve ihalesi de yapılmıştır. Köprünün yapım çalışmaları sürerken 16 Mayıs 1992 günü 4. Galata Köprüsü'nde bir yangın çıkar ve kullanılamaz hale gelir. Kimi eksikliklerine rağmen 12 Haziran 1992 günü 5. Galata Köprüsü hizmete açılır. 80 metrelik kısmı açılıp kapanabilir olarak yapılmıştır. 490 metre uzunluğu ve 42 metre genişliği vardır. 
4. ve 5. Galata Köprüleri
Günümüzde Eski Galata Köprüsü olarak bilinen köprü Balat-Hasköy arasında her iki sahilin kenarında öylece durur. Bu köprünün bir kısmı Eyüp-Sütlüce arasında kullanılmakta, eksik parçaların da eklenmesi suretiyle yaya trafiğine de açılmıştır.

Galata Köprüsü, Haziran 2010

Galata Köprüsü, Haziran 2010
Kar Zamanı Galata Köprüsü, Ocak 2010

Unkapanı Atatürk Köprüsü, Ocak 2009

Balat'taki Eski Galata Köprüsü, Ocak 2009

Eski Fotoğraflar:

2. Unkapanı Köprüsü

2. Galata Köprüsü, Christopher Oscanyan fotoğrafı, 1876

2. Galata Köprüsü
2. ve 3. Galata Köprüleri

3. Galata Köprüsü
3. Galata Köprüsü, Sebah&Joaillier fotoğrafı

3. Galata Köprüsü
3. Galata Köprüsü, 1880

3. Galata Köprüsü, 1890-1900

3. Galata Köprüsü

3. Galata Köprüsü, Sébah & Joaillier fotoğrafı, 1909-1912 arası

3. Galata Köprüsü, 1890-1900

3. Galata Köprüsü, 19 yy. sonları

4. Galata Köprüsü
4. Galata Köprüsü

4. Galata Köprüsü

4. Galata Köprüsü

4. Galata Köprüsü

4. Galata Köprüsü

4. Galata Köprüsü

4. Galata Köprüsü

4. Galata Köprüsü, 1974

Kasımpaşa Mevlevihanesi

$
0
0
Kasımpaşa Mevlevihanesi Cümle Kapısı
Aslında burayı Kasımpaşa ve civarı ara sokaklarında gezerken kazara bulmuştum. Aylardan Temmuz ve 2008 yılı. Son halinde bir değişiklik oldu mu, bilemiyorum. Son dönemde mevlevihaneler ayağa kaldırılıyordu. Buna da el atılmıştır yahut sırasını bekliyordur. Ona dair bir kaç mesaj gördüm ama belgeli bir metne henüz rastlamadım. İlk anda boş bir arazi izlenimi veriyordu. Sokaktan girişte yer alan "avlu kapısı" ve içerdeki bir mezar buranın mühim bir yer olduğunu söylüyordu. Osmanlıca okuyamamak bazen ne kötü dediğiniz anlar olur ya, öyle bir zamandı. Sonrasında buranın Kasımpaşa Mevlevihanesi olduğunu öğrenmiştim.

Sadece iki taş merdiven ve arsanın uç kısmında yeşile boyanmış bir mezar. 

Ta'lik hattı Yesarizade Mustafa İzzet Efendi'ye ait olan kapı üzerindeki kitabe nin metni Şair Ziver'e aitmiş. Dünya Bizim sitesinde meraklısı okuyabilir.


Geçtiğimiz günlerde üyesi olduğum bir Facebook grubunda buraya ait fotoğraflardan birisini görünce aklıma geldi. Sonrasında itusozluk sitesinde diğer fotoğraflarını da buldum. Elimdekilerle birlikte derleyip toparlayayım burada istedim. Benim için de arşiv mahiyetinde olur.

Arazinin yeri haritada gösterilmiştir.



Kasımpaşa Mevlevihanesi'nin İslam Ansiklopedisi maddesi Baha Tanman tarafından yazılmış. Cilt: 24,  sayfa: 554-555

KASIMPAŞA MEVLEVÎHÂNESİ
İstanbul Kasımpaşa’da 1625 yılı civarında tesis edilen tekke.
Beyoğlu ilçesinde Sürûrî Mehmed Efendi mahallesinde bulunan mevlevîhâne, 1623-1631 yılları arasında Fırıncızâde Şeyh Sırrî Abdi Dede tarafından kurulmuştur. XVI. yüzyılın ikinci yarısında bir müddet boş kalarak harap olduktan sonra sırasıyla Halvetî tekkesi ve medrese olarak kullanılan Galata Mevlevîhânesi’ni ihya eden Abdi Dede, bu olayın ardından Konya Mevlânâ Âsitânesi postnişini Bostan Çelebi’nin yerine Meŝnevî şârihi Ankaravî İsmâil Rusûhî Dede’yi tayin etmesi üzerine Kasımpaşa’da sahibi olduğu bostanın içinde mensuplarının yardımıyla bu tekkeyi tesis etmiştir.
Galata ve Yenikapı mevlevîhânelerinden sonra İstanbul’da açılan üçüncü mevlevîhâne olan Kasımpaşa Mevlevîhânesi zaman içinde çeşitli onarımlar geçirmiştir. Kuruluşunda mütevazi bir zâviye olan tesis, 1731-1732’de Hasan Ağa adında bir kişi tarafından tamir ettirilmiş, onarımın keşfini Hassa başmimarı Kayserili Mehmed Ağa gerçekleştirmiştir. Mevlevîhâne 1796’da Mihrişah Vâlide Sultan ile Mevlevî muhibbi olan oğlu III. Selim tarafından yeniden yaptırılmıştır. Kaptanıderyâ Çengeloğlu Tâhir Paşa’nın muhtemelen 1832-1834 yıllarında yaptırdığı onarım sırasında mevlevîhânenin alanı genişletilmiş olarak 1834-1835’te II. Mahmud tarafından ihyası sırasında son şeklini almıştır. Mevlevîhânenin semâhâne kısmı Cumhuriyet döneminde bir süre Kasımpaşa Güreş Kulübü’nün güreş salonu, diğer bölümleri ilkokul olarak kullanılmış, bu sırada ana yapının kuzeyindeki müştemilât, avludaki şadırvan ve hazîre ortadan kalkmış, arsanın çiçek bahçesi olan doğu kesimine Sürûrî İlkokulu inşa edilmiştir. Esas bina Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından oda oda kiraya verilerek sefalet yuvasına dönüşmüş, hızla harap olarak çökmeye başlamış ve 1979 ilkbaharında çıkan bir yangında tamamen yok olmuştur.
Kasımpaşa Mevlevîhânesi’nin İstanbul’da Mevlevî kültürünün gelişmesinde Galata, Yenikapı, Beşiktaş ve bunun devamı olan Bahariye mevlevîhâneleri kadar önemli bir yer tutmadığı, hânedan, saray ve yüksek bürokrasi mensuplarının buraya daha az rağbet ettiği, diğer mevlevîhânelerde özellikle XVIII. yüzyılın sonlarından itibaren gözlenen aristokrat üslûbun yerini burada halk kültürüne daha yakın bir hayat tarzının aldığı söylenebilir. Bazı Bektaşîler’in, büyük ihtimalle mevlevîhânenin bu özelliğinden dolayı tekkelerinin kapatıldığı Vak‘a-i Hayriyye’den (1826) sonra buraya devam ettikleri ve burada Bektaşî meşrepli Mevlevîler’in kalenderâne bir hayat sürdükleri bilinmektedir.Mevlevîhâne, Kasımpaşa deresinin oluşturduğu vadinin Beyoğlu’na doğru yükselen sırtında 1950’lere kadar daha çok bağlar, çiçek bahçeleri ve bostanlarla kaplı bulunan kesiminde yer almaktadır. Arsanın kuzeybatı kesiminde, Kasımpaşa Mevlevihâne sokağına açılan cümle kapısının pilastrlarla kuşatılmış ve üçgen bir alınlıkla taçlandırılmış olan dikdörtgen açıklığı üzerinde Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendi’nin ta‘lik hattıyla yazılmış 1250 (1834-35) tarihli manzum kitâbe, alınlığın içinde de II. Mahmud’un beyzî çerçeveli tuğrası yer alır. Mevlevîhânenin semâhâne, selâmlık, dedegân hücrelerinin bir kısmı, harem, hünkâr dairesi, matbah-ı şerif, somathâne kısımlarını barındıran, kâgir duvarlı kısmî bir bodrum üzerine oturan iki katlı ahşap bina dış görünüşü itibariyle empire üslûbunda bir konağı andırır. İstanbul’da geç döneme ait ahşap tarikat yapılarının en büyüklerinden olan bina iki kanat halinde düzenlenmiştir. Zemin katın ve birinci katın duvarları ahşap karkaslı olup içeriden bağdâdî sıva, dışarıdan ahşap kaplamayla donatılmış, bütün kapı ve pencere açıklıkları dikdörtgen olarak tasarlanmıştır. Doğu yönünde yer alan, ileriye doğru çıkan ve büyük bir üçgen alınlıkla dikkati çeken kanadın bodrumunda dedegân hücreleriyle helâlar ve abdest muslukları, üst katlarda ortada semâhâne, bunun batısında hünkâr dairesi, doğusunda selâmlığın küçük bir bölümü yer alır. Geriye çekilmiş olan kanadın bodrumu ardiye olarak değerlendirilmiş, zemin katla birinci kata harem ve selâmlık bölümlerine ait mekânlarla matbah-ı şerif yerleştirilmiştir.
Doğudaki kanadın kuzey cephesinde iki yandan merdivenlerin kuşattığı, kırma çatıyla örtülü bir sahanlığın arkasında yer alan semâhâne girişinin üzerinde, ta‘lik hattı Melek Paşa hafidi Ali Haydar Bey’e ait 1250 (1834-35) tarihli ihya kitâbesi yangında harap olduktan sonra Divan Edebiyatı Müzesi’nin (Galata Mevlevîhânesi) avlusuna taşınmıştır. Kareye yakın dikdörtgen bir alanı kaplayan semâhânenin ortasında, köşeleri 45º pahlı 10 × 10 m. boyutlarındaki kesim Mevlevî mukabelesi için ayrılmıştır. Semâ alanını çepeçevre kuşatan iki katlı mahfillerin sınırında kare kesitli ve dor başlıklı ahşap dikmeler sıralanmakta, bunların arasında torna işi ahşap korkuluklar uzanmaktadır. Zemin kattaki mahfillerin doğu kanadına fevkanî mahfile çıkan bir merdiven, batı kanadına bodrum katına inen diğer bir merdiven yerleştirilmiştir. Fevkanî mahfilin kuzey kanadında, mihrabın karşısına gelen ve kavisli bir çıkmayla genişletilmiş olan kesim mutrip maksûresi, batı kanadının ortasında, yanlardan duvarlarla kuşatılan ve aynı türde bir çıkmaya sahip olan kesim ise hünkâr mahfilidir. Doğu ve batı duvarları sağır olan semâhâne kuzey ve güney duvarlarda sıralanan pencerelerle aydınlanır. Batı duvarındaki kapı hünkâr dairesinin zemin katına, doğu duvarındaki iki kapıdan biri şerbethâneye açılır.
Semâhânenin tekne tavanında empire üslûbuyla barokun karışımını yansıtan bezemeler görülür. Tavanın ahşap kaplaması üzerine yağlı boya nakışlarla süslü branda gerilmiş, tavanın ortasına da yapının en ilginç süsleme öğesi olan bir göbek yerleştirilmiştir. Birtakım simgeleri ihtiva eden ve II. Mahmud döneminin sosyokültürel ortamını yansıtan bu süsleme grubunun merkezindeki ahşap oymanın çevresinde Mevlevî mûsikisinde kullanılan bazı aletler (dokuz adet farklı türde ney, bir çift kudüm, iki çift halîle, bir def, bir rebab, bir ud), bir âyin cöngü veya nota defteriyle bir sikke görülür. Bunlardan sonra sekiz adet sancak semâ yönünde yani soldan sağa döner şekilde sıralanmaktadır. Sancak direkleri atlamalı olarak hilâller ve mızrak uçlarıyla son bulmakta, merkezden dağılan ışınlar şeklinde yerleştirilmiş olan neylerin sancaklarla iç içe bulunduğu dikkati çekmektedir. İki sıra halinde düzenlenmiş, püsküllü ve kordonlu perde kıvrımları kompozisyonun çerçevesini oluşturur. II. Mahmud ile yoğunluk kazanan Batılılaşma hareketi kapsamında Avrupa’daki örneklerin taklidi sonucunda ortaya çıkan Osmanlı armalarıyla bu Mevlevî armasının aynı zihniyetin ürünü olduğu söylenebilir. Ayrıca bu armada, Osmanlılığın alâmeti olan sancakların Mevlevîliği temsil eden mûsiki aletleriyle kaynaşması ve semâ edercesine sıralanması da kökleri Osmanlı Devleti’nin kuruluşuna uzanan devlet-tarikat dayanışmasını dönemin zevkine uygun bir biçimde ifade etmektedir.
BİBLİYOGRAFYA:
Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-cevâmi‘, II, 10-12; Âsitâne Tekkeleri, s. 6; Mecmûa-i Cevâmi‘, II, 24-25, nr. 51; Bandırmalızâde, Mecmûa-i Tekâyâ, İstanbul 1308, s. 8; Mehmed Râif, Mir’ât-ı İstanbul, İstanbul 1314, s. 532-536; 1329 Senesi İstanbul Beldesi İhsâiyyât Mecmuası, İstanbul 1330, s. 19; Hüseyin Vassâf, Sefîne, V, 269; Derviş Şükrü, İstanbul Hânkâhları Meşâyihi (haz. T. Kut - İ. Pala), Harvard 1995, s. 41-42; Sadi Abaç, Kasımpaşa’nın Tarihçesi, İstanbul 1935, s. 15; Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, (İstanbul 1953) İstanbul 1983, s. 339; Erdem Yücel, “İstanbul Mevlevîhaneleri”, Hayat Tarih Mecmuası, V/11, İstanbul 1965, s. 28-33; a.mlf., “Kasımpaşa Mevlevihanesi”, Türk Edebiyatı, III/29, İstanbul 1974, s. 39-43; a.mlf., “Kasımpaşa Mevlevihanesi”, TDA, I/3 (1979), s. 76-88; a.mlf., “Kasımpaşa Mevlevihanesi”, TTOK Belleteni, LXVII/346 (1981), s. 38-42; Muzaffer Erdoğan, “Mevlevi Kuruluşları Arasında İstanbul Mevlevihaneleri”, GDAAD, sy. 4-5 (1976), s. 15-46; Mithat Sertoğlu, “Kasımpaşa”, Hayat Tarih Mecmuası, XIII/1 (1977), s. 48-53; Atilla Çetin, “İstanbul’daki Tekke, Zâviye ve Hânkahlar Hakkında 1199 (1784) Tarihli Önemli Bir Vesika”, VD, XIII (1981), s. 589; Hatice Aynur, “Saliha Sultan’ın Düğün Töreni ve Şenlikleri”, TT, XI/61 (1989), s. 36, nr. 108; M. Baha Tanman, “İstanbul Mevlevîhaneleri”, OA, XIV (1994), s. 177-183; a.mlf., “Kasımpaşa Mevlevîhanesi”, DBİst.A, IV, 482-485; Ekrem Işın, “Mevlevîlik”, a.e., V, 425-428; “Abdi Dede”, İst.A, I, 25.
M. Baha Tanman 









1944 yılına ait olduğu belirtilen eski fotoğraflar:









Martılar ve İstanbul

$
0
0

Martı ile İstanbul
ilişkisini kurmayan var mı? Halbuki martı her yerde görünür ama İstanbul'da başkadır. Hele ki yaz sonrasında vapurla seyahatların olmazsa olmazı simitlerle beslemek. Var mıdır martı fotoğrafı çekmeyen? 

Beşiktaş'ta otobüs duraklarının hemen arkasında telefon kulübeleri vardır. Gördüğüm zaman işte budur dedim ve fena halde sevindim bu kullanıma. Her kimin aklından çıkmış ve emek vermişse teşekkür ediyorum. Çok beğendim bu zekice kullanımı. 

Ne demişti
Bedri Rahmiİstanbul Destanı şiirinin girişinde:
İstanbul deyince aklıma martı gelir
Yarısı gümüş, yarısı köpük
Yarısı balık yarısı kuş
İstanbul deyince aklıma bir masal gelir
Bir varmış, bir yokmuş












Bir zamanlar kompakt makine ile çektiğim bir martı besleme videosu.



Boğaz Köprüsü'nden Seyir Terası Olur mu?

$
0
0
Aynı zamanda lisedaşım olan turizmci Cem Polatoğlu'nun önerisi ne kadar harika: Boğaz Köprüsü Seyir Terası Olsundiyor.

Bir keresinde koşu dolayısıyla, bir keresinde de kar zamanı yollar kapandığı için Boğaz Köprüsü'nü yürüyerek geçmiştim. Kendim çok keyif aldığım gibi pek çok insanın aslında yürüyerek geçmekten çok fazla keyif aldığını da gördüm. Hatta sırf bunun için oradaydılar. Bir tarafında Üsküdar, Tarihi Yarımada ve Beşiktaş bölgesini içeren bir manzara; diğer tarafında Çengelköy'den boğazın kuzeyine ve Arnavutköy'üne uzanan başka bir manzara. Günün her saati ayrı güzellikte. Dünyanın en güzel manzaralarından. Altından geçen gemiler, vapurlar, martılar. Nefis gün batımları. 

Galata Kulesi'ne de manzara seyretmek için çıkmıyor muyuz? Bunun için para ödemiyor muyuz? 

Fikir çok güzel. Uygulamaya kalıyor gerisi.

İstanbul Sapphire Seyir Terası'ndan Manzara

$
0
0
İstanbul Sapphire binası açılalı uzun zaman olmasına rağmen çıkma fırsatım olmamıştı. Son gelişimde bu sefer için kararımı almıştım. Ancak hava bulunduğum süre zarfında sürekli sisli ve puslu idi. Üstelik zaman kısıtlarım olduğu için bulduğum ilk fırsatta gitmek durumunda kaldım. Çarşı içerisine girdikten sonra seyir terasına çıkmak için ilgili bölümü bulmak gerekiyor. Bunun için zemine yapıştırılmış çıkartmaları takip edebilirsiniz. Tam bilet 18, öğrenci ve 65+ yaş için ise 15 lira. 

Ayrıca yukarıda 10 lira karşılığında dört boyutlu olduğu söylenen 10 dakikalık simülasyona da katılabilirsiniz. Helikopter ile oturduğunuz yerden şehrin üzerinde ve kimi tarihi eserlerin içinde tur atıyorsunuz. Ben girdim ancak bu tip simülasyonlardaki boyutları nedense çok ayırt edemiyorum.

Asansörle hızlıca 54. kata çıkıyorsunuz. Aslında dışarı manzaralı asansör olsa ne harika olurmuş. 54. katta cam gerisinden manzara seyredebilirsiniz. Eğer açık havadan seyretmeyi isterseniz 2 kat daha yukarı merdivenle çıkabiliyorsunuz. 

Fotoğraflar daha hoş görünsün diye azıcık filtreden geçirdim.

















Şairler Sofası Parkı'nın Şairleri

$
0
0
Beşiktaş Akaretler'den yukarı doğru çıkarken hemen sol kolda yeşillik alan göze çarpar. Bizi büyük başkan Süleyman Seba'nın bir heykeli karşılar. Vişnezade Parkı'ndaki bir düzenleme ile oluşur bu Şairler Sofası Parkı yahut çok yaygın adıyla Şairler Parkı. Beşiktaş civarında yaşamış şairlere ait heykelleri görüyoruz. Gönül hem daha fazlasını görmek isterdi, hem de adına yaraşır bir park beklerdi. Buna da şükür mü demeliyiz? 

Parkın hemen girişinde yer alan ve aynı zamanda önündeki caddeye de adını veren Süleyman Seba'nın heykeli. 

Süleyman Seba
Üstteki fotoğraftaki anıt heykelde Behçet Necatigil, Sabahattin Kudret Aksal, Cahit Sıtkı Tarancı, Oktay Rıfat, Orhan Veli, Neyzen Tevfik ve Şair Nigar Hanım'a yer verilmiştir.

Ayrıca bazı şairlerin tekli heykelleri parkın içine dağıtılmıştır.

Behçet Necatigil
Cahit Külebi

Cahit Sıtkı Tarancı
Melih Cevdet Anday, Metin Yurdanur Eseri, 1994

Necati Cumalı

Neyzen Tevfik

Özdemir Asaf

Sabahattin Kudret Aksal
Peki bu heykelleri kimler yapmıştır? Bunun için ise Özgen Yıldırım'ın blogu imdadıma yetişti, oradan alıntılamak istiyorum.
Cahit Sıtkı Tarancı, Özdemir Asaf, Behçet Necatigil ve Neyzen Tevfik’in heykellerini Namık Denizhan; Sabahattin Kudret Aksal’ın heykelini Yunus Tonkuş ve diğer şairlerin toplu olarak heykellerini ise Gürdal Duyar yapmıştır. Büyük şiir ustalarının toplu olarak heykellerinin bir arada görülebildiği bir park “Şairler Parkı”.
 Fotoğraflar: Caner Cangül

"Kısa Kısa İstanbul" Video Notları

$
0
0
Ocak başlarında birkaç gün İstanbul'da bulundum. Önceden kararlaştırmıştım bunu yapmayı ve 5-15'er saniyelik kısa videolar aldım. Tamamen elde çekildi. Nikon D7000 kamera, 17-50 mm ve 70-300 mm lensler kullanıldı. Gittiğim her yerde bu çekimi yapamadım. Fotoğraf çekerken video çekmeyi unuttuğum anlar bile oldu. Bu videolardan seçilenlerin içlerinden 4 ila 8 saniye arasında kırpmalar alarak ilk aşamada gördüğünüz Kısa Kısa İstanbul videosu oluşturuldu. Kameraya gelen doğal seslere dokunulmadı. Ayarlardan değiştirerek 1080p olarak da izlenebilir.



Aynı görüntülerden kullanılark 40 Saniyede İstanbul'da oldu.



Bu da benzer ve daha keyiflisi.


Taksim Cumhuriyet Anıtı'nın Yüzeylerinde Ne Var?

$
0
0
Taksim adını her ne kadar maksemden alsa da, yanıbaşında olmasına rağmen Taksim'in simgesi Cumhuriyet Anıtı olmuştur. Onun önünde beklenir, onun önünde buluşulur. Günün her saati bekleşen, fotoğraf çektiren insanları görmek mümkündür. Peki anıtın yüzeylerinde neler var?

İstiklal Caddesi'ne doğru bakan yüzünde Cumhuriyet Türkiye'si simgelenmiştir. Sivil kıyafetleri ile Mustafa Kemal, yanında İsmet İnönü ve Fevzi Çakmak ile birlikte askerler ve halk vardır. Ayrıca Sovyet generaller Mihail Frunze ve Kliment Voroşilov'a da yer verilmiştir. Kurtuluş Savaşı sırasındaki Sovyet yardımlarına duyulan minnettarlığın simgesi olarak anıta yerleştirilmiştir.


Anıtın İstiklal Caddesi yönündeki yüzü
Anıtın Harbiye yönüne bakan diğer yüzü ise Kurtuluş Savaşı'nı simgeler. Bu yüzeyde Mustafa Kemal askerlerin önünde betimlenmiştir.

Anıtın Harbiye yönündeki yüzü
Yan dar yüzeylerde ise birer asker bulunmakta, üst kısımlara birer kadın portresi yerleştirilmiş, askerin alt kısmında da birer ayna taşı ve yalak bulunmaktadır.


Hem Taksim Cumhuriyet Anıtı eski ve yeni fotoğrafları, hem de Taksim ve çevresi ile ilgili önceki yazı için bknz.
Anıt ile ilgili diğer detaylar için bknz.

Topkapı Sarayı'ndaki Hünkâr Köşkü

$
0
0
Topkapı Sarayı 1. Avlu yazısı içerisine eski fotoğraflarını eklemiştim ama unutmuşum. Son ziyaretimde hakkındaki bilgileri anımsamakta zorlandım. O nedenle eldeki bilgileri toparlamak istedim. Sarayın 1. Avlusu'na ana kapıdan girdiğiniz zaman sol tarafta şimdi restoran olarak kullanılan eski karakolhane, onun yanında Aya İrini bulunur. Biraz ilerleyince bir anıtsal kapı ve aynı hizada devam eden duvarın üzerinde pencereler dikkati çeker. Köşeyi dönüp Arkeoloji Müzesi'ne doğru devam ederseniz aslında bugün bir yere çıkmayan merdivenleri görürsünüz. Yapı kendisi hakkında bir bilgiyi bize sunmuyor. Oldu bitti merak eder dururduk, eski bir fotoğrafın paylaşılması üzerine kendisi hakkında ilk kez bir bilgimiz olmuştu. Bir zamanlar burada yer alan Hünkâr Köşkü'nün zemin duvarlarıdır gördüğümüz.

II. Mahmut tarafından 1832 yılında Mimar Kirkor Balyan'a yaptırılmış. Daha sonra da yıktırılmış (1920'li yıllar olabilir) ve günümüze ancak zemin kat duvarları ulaşmıştır. Eski fotoğraflarını toparlarsak:


Yeniçeri Ağacı ve Arkasında Hünkar Köşkü




3 Temmuz 1918, Sultan Mehmet Reşat'ın Cenaze Töreni


Simge Eserler: III. Ahmet Çeşmesi

$
0
0
İstanbul'un bir başka simge eseri: III. Ahmet Çeşmesi, III. Ahmet Çeşme ve Sebili yahut Sultanahmet Çeşmesi. Topkapı Sarayı Bab-ı Hümayun'un önünde bulunan, nadide ve simge eserlerden bir Lale Devri yapısıdır. Yıllardan beri gelip geçerim, her seferinde muhakkak bir fotoğrafını çekerim ve alt kısmında yahut saraya bakan yönünde muhakkak parketmiş araçlar kadraja giriverir. Böyle bir eserin hemen altını otopark olarak kullanmakta bir beis görmeyiz. Sözümona Tarihi Yarımada'da belirli bölgeler araç trafiğine kapatılmıştı. Amma otoparka kapatılmamış diye mi düşünmeliyiz?



Çeşme, Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın önerisiyle Sultan III. Ahmet tarafından yaptırılmıştır. Dört köşesinde sebilleri, cephelerin ortasında çeşmeleri bulunur. Altındaki süslemeleriyle geniş saçağı çeşmeyi çevresel etkenlerden koruması içindir. Kurşun kaplamalı ahşap çatı örtüsünün tam ortasında daha büyük bir kubbe ve sebillerin üstüne gelecek şekilde yerleştirilmiş dört kubbeyle birlikte toplamda 5 adet kubbe çeşmeye abidevi bir köşk havası katmıştır. Çeşmenin en üstünde bir çini kuşak, altında da mukarnaslı bir kuşak vardır.

Sebillerin ve cephelerdeki çeşmelerin üzerinde ta'lik hatla yazılmış bir kaside bulunur. Kaside Seyyid Vehbi'ye aittir. Ayasofya'ya bakan yüzünde son mısra şu şekildedir: "Aç besmeleyle iç suyu / Han Ahmet'e eyle dua"



Eski fotoğraflarda ilk olarak 1935 yılındaki bir fotoğrafta çevresinde demir parmaklıklara rastlıyoruz.

Suyu ne zaman kesilmiştir acaba?

III. Ahmet Çeşme ve Sebili
Bazı internet kaynakları:
Osmanlı Kitabeleri Projesi

Çeşmenin fotoğraflarına 1850'li yıllardan itibaren bolca rastlıyoruz.

Yeni açılan İslam Ansiklopedisi sitesinde Semavi Eyice yazmış III. Ahmet Çeşmesi maddesini. Cilt: 2,  sayfa: 38-39



İstanbul’da Bâb-ı Hümâyun ile Ayasofya arasında XVIII. yüzyıla ait büyük meydan çeşmesi ve sebil.
Osmanlı dönemi Türk sanatının çeşme mimarisinde meydana getirdiği bir şaheser olan bu âbidevî çeşme, Sultan III. Ahmed tarafından yaptırılmıştır. Kitâbesinde belirtildiğine göre 1141 (172-829) yılında inşa edilmiş olup on dört kıtalık uzun tarih manzumesi Seyyid Vehbî’nindir. Ta‘lik hatla yazılan bu uzun kaside her cephede çeşmelerin üzerine ve sebillerin yukarılarına işlenmiştir. Marmara’ya bakan taraftaki kitâbeden öğrenildiğine göre bu eşsiz eserin yaptırılmasını Sadrazam Nevşehirli Damad İbrâhim Paşa tavsiye ederek gerçekleşmesine ön ayak olmuştur. Bu manzumenin son tarih beyti bizzat III. Ahmed tarafından söylendiği gibi yine onun tarafından çeşmenin Ayasofya’ya bakan esas cephesinde boydan boya tek satır halinde celî-sülüs hat ile yazılmıştır. Bu husus, beytin altındaki ketebeden açıkça anlaşılmaktadır. Çeşmenin 1141 Ramazanında (Nisan 1729) henüz bitmediği, “saf, beyaz ve damarsız” mermerlerin acele olarak gönderilmesi isteğiyle Marmara nâibine yollanan bir belgeden öğrenilmektedir. Fakat Sultan III. Ahmed bu muhteşem eserin her bakımdan tamamlandığını göremeden, 1730 Eylülü sonunda Patrona Halil ayaklanması ile tahtını kaybetmiştir. Çeşmenin mimarının kim olduğu bilinmemektedir. Pek çok yerde eserin, III. Ahmed döneminde Hassa başmimarı Kayserili Mehmed Ağa’ya ait olduğu yazılmış ise de bu iddiayı destekleyen hiçbir kayda rastlanmamıştır. Sadece kısa bir arşiv kaydı, Mehmed Ağa’nın çeşmenin alem ve şebekelerinin yaldızlanması işini üstlendiğini bildirmektedir. İlk yapıldığından günümüze gelinceye kadar III. Ahmed çeşme ve sebilleri büyük bir değişikliğe uğramamakla beraber, yakından incelendiğinde bazı yerlerinde geç tarihlerde yapılmış ufak tamirlerin yamaları ve izleri görülmektedir.
III. Ahmed Çeşmesi dört cepheli bir meydan çeşmesi olarak tasarlanmıştır. Kare biçimli planında dört köşede, dışarı yarım yuvarlak çıkıntılar halinde taşan üçer şebekeli sebilleri vardır. Her cephenin ortasında ise birer çeşme bulunmaktadır. Çeşmelerin iki tarafında mihrap biçiminde birer niş vardır. Yalnız bir cephede bu nişlerin yerine birer kapı açılmıştır. Bu kapılardan girildiğinde ortadaki sekizgen hazne ile dış duvarlar arasında çepeçevre bir dehlizin dolaştığı görülür. Bu dehliz vasıtasıyla sebilciler köşelerdeki sebillere ulaşarak buradan gerekli hizmeti veriyorlardı. Çeşmenin üstü çok geniş saçaklı ve dışı kurşun kaplı ahşap bir çatı ile örtülüdür. Bu çatının ortasında sekiz cepheli bir kasnak üstünde dilimli bir kubbecik yükselir. Dört sebilin üstüne isabet eden yerlerde aynı biçimde fakat biraz daha ufak ve alçak dört kubbecik vardır. Yine kurşun kaplı olan bu beş kubbenin de tepelerinde, içlerinde oyma yazı olan altın yaldızlı tunç alemler yer alır.
Âdeta muhteşem bir köşk görünümünde olan III. Ahmed çeşme ve sebillerinin dış mimarisi, köşelerde yarım yuvarlak çıkıntılar teşkil eden sebiller ile hareketlendirilmiş, sebillerin şebeke aralarındaki sütunların üstlerinde duvar satıhları, sütunları yukarı devam ettirircesine yarım yuvarlak olarak yapılmıştır. Böylece, çeşmenin dış yüzeylerinde hâkim olan yatay çizgiler, bu sütunlar ve bunları devam ettiren “çubuklar”ın yarattığı dikey çizgilerle dengelenmiştir.
III. Ahmed Çeşmesi, Türk sanatına Batı sanat üslûbunun sızmağa başladığı bir dönemin eseridir. Bu bakımdan onda klasik çağın sadeliği yoktur. Bütün satıhlar hiçbir boş yer bırakılmadan tezyin edilmiş olup bu bezemelerin bir kısmının Türk süsleme sanatına ait olmasına karşılık aralarında Batı Avrupa sanatından alınmış motifler de görülür. Bu motiflerin tamamen hâkim olduğu yer, geniş saçağın alt yüzü ile çeşmelerin etrafını çeviren dal kıvrımlarıyla bezenmiş çerçeve şeritleridir. Cephelerde yatay şeritler halinde uzanan süsleme arasında ise Türk sanatının mukarnasları, şemseleri görülür. Süslemenin bir kısmı mermer üzerine kabartma şeklinde yapılarak altın varakla yaldızlanmıştır. Diğer bir kısmı ise çinidir. Bunlar teknik kaliteleri bakımından XVI. yüzyılın İznik çinileri ayarında değildirler. Çeşmelerin ayna taşının iki yanına çiçek kabartmaları işlenmiş, Ayasofya’ya bakan esas cephede musluğun üstüne bir madalyon halinde “mâşallah” yazılmıştır. Sebillerin altın yaldızlı tunç şebekelerinde lâle motifinin tekrarlandığı görülür.
III. Ahmed Çeşmesi, meydan çeşmelerinin bütün Türk sanatı tarihi içinde ortaya konulmuş en göz kamaştırıcı örneğidir. Avrupa’dan gelen ve Türk sanatına XVIII. yüzyıl başlarından itibaren sızan tesirler, burada henüz sadece süslemenin çokluğunda ve bazı kısımlarda kendisini belli eder. Bu anıt, çeşme mimarisinde XVIII. yüzyılda başlayan zengin bezemeli yeni akımın da temsilcisi olup bütün benzerlerini aşan bir güzelliğe sahiptir. Bu yüzdendir ki İstanbul’a gelmiş ve bu şehir hakkındaki görüşlerini yazılı olarak anlatmış olan yabancı seyyahların hepsi tarafından hayranlık ifade eden sözlerle tasvir edilmiştir.
BİBLİYOGRAFYA:
Ahmed Refik, Hicrî On İkinci Asırda İstanbul Hayatı, İstanbul 1930, s. 101; a.mlf., “Üçüncü Ahmed Çeşmesi”, Akşam Gazetesi, 28 Şubat 1936; İzzet Kumbaracılar, İstanbul Sebilleri, İstanbul 1938, s. 35; İbrahim Hilmi Tanışık, İstanbul Çeşmeleri, İstanbul 1943, I, 134; Muzaffer Erdoğan, Lâle Devri Baş Mimarı Kayserili Mehmed Ağa, İstanbul 1962, s. 9-10; H. Glück, “Türkische Brunnen in Konstantinopel”, Jahrbuch der asiatischen Kunst, I, Leipzig 1924, s. 29.
Semavi Eyice 




James Robertson


























































James Robertson & Felice Beato, 1854



















































Guillaume Berggren, 1876







Abdullah Frères, 1880




1890-1900



Alfred Nicholas Normand fotoğrafı, 1887



1918






























































































Nicholas V. Artamonoff, 1935































Abdullah Frères

Istanbul Tarihi Eserler Haritası

$
0
0
Haritayı daha önceden de duyurmuştum ancak alt alan adı ile yönlendirme yaparak değişmeyen adresten daha kolay girilebilir hale getirdim. Son versiyona göre bir kaç ekleme ve çiftleri çıkarma oldu. Biraz fotoğraf sayısını arttırdım. Açıkcası bu gibi işler zorluğundan ziyade sadece zaman alıcı oluyor. Tamamen anonim / ücretsiz yapılar ve hizmetler kullanılarak düzenlenmektedir ve kullanıma sunulmuştur. Tamamı öyle olmasa da adını İstanbul Tarihi Eserler Haritasıkoyuvermiş oldum.


Çeşitli yapı gruplarını farklı işaretlerle göstermeye gayret etmiştim ama bu konuda yeterli başarıyı gösteremedim. Google Earth bu konuda çok zorladı ve her nasıl olduysa aktarım sırasında benim eklediğimden farklı işaretler göründü.

Kesinlikle çok eksikleri olan bir düzenleme. Peki tamamlanamaz mı? Asla tamam olmaz ama çok daha faydalı ve işlevsel hale elbette getirilebilir. Ben buna ayıracak zaman yarattıkça, hevesim oldukça biraz daha zenginleştireceğim. Bunları da versiyonlar şeklinde yükselterek yayınlamaya devam edeceğim. Mesela elimin altındaki mevcut sunulandan çok az farklı, belli seviyeye gelince güncelleme yapacağım.

Bu hali ile kullanımı elbette ideal değil. Ama pekala ideal bir yapıya dönüştürülebilir.

Bunun bir web projesi ayağı var. Konum temelli ansiklopedik bir yapı. Bu konuda başarısız girişimlerimiz oldu. En azından teknik manada neler yapmamız yahut yapmamamız gerektiği konusunda yeterli birikimi oluşturduk. Bu manada gördüğüm en derli toplu çalışma Kültür Envanteri projesi. Ama 'sosyal' ayağı olmadığı gibi, bu yönde bir altyapı da düşünülmemiş. Umarım gitmez ama internet çöplüğüne gidecek gibi duruyor.

Artık pek çok insan bir GPS alıcısına sahip gelişmiş ve geniş ekranlı akıllı telefonlar / cihazlar ile geziyor. Bu aletlerde internet bağlantıları da var. Bulunduğunuz noktayı tespit ederek çevrenizde ne var ne yoku gösteren uygulamalar çoğalıyor. İstanbul zenginliğine rağmen bu konuda çok zayıf. Bu konu BirIstanbulHayali sayfasında yorumlarda da geçti. Aylar önce Iphone için olan uygulamaların tümünü indirip incelemiştim. Maalesef hiçbirini beğenmedim. Çok yüzeysel kalmışlardı ve 3-4 gün gelen turistlerin bile ihtiyacını görmezdi. İlk kez gittiğim Livovşehrini gezerken ne harita ne de başka bir şey; sadece bir telefon uygulaması kullandım. Üstelik Türkiye gibi iyi bir 3G altyapısı da yok, her an basit GPRS bağlantısı bile sıkıntılı olmasına rağmen şehri gezdim. İstanbul Lvov'dan 100 kat zengin bir şehir.

Eldeki bu konum noktaları (POI) kullanılarak elbette çok güzel bir proje ortaya çıkarılabilir. Yıllardır bunu yapmak istiyorum. Hatta iPhone ilk ortaya çıktığında bile bakın bunu kesinlikle yapmalıyız demiştim. iPhone sürekli yenilendi ama biz halen aynı noktadayız. :)

Kısaca değinmem gerekirse;

* Eser hakkında bilgi
* Fotoğrafları
* Değişik dönemlerde çekilmiş eski fotoğrafları
* Teknik çizimi

temelinde bir yapı. Ekstra bilgiler, turistler için çok dilli bir yapı, anlık görünümler, videolar, kullanıcı katılımlı özellikler, puanlama, check-in derken genişletilebilir.

En azından İstanbul'da gezerken benim böyle bir uygulamaya ihtiyacım oluyor. Eseri daha önceden biliyor olsanız bile detaylar aklınızda kalmıyor.

Olur da bu konuda destek olurum, ben yazılım ayağını hallederim diyorsanız iletişime geçebilirsiniz. Bu konuda yeterince kafa yorulmuş olup sistem  geliştirme konusunda yeterince mesleki deneyimim vardır. Gerisini görüşmelerle hallederiz.

İstanbul'un Surları ve Sur Kapıları

$
0
0
Malum eski İstanbul'u çepeçevre saran surları bilmeyen yoktur. Hiç yakından görmeyenler bile en azından yoldan geçerken görmüşlerdir. Hele surlara yakın yaşayanların pek çoğu çocukluklarından kalan, surların üzerinde, çevresinde geçirdikleri anıları biriktirmişlerdir. Surlar genel olarak Marmara Surları, Haliç Surları ve Kara Surlarışeklinde üç bölümde incelenmektedir. Kara surları Tekfur Sarayı'ndan Haliç'e kadar olan kısım ayrı bir dönemden kaldığı yahut ön surları olmadığından ötürü olsa gerek, Blakherna Surları olarak ayrı incelendiği de oluyor.

Zeytinburnu sahil tarafında Marmara Denizi kıyısından başlayan Kara Surları dahilindeki esas surlar 4,80 m. genişlikte, yaklaşık 11-14 m. yüksekliğinde  ve 50 ile 75 m. aralıklarda burçlarla donanmıştır. Bugün, Zeytinburnu sahilinde bulunan Mermer Kule'nin hemen orada, yolun kıyısında ilk burç bulunmakta, buradan başlayıp Tekfur Sarayı'na kadar toplam 96 adet burç var olup bunlar haritada da işaretlenmiştir. Tekfur Sarayı'ndan sonraki kara surları Blakherna bölgesine girmekte olup 20 burç vardır ve bunlar haritada ayrı renkte tanımlanmıştır. Yine bu surlar üzerinde bulunan kapılar da farklı renkte işaretlenmiştir.


Kara Surları 
Esas surların yaklaşık 13.5 m. önünde yine benzerlik gösteren bir de ön surlar vardır. Esas surların 2 burcu ortasına gelecek şekilde ön surlarda bir burç bulunmaktadır. Ön surların önünde 14 metrelik bir alan ve bunun önünde 17.5 metrelik hendekler bulunmaktadır.
41. Burç önünde bugün bostan olarak kullanılan hendekler
Surlar üzerindeki burçların bir kısmı sağlam olarak gelmiş yahut sonradan restore edilmiş, bir kısmı sadece bir duvarlı, bir kısmı ise sadece temeli bulunur halde gelmiştir. Burçlar bulunduğu konumun topografik yapısı, surun dönüşleri dikkate alınarak dörtgen yahut çokgen olarak inşaa edilmiştir.
16-17-18-19-20. burçlar
İstanbul Surlarıüzerinde yer alan kapılar, dönemin ana yollarının şehir dışına çıkış yolları ile bağlantılıdır. Kapıların her iki yanından burç bulunmaktadır.
Ayvansaray Surları
Sur kapıları aynı zamanda bulunduğu semtlere adını vermiştir. Bunlardan Top Kapısı ve Edirne Kapısı araç trafiğine kapalı sadece yayalar geçebilir, Sulu Kule Kapısı son gördüğümde civarın inşaat alanına dönmesinden ötürü yaya trafiğine de kapalı, Mevlevihane, Belgrat, Silivri kapıları ile Yedikule kapısı araç trafiğine açıktır. Altın Kapı ise Yedikule Hisarı'na bağlantılı olduğundan zaten geçiş yoktur. Haliç'e yakın olan Eğri Kapı araç trafiğine açıktır. Ayrıca sur duvarları üzerinde kapatılan kimi kapıların izlerini görebilmekteyiz.
Blakhernai Surları
Yakın zamanlarda doldurulan hendeklerde; esas surlar ile ön surlar arasında kalan bölgede özellikle Yedikule ve Mevlevihane Kapısı hattındaki kısımın kimi bölgeleri bostan olarak kullanılmakta, İstanbul halkının yediği yeşilliklerin üretimi devam etmektedir.
Yedikule Surlari ve Hendek
Ayrıca Fevzipaşa, Vatan ve Millet caddelerine yapılan bağlantılar nedeniyle bu bölümdeki surlar zamanında yıkılmıştır.
1. Burç ve 1. Askeri Kapı'nın hemen yanından sahil yolu geçiyor.
İstanbul Surları'nın kimi bölgelerinde üzerine çıkıp gezme imkânı bulunmakla birlikte dikkatli olmakta fayda var. Ayrıca bazı bölgelerde "balici" olarak tabir edilenlerin mesken edindiği yerler bulunmaktadır. Surların iç tarafı kimi yerlerde sur dibine yapılmış evler ve oluşturulmuş mahalleler nedeniyle de gezilememektedir.

Silivri Kapısı, Silivrikapı (Pege Kapısı, Gate of Spring) Fotoğrafları:

Silivri Kapısı

Silivri Kapısı

Silivri Kapısı

Silivri Kapısı

Silivri Kapısı
1894 sonrası Silivri Kapısı



Mevlevihane Kapısı, Mevlanakapı (Rhesium Kapısı, Gate of Region) Fotoğrafları:
Mevlana Kapısı

Mevlana Kapısı

Mevlana Kapısı İç Görünümü

Mevlana Kapısı

Mevlana Kapısı

Mevlana Kapısı

19. yy sonunda Mevlevihane Kapısı
Mevlanakapı ya da Mevlevihane Kapısı
Mevlana Kapısı

Belgrat Kapısı, Belgratkapı (Ksilokerkos Kapısı, Gate of Belgrade) Fotoğrafları:

Belgrat Kapısı
Belgrat Kapısı





Yedikule Kapısı (Tabak Kapısı, Gate of Yedikule) Fotoğrafları:

Yedikule Kapısı

Yedikule Kapısı Kitabesi




Altın Kapı (Yaldızlı Kapı, Porta Aurea, Golden Gate) Fotoğrafları:


Yedikule Hisarı Altın Kapı


Küçük Altın Kapı





Nicholas V. Artamonoff, Haziran 1935

Nicholas V. Artamonoff, Haziran 1935


Top Kapısı, Topkapı (Romanus Kapısı, Cannon Gate) Fotoğrafları:
Top kapısı

Edirne Kapısı, Edirnekapı (Adrianopolis Kapısı, Adrianople Gate) Fotoğrafları:

Edirne Kapısı

Edirne Kapısı İç Duvardaki Detay



Sulukule Kapısı (5. Askeri Kapı, Örülü Kapı, Pempton Kapısı, Taer-Tower Gate) Fotoğrafları:

Sulukule Kapısı Dış Görünümü
Sulukule Kapısı İç Görünümü
5. Askeri Kapı; Nicholas V. Artamonoff, Aralık 1936

Eğri Kapı, Eğrikapı (Kaligaria Kapısı, Crooced Gate) Fotoğrafları:

Eğri Kapı

Kara Surları ve Burçlarından Fotoğraflar:

62. Burç, Topkapı
57-58 burçlar arasında ön burç
56. Burç
48. burç ve duvarlar, Mevlanakapı
47-48. burç arası duvarlar yakın görünüm, Mevlanakapı
47. burç

37. burç Silivrikapı
41. burç duvarları ve bostanlar
28-29. burçlar arası, Silivrikapı
26. burç ve ön burç, duvarları, Belgratkapı
24 ve 25. burçlar, Belgratkapı
22 ve 23. burçlar, Belgratkapı
24. burç, ön burç ile esas burç arası, Belgratkapı
Ön burç, 18-17 ve 16. Burçlar
18. Burç
17. Burç
16. Burç

16-17-18-19-20. burçlar
14-15. burç arası
14. burç ve hendekler
Sur önünde çocuklar
78. burç, Sulukule
77. burç, Sulukule
Edirnekapı-Sulukule Arası Surlar
Edirnekapı Surları
71. Burç, Topkapı
69 ve 70. Burç, Topkapı
Edirnekapı Surları
Edirnekapı Sur Duvarı Üzerinden Detay
27. burç ve ön burçlar
29. Burç
29. Burç
24 ve 25. burçlar, Belgratkapı
27 ve 28. burçlar arasındaki ön burç

5. burç, Yedikule

6. Burç, Yedikule

4. Burç, Yedikule

6. Burç ve Ön Burç, Yedikule

4. Burç
86. Burç İçi, Edirnekapı

Ayvansaray Surları:




Kara Surları Eski Fotoğrafları:
Eğrikapı Tarafındaki Surlar, 1960 Senesi.
Yedikule
Yedikule Surları
Topkapı


Topkapı-Edirnekapı Arası Surlar

Eğrikapı Surları
Eğrikapı Surları
Anemas Zindanları, Nicholas V. Artamonoff, Ekim 1936

Ayvansaray
Ayvansaray-Edirnekapı Arası Surlar, 19. yy






Kariye Camii Müzesi

$
0
0
İsaakios Komnenos
Aynen şöyle demişti birisi bana: İstanbul'a geldin ve gezecek vaktin de yok, Kariye Camii'ni gör ve öyle terket İstanbul'u. Bu sözden yola çıkarak İstanbul'un simgelerinden birisidir diyebilirim. Bugün müze olarak kullanılan cami II. Beyazıt döneminde Atik Ali Paşa tarafından 1511'da kiliseden çevrilmiştir. 1945 yılında da müze olmuştur. Orijinali Khora Manastırı Kilisesi. Khora kelime olarak "taşra""kırsal alan" manasında. Döneminde şehri dışı sayılmaktadır. Mermer kaplama levhaları, mozaik ve freskoları bu camiyi önemli kılmaktadır. Cami döneminde de bu mozaik ve freskolar kazınmamış, üstleri tahta levhalarla kapatılarak ibadet yapılmıştır. Bu döneme ait kavramsal bilgilerle donanmadan mozaik ve freskoları gezmek açıkcası yeterli olmamaktadır. Kariye müzesi pek çok "must-see list" içerisinde yer alır. Dünyada görülmesi gereken 30 müze içerisinde 9. sıraya koyulan listeleri gördüm.
Mozaiklerde İsa ve Meryem'in hayatları ile ilgili sahneler vardır. Sahneler canlı ve günlük hayattan alınmış gibi gerçekçi, figürler gerçeğe uygun hareket ve duruşlarla işlenmiştir. Meryem'in ve İsa'nın hayatını anlatan, İsa'nın mucizelerini betimleyen çok sayıda mozaik kubbelere, pandantiflere, duvarlara işlenmiştir. Bu manada mozaiklerle ilgili bilgi şurada vardır. Aşağıda bir kısmına değinerek kimi mozaiklerden örnekleri sunacağım. Hepsinin fotoğrafı elimde olmadığı gibi yüklemeye kalktığımda yüzlerce koymam gerekiyor. O nedenle sadece bir kısmını seçmek zorundayım.

Kariye, mezar şapeli olan Parekklesion, Dış Narteks, İç Narteks, kuzeyindeki iki katlı ek yapı olan Anneks ve ana ibadet mekanı olan Naos bölümleri olarak beş bölüm olarak düşünebilir. Müzeye Edirnekapı'dan tabelaları izleyip yürüyerek ulaşabilirsiniz. Karşısında çay bahçesi vardır, çay fiyatı için pazarlık yapın, kabul ederler. Kariye Müzesi'ne yerliden ziyade yabancı turist geldiğinden ötürü fiyatlar o nispette birazcık yüksektir.

Kariye Camii Müzesi Genel Görünümleri:
Kariye Müzesi Arka Görünümü

Kariye Müzesi Ön Görünümü
Kariye Müzesi Naos (Ana Mekân) Görünümü

Ana Mekân Olan Naos'daki Mozaikler:

İsa Mozaiği
: Sol elinde açık olarak bulunan İncil'de "Ey bütün yorgunlar ve yükleri ağır olanlar, bana gelin ve size ben rahat veririm" yazılmış bulunan ayakta İsa betimlenmiştir.



Naos'taki İsa Mozaiği

Hodegetria (Yol gösterici) Meryemi Mozaiği: Kucağında Çocuk İsa'yı taşıyan Meryem betimlenmiştir.


Naos'taki Meryem Mozaiği

Meryem'in Ölümü (Koimesis) Mozaiği: Kumaşlarla kaplı lahitin üzerinde uzanmış Meryem, etrafında havariler, kilise ileri gelenleri ve Kudüs'lü kadınlar betimlenmiştir. İsa örtülü kucağında Meryem'in ruhunu temsil eden çocuk tutmaktadır. İsa'nın çevresinde melekler, üst kısımda da altı kanatlı Serafim kanatları açık vaziyettedir.


Meryem'in Son Uykusu ya da Meryem'in Ölümü Mozaiği



Nartekslerdeki Mozaikli Sahneler:

Pantokrator İsa Mozaiği: İç narteks kapısının üzerindedir. Bu tasvirde İsa sol eli ile kutsal kitabı tutarken, sağ eli ile takdis işareti yapmaktadır. Solunda "Khora" sağında "Hz. İsa, Yaşamın mekânı" yazmaktadır. Burada dikkat edilmesi gereken seçilmiş kişilerin başında bir hale varken Hz. İsa'nın halesi içinde haç işareti vardır.

Pantokrator İsa Mozaiği
Dua Eden Meryem Ana ve Melekler: Meryem merkezde olup kollarını iki yana açıp dua etmekte, göğsünde madalyonun içinde çocuk İsa tasvir edilmiştir. Tozozun kenarlarında iki melek tasviri vardır.
Dua Eden Meryem Ana ve Melekler Mozaiği
Kurucunun İthaf Mozaiği: Ana mekana girmeden önce sağda bir taht üzerinde oturur vaziyette bulunan İsa'ya Theodoros Metokhites'in kilisenin maketini sunması tasvir edilmiştir.


Havari Aziz Petros'un Mozaiği: Ana mekâna giriş kapısı sol tarafında İsa'ya ilk inananlardan havari Aziz Petros'un sağ elinde bir yazı rulosu, sol elinde cennetin anahtarları vardır.

Havari Aziz Petros'un Mozaiği
Havari Aziz Pavlos'un Mozaiği: Ana mekâna geçiş kapısı solunda Tarsuslu Havari Aziz Pavlos'un mozaiği vardır, sol elinde kutsal kitabı tutarken, sağ eli ile takdis işareti yapmaktadır.

Havari Aziz Pavlos'un Mozaiği
Halke İsa’sı ve Meryem Ana Panosu: Bu pano daha evvel Büyük Saray'ın Halke Kapısı'nda bulunan İsa ikonasının benzeri olarak yapılmıştır. İç narteksin duvarında büyükçe olan bu mozaikte (Deisis de denir ama Semavi Eyice bir söyleşisinde olmadığını belirtir) Meryem insanların günahlarından arınması için dua ederken, İsa ayakta tasvir edilmiştir. Meryem'in eteğinin dibinde kiliseyi 12. yüzyılda yeniden yaptıran İsaakios Komnenos ile diğer tarafta mozaiğe 14. yüzyılda eklenen prenses Maria Palaiologos'un tasviri vardır.

Halke İsa’sı ve Meryem Ana Panosu



Hz. İsa'nın Soyağacı Mozaiği: Halke İsa'sı ve Meryem Ana Panosu üzerindeki kubbe'de ortada Pantokrator İsa ve kubbenin dilimleri arasında iki sıra halinde İsa'nın ataları vardır. İlk sırada Adem'den başlayarak 24 atası, ikinci sırada ise Yakup’un 12  oğlu ile Judah'ın 2, Pharez'in 1 oğlunun figürü yer almaktadır.

Hz. İsa'nın Ataları Mozaiği






Meryem'in Ataları Mozaiği: İç narteksin kuzey bölümünde kubbe içerisinde madalyon içerisinde Meryem ve kucağında Çocuk İsa tasvir edilmiştir. Üst kısımda 16 kral peygamber vardır.

Meryem'in Ataları Mozaiği





Kariye Müzesi İçinde Diğer Mozaiklerden Örnekler:

Valinin Önünde Vergi İçin Yapılan Nüfus Sayımı Mozaiği











İsa'nın İki Körü İyileştirmesi
Şifa Arayan Kanamalı Kadın Mozaiği
Parekklesion
Müze girişi arkadan olduğu için ana binaya girer girmez ilk olarak freskoların olduğu bölüme gireriz. Parekklesion denilen bu dış narteks bölümünde tavan ve duvarlarda ağırlıklı olarak freskolar vardır. Burada 4 adet mezar arkasolyumu vardır.

Eleousa Meryemi

Parekklesion'daki Mezar Nişi

Parekklesion Genel Görünümü

Parekklesion Tavan Görünümü

Anastasia Sahnesi

Kubbede Bulunan Şehit Azizler

Naos'ta Bulunan Mermer Kaplama Örnekleri:

Mozaik ve freskoların yoğunluğundan ötürü sadece dikkatli gözlerin dikkatini çeker mermerler. 




Mermer üzerindeki fosil kalıntısı


Kariye Camii Eski Fotoğrafları:












Nicholas V. Artamonoff tarafından çekilen Kariye Camii fotoğrafları:

Kariye Camii Güneydoğu'dan Görünümü, Mart 1936

Kariye Camii, Aralık 1935

Kariye Camii, Mayıs 1937

Kariye Camii, Mayıs 1937


Kariye Camii İç Narteks, Şubat 1937

Kariye Camii Naos Görünümü, Şubat 1937

Kariye Camii Parekklesion, Mart 1936

Kariye Camii Parekklesion, Mart 1936

Dış Narteks, Bakire Meryem'in Hayatı, Mart 1936

İç Narteks Kubbesi, Mart 1936

İç Narteks Kubbesi, Mart 1936

İç Narteks Kubbesi, Mart 1936


Okuma önerisi: http://kariye.muze.gov.tr
Kariye Müzesi Çarşamba günleri kapalıdır.
Daha fazla eski fotoğraf şurada.

İstanbul'un Rengi Erguvan

$
0
0
Evet. İstanbul'un bir rengi varsa bu erguvandır. Kokusu için de "ıhlamur" derler. Erguvan şehrin rengini değiştiren nadide ağaçlardandır.  İstanbul'da geçen zamanları bayram yapmak için bahaneler yaratmak gerekli. Özellikle sıkıcı kış günlerinin geçmeye başladığı, ağaçların çiçeklendiği bugünler bir "bayram" için en güzel zamanlar değil mi? İstanbul'un her mevsimi kendine göre güzellikler barındırsa da en güzel zamanının "ilkbahar" olduğu konusunda itiraz eden az çıkar herhalde. Ve Nisan ortalarından Mayıs ortalarına kadar uzanan bir süreç içerisinde pembe-mor çiçekler açan bir ağacımız vardır: "Erguvan".

İşte erguvan rengine, pembe-mor bir renge bürünen bu günleri bir bayram havasında kutlamak gerekiyor. Onun için daha fazla erguvan ağacı dikilmesi, renk yoğunluğunun daha üst noktalara da çıkarılması fena mı olur? Binler değil, onbinlerce erguvan ağacı boğazda çiçek açsa, bundan büyük bayram mı olur İstanbul için? Bunu görmek için kim Boğaz seyri yapmaz?

Fındıklı Parkı
Son yıllarda özellikle Erguvan İstanbul Derneği ile değerli ağabeyimiz Hüseyin Emiroğlu ve dostlarının çabaları ile bir erguvan bilinirliği oluşmaya başladı. Erguvan Dostları ile birkaç sene evvel Kireçburnu'na erguvanlar dikmiştik. Bu sene de Adalar'a dikim gerçekleştirdiler. Yurtdışında olmamdan ötürü ben katılamadım. Geçen sene de erguvan zamanını başka bir şehirde geçirmek durumunda kalmıştım. Bu seneyi de kaçırıyorum. Ama sizler kaçırmayın! Erguvan dikin, erguvan seyredin, erguvanı yaşayın lütfen! Erguvan Bayramı'nın resmen ilanına kadar siz bu bayramı kendiniz yaşayın!


Erguvan ve erguvan ile ilgili etkinliklerden haberdar olmak için


Erguvan Dostları: http://www.erguvandostlari.com
Erguvan İstanbul Gönüllüleri Facebook Grubu: http://www.facebook.com/groups/111460102216207/

Maçka Parkı'nda Erguvan Ağacı

Erguvan Tomurcuğu

Erguvan ve FSM Köprüsü

Boğaziçi Üniversitesi'nde Erguvanlar

Rumelihisarı ve Erguvanlar

Rumeli Hisarı ve Erguvanlar

Rumeli Hisarı ve Erguvanlar
İstinye'de Erguvanlar

Erguvan
Erguvan Çiçekleri'nin Son Günleri

Erguvan

Taksim Gezi Parkı'nda Erguvan Ağacı
Fındıklı Parkı'ndaki Erguvan Ağacının 2012 Haziran'daki görünümü

Simge Eserler: Ayasofya

$
0
0
Ayasofya, Kutsal Bilgelik. İlk yapıldığında Büyük Kilise (Megale Ekklesia) denilmiş, 5. yy'da sadece Sophia denilmiş. Kutsal Hikmet'e adanmasından ötürü Aya Sofia olarak tanınmış, fetihten sonra Ayasofya biçimini almış. Bugün görünen Ayasofya 3. sü; ilk ikisi yanmış. Beş yıl süren inşaatın sonunda 27 Aralık 537 günü açılmış. İmparator I. İustianianos devri.

Fetih'ten sonra ahşap bir minare eklenmiş. Daha sonra bu minare yenilenmiş. Fatih Külliyesi yapıldığı için ortadan kaldırılan medrese, Ayasofya'nın kuzeyine yapılmış. Bugün temelleri görünüyor. II. Beyazıt devrinde tuğla olan minare eklenmiş. Mimar Sinan 2 minare daha eklemiş. Yine Sinan tarafından payandalarla yapı sağlama alınmış. Sonraki dönemlerde yapının içine ve dışına pek çok eklemeler yapılmış, çeşitli restorasyonlardan geçerek günümüze ulaşmış. 

Uzun uzun ansiklopedik bilgileri sıralama niyetim yok. Meraklısı Vikipedi'den de bulabilir, pek çok internet sitesinden bile. Ayasofya'nın dışardan çeşitli yıllar, mevsimler ve noktalardan çekilmiş fotoğrafları ile çevresinde bulunan diğer külliye elemanları ile iç detaylarından fotoğraflarla desteklemek suretiyle minik açıklamalar yapmaya çalışacağım.

Hani, Ayasofya'ya gidince neler görülmesi gerekir, ne nerededir bunu tamamlamak istiyorum. Eksikler kalacaktır muhakkak. Bir seferde gidip tüm detayları görmek ve hakim olmanın zor olduğu bir zenginlik vardır Ayasofya'da. İstanbul'un en önemli simge eseridir. Tarihi yarımada silüetini Sultan Ahmet Camii ile birlikte tamamlayan muhteşem bir yapı.










Bahar Göçünü Gerçekleştiren Leylekler Ayasofya Üzerinden Geçtiler
Bir kış manzarası ve Ayasofya
Ayasofya Gece Görüntüsü

Ayasofya Akşam Görünümü


Ayasofya Ardından Günbatımı




Ayasofya Muvakkithanesi
Türbeler

Ayasofya İmareti
Ayasofya Sebili
Ayasofya Türbeleri
Ayasofya İmaret Kapısı
İstanbul'un fethini müjdeleyen levha
Ayasofya Sıbyan Mektebi, 1740'lı yıllarda I. Mahmut devrinde yapılmıştır.
Ayasofya Şadırvanı



Bahçede bulunan sütun başı
İkinci Ayasofya'ya ait kalıntılar
İmparatoriçe Lahdi
İmparatoriçe Lahdi
Vaftiz Teknesi
Vaftiz Teknesi
Porfir Sunak
Levhaların kopyası, orijinalleri Kanuni Türbesi
saçağında ters olarak kullanılmıştır.
Ayasofya'da baş parmağı sokup kendi çevrenizde kolunuzun altında
dönmek adeti vardır.
Bergama'dan gelen mermer küpün büyüğü.
1200 litre su aldığı söylenmektedir.
Bergama'dan Getirilen Küp
MÖ IV. Yüzyıldan kalma, Bergama'dan getirilen küp
Minik Küp
Ayasofya Güneş Saati
Tarsus'daki bir tapınaktan getirilen
MÖ II. yüzyıla ait kapı
Ayasofya İmparator Kapısı
İmparator Kapısı Eşiği
Orta Nefin Genel İç Görünümü




Meşhur restorasyon zamanı
Ayasofya Kubbe İçi
Mihrabın güney tarafındaki boşluktaki duvarda yer
alan bir karosu çalınmış Kabe'yi betimleyen çini pano
Ayasofya Kütüphanesi, I. Mahmut devrinde 1740 yılında yapılmıştır.
Ayasofya Müze Ziyaretçileri
Cennet Cehennem Kapısı
Cennet Cehennem Kapısından Detay
Fossati tarafından yapılan Hünkar Mahfili
Mihrap ve Kanuni döneminde Macaristan'ın fethinden sonra
bir kiliseden getirilen 2 kandil
Üst Galeri Çıkış Koridorları
Üst Galeri Giriş Kapısı
Ayasofya Üst Galeri
Ayasofya Üst Galeri
Üst Galeri
Bizans dönemi sütun başları
Güney Nefi (Üst Kat) Mozaikleri
Sütun Başları
Sütun Başı
Ayasofya'dan Sütun Başı Örneği
Üst galeride bulunan Deisis Mozaiği'nde Meryem, İsa ve Vaftizci Yahya
resmedilmiştir Mozaiğin alt kısımlarındaki tahrifat zamanında Ayasofya'yı
ziyarete  gelen yabancılara bahşiş karşılığında dönemin hademeleri tarafından
sökülüp hediye edilmesiyle oluşmuş.
Deisis Moziğinde Pantokrator İsa
İsa'ya adak sunan İmparator IX. Konstantinos Monomahos ve Eşi Zoe Mozaiği
İmparator Kapısı üstünde Pantokrator İsa ve önünde secde eden
imparatorun VI. Leon olduğu düşünülmektedir..
Sol madalyonda Meryem, sağdakinde ise Cebrail görülmektedir.
İsa'nın elinde "Size selamet olsun, ben evrenin ruhuyum" yazısı vardır.
VI. Leon'un tahtta kendisine ortak yaptığı kardeşi
Aleksandros'un portre mozaiği.
İmparator kapısı üzerindeki bu mozaik 1933 yılında badana altında
bulunmuştur. Kucağında İsa ile Meryem. Soldaki Ayasofya'nın modelini
sunan İustinianus,sağdaki Byzantion'u sunan I. Constantinus.
Kucağında İsa ile Meryem'e adak kesesi sunan İmparator
II. İoanness Komnenos ile eşi Eirene mozaiği
Apsis Yarım Kubbesi'nde bulunan  Meryem ve kucağında İsa mozaiği
Ayasofya'daki Melek Tasviri
Aziz Genç İgnatios
Ayasofya İçindeki İznik Çinilerinden Örnekler

Ayasofya Eski Fotoğrafları:



Abdullah Fréres Fotoğrafı


Ayasofya Medresesi

Ayasofya Medresesi Ön Görünümü
James Robertson, 1855
Sebah & Joaillier, 1880
Guillaume Berggren, 1880




Sebah & Joaillier fotoğrafı

Abdullah Fréres fotoğrafı

M. Iranian fotoğrafı, 1870-1900

Sebah & Joaillier fotoğrafı


Nicholas V. Artamonoff, Mart 1936
Van Nice, Robert L. fotoğrafı
1934

Sebah & Joaillier Fotoğrafında Orta Nef






Ayasofya ve Çevresi'nin eski fotoğraflarının daha fazlası şurada.

Ayasofya üzerine Habertürk'te Semavi Eyice ile yapılan uzun röportaj.


Şehzadebaşı'ndan Vefa ve Süleymaniye'ye

$
0
0
Süleymaniye Çeşmesi
Benim en sevdiğim rotalardan bir başkasıdır. Tam bu şekilde olmasa da zaman zaman bu geçeceğimiz bölgeleri parçalı da olsa dolanmayı seviyorum. Mevsimin ne olduğu çok önemli olmasa da yazdan ziyade bahar ve kış zamanları daha keyiflidir. Rotayı kabaca şöyle haritaladım. Yazı içerisinde sınırlı fotoğraf kullandığım için rota ile uyumlu fotoğraf sırası yazı sonuna eklenmiştir.
Başlangıç noktası Bozdoğan Kemeri yakınları, Saraçhane olarak bilinen bölge. Su kemerleri bölümünde Bozdoğan Kemeri ile ilgili epeyce eski ve yeni fotoğraf görseli bulunmaktadır. Göreceğimiz ilk eser parkın içinden geçerek ulaştığımız Şehzade Camii avlusunun dış duvarının önünde yer alan Burmalı Mescit. Minaresinin burmalı yapısından ötürü bu adı alan caminin ilk yapılış tarihi banisi olan Mısır kadılarından Mevlana Emin Nurettin  Osman'ın vefatı olan 1553 yılından öncesi olduğu düşünülmektedir. Buradan duvar dibi boyunca giderken bir ağacın arkasında gizlenmiş su terazisini göreceğiz, aslında ağacın dallarının sarmasından ötürü pek göremeyeceğiz. Devamında avlu girişinin önünde Ayşe Sultan Çeşmesi'ni görürüz. Buradan avluya girdiğimizde sağ bölümde hazire vardır. Bu duvar boyunca ilginç mezar taşlarını görürüz. Duvarın sonunda karşımızda çıkan türbe Mustafa Paşa'ya ait, buradan caminin avlusuna girebiliriz. Klasik Osmanlı camilerinde gördüğümüz avlu şekli olan camiyi Mimar Sinan Kanuni'nin oğlu Şehzade Mehmet için yapmış ve "çıraklık eserim" dediği yapıdır. Zengin süslemeleri ile bir sultan camisi kadar ihtişamlı olan cami şahsen benim İstanbul'da en sevdiğim camidir. Cami kapısının tam karşısından  bahçeye çıktığımızda kapalı şekilde bulunan abdest teknesi üzerinde detaylar dikkatimizden kaçmayacaktır..


View Şehzadebaşı'ndan Süleymaniye'ye in a larger map
 
Diğer tarafa yönümüzü çevirdiğimizde külliye ile yaşıt bir çınarı göreceğiz. Kimbilir nelere şahittir? Arkasında külliye yapıları başlıyor. İlk gördüğümüz bugün restoran olarak kullanılan medresedir. Osmanlı mutfağı sunuyor, yıllar evvel bir kere yemek yemişliğim olmuştur ama Türk mutfağı damak tadı taşımama rağmen, pek keyif aldığımı söyleyemem. Medresenin içini gezebiliyoruz.

Külliyenin diğer elemanları ile işini ciddiye alan internet sitelerinde bile karışık bilgiler bulunmaktadır. Aynı yapıya birisi tabhane demiş, bir başkası imaret gibi. Medresenin devamında iç kısımdaki ilk yapı tabhane, ona yapışık olan da kervansaray. Yine avlu içinde çok büyük boyutlu bir abdesthane vardır. Caminin güneyinde, yani arka kısmında türbeler bulunmaktadır. Son zamanlarda restorasyona giren bu türbeler ziyarete kapalı. Hoş, restorasyon öncesinde de ziyarete kapalıydı, sonrasında umarım ziyarete açılır. Hem bahçeden hem de diğer taraftaki ana caddeden bu türbeler kısmen görünmektedir. Büyük olan türbe Şehzade Mehmet, hemen arkasındaki Rüstem Paşa'ya ait. Diğerleri de İbrahim Paşa, Şehzade Mahmut, Şeyhülislam Bostanzade Mehmet'e ait. Harita üzerinde işaretlenmiştir. Medrese yapısı ile Tabhane arasından külliye dışına bir çıkış vardır. Buradan dışarı çıkıyoruz.Tam karşı sokağın içerisinde yer alan Vefa Bozacısı'nda boza molası vermek gerek; ama öncesinde ufak bir paket sarı leblebiyi bozacının tam karşısında yer alan kuruyemişçiden almak adettendir. Bozacının yanında bulunan cami ise Mimar Ağa Mescidi'dir. Boza molası sonrasında caddeye geri çıkıyoruz ve yukarı doğru yürüyeceğiz. Üstünde bulunduğumuz cadde Cemal Yener Tosyalı. Hemen solumuzda yine bir eski yapı: Ekmekçizade Ahmet Paşa Medresesi, günümüzde bir vakfın kullanımında. Karşımızda bulunan ise Molla Hüsrev Mescidi'ne arzu edersek girebiliriz. Buradan geriye dönüp Şehzade Külliyesi'nin diğer yapı elemanlarını göreceğiz. Sokağa girince solumuzda Vefa Lisesi bizi karşılayacaktır. İçerisinde eski yapılardan Şehit Ali Paşa Kütüphanesi bulunmaktadır ama muhtemelen avlusuna girmeye müsaade etmeyeceklerdir. Denemekte fayda var. Yolun devamında göreceğimiz ilk yapı Şehzade Külliyesi'nin İmaret yapısı. Kullanılmayan bu yapılar iyice çöplüğe dönüşmüştü ama son gördüğümde restore ediliyordu. Nedense son dönem yapılan tüm restorasyonlara şüpheyle yaklaşıyorum. Devamında ise ufak ebatıyla farkedeceğimiz Sıbyan Mektebi bulunmaktadır. Günümüzde İÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi Vakfı kullanmakta. İzin alıp içerisine girilebilir, çok sade bir yapıdır.
Damat İbrahim Paşa Sebili
Şehzadebaşı Caddesi ile üzerinde bulunduğumuz Dede Efendi Caddesi'nin köşesinde Damat İbrahim Paşa Külliyesi bulunmaktadır. 1720 yılında, lale devri dönemine ait külliyede darülhadis medresesi ve kütüphane vardır. Sonraları medresenin dershanesine minare eklemek suretiyle cami yapılmıştır. Köşesindeki sebil ise kısmen zarar görmüş olsa da durmaktadır ve büfe olarak kullanılmaktadır. Şehzade Camii'nin avlu köşesinde ise İstanbul'un ortasını belirttiği söylenen, bir kısmı yere gömülmüş yeşil mermerden bir sütun vardır. Zamanında bu sütunun elle çevrildiğini söylerler.
Kalenderhane Camii
Buradan Vezneciler yönüne devam ediyoruz. Metro inşaatından ötürü yolda alengirli şekiller çizebiliriz. 150 metre kadar ilerden sola 16 Mart Şehitleri Caddesi'ne giriyoruz. Kiliseden camiye çevrilmiş Kalenderhane Camii. Fatih devrinde Kalenderi dervişlere  tahsis edildiğinden bu adı almıştır. Kriotissa-Akataleptos Kilisesi. Bu cami arsası içerisinde eski manastırdan kalma parçalar biraz gelişigüzel olarak dağılmış ve bir bakımsızlık hissi vermektedir. Caminin yanında Bozdoğan Kemeri'nin son kısımları yer almaktadır. Buradan tekrar caddeye çıkıyoruz ve su kemerinin altından geçmek suretiyle sol çarpraza giriyoruz: Kirazlı Mescit Sokağı. Ortada ağacın arkasında kalan çeşme ise Sefer Ağa Çeşmesi, 1620 yılından kalma. Solda, köşe başında ise  ise Ataullah Sıbyan Mektebi terkedilmiş vaziyette. Hemen arkasındaki ahşap bölümde ise bir kafe var.
Kirazlı Mescit Sokağı Girişi ve Sefer Ağa Çeşmesi ve solda Ataullah Sıbyan Mektebi

Sokağın devamında Kirazlı Mescidi ve eski konakları göreceğiz. Kimisi harabe, kimisi yeniden yapılıyor. Döneminde bu bölge varlıklı müslüman kesimin, medrese hocalarının yerleşim bölgesiymiş. Sonrasında ağırlıklı olarak işyerlerineve göçle İstanbul'a
Vefa Kilise Camii
gelenlerin yerleşimine dönüşüyor. Önümüzdeki senelerde muhtemelen yeni bir dönüşümü geçirecektir. Parası olan kapsın derim. Olsa emin olun ben tercih ederdim. Biraz ilerde II. Beyazıt'ın defterdarlarından Cenderecizade Muhittin Çelebi'nin türbesi yer alıyor. 30 metre kadar ilerden sola dönüp yolu takip ettiğimizde sağ kolumuzda Vefa Kilise Camii olarak bilinen Molla Gürani Camii'ne geliyoruz. Döneminin Aya Teodoros Kilisesi Fatih'in hocalarından Molla Gürani tarafından camiye çevrilmiştir. Çevresindeki yapılardan ötürü görkemini pek farkedemediğimiz yapının içi gezmeye değerdir. Ah bir de çevresini rahatça gezebilseydik. Karşısındaki ağaçlıklı yapıda da haziresi bulunmaktadır. Hazirenin yanından alt caddeye iniyoruz. Vefa Bozacısı'nın olduğu caddedeyiz aslında. Sağdan devam ettiğimizde solumuzda camisi ve türbesiyle Şeyh Vefa Külliyesi'ni görüyoruz. Haziresi de hayli kalabalıktır. Az ileride görünümü itibariyle farklı bir yapı dikkatimizi çekebilir: Atıf Efendi Kütüphanesi. I. Mahmut'un defterdarlarından Atıf Efendi'nin müstakil kütüphanesidir. Düşünün artık: el yazması kitapların olduğu devirde böyle bir kütüphane kuracak kadar kitaba düşkün birisi. Hemen köşede de kütüphaneyle aynı döneme ait olduğu sanılan Rehabula Kadın Sebili vardır.
Atıf Efendi Kütüphanesi

Vefa Caddesi'ni yukarı doğru devam ediyoruz. Bu bizi Süleymaniye'ye kadar götürecek ve çok kişinin görmediği bir şekilde külliyenin oturumunu ve yükseltiyi farkedeceğiz. Yolun sonunda karşımıza heybetiyle Süleymaniye Külliyesi'nin Tabhane yapısı çıkacaktır. Yanından hafif yokuşu tırmanıyoruz. Solumuzda İstanbul Müftülüğü ve Meşihat Kapısı'nı görüyoruz. İçeride İstanbul Üniversitesi'nin Botanik Bahçesi bulunmaktadır. Eğer izin alınabilirse botanik bahçesi de gezilebilir. Sağa doğru dönerek cami bahçe dış duvarı boyunca ilerliyoruz. Binaları geçtim, bahçe duvarı imrenilesi.

Az evvel alttan gördüğümüz Tabhane yapısı ve devamında günümüzde lokanta olarak hizmet veren İmarethane yapısı görünecektir. İmarethane'nin yan tarafında ise bir kafe vardır. Yazın serin bir ortam arayanlar için ideal olan mekanı sıklıkla öğrenciler tercih etmektedir. Yaz akşamlarında siyah beyaz Türk filmleri oynatırlardı burada, halen devam ediyor mu emin değilim. Nargile sevenler için Tophane'ye güzel bir alternatif, üstelik daha ucuz. Diğer yanımızda ise Darüşşifa yapısı. Bu yapıların henüz içini göremedik, kullanımda değillerdi. Devam eden restorasyon sonrası ne olur, bilinmez. Camiye doğru yöneldiğimizde sağ kolda hastane olarak halen kullanılan Tıp Medresesi, Süleymaniye yazma eserler kütüphanesi olarak kullanılan sani (ikinci) ve evvel (birinci) medreseler ile bitişiğinde sıbyan mektebi bulunmaktadır. Alt kısımlarında çeşitli kafeler, satış mağazaları ve sona doğru meşhur kurufasulyeciler. Yemeden gitmek olmaz. Ucuzdur, temizdir, lezzetlidir. Sonrasında camiyi rahat rahat gezebiliriz.


Külliye herkesin malumu Sinan'ın kalfalık eserim dediği yapılar bütünü. İstanbul'un 3. tepesine kurulmuş. Caminin diğer tarafında güzel bir İstanbul manzarası var ama henüz bu bölüm açılmadı. Dert etmeyelim, gezinin sonunda çay molası verirken manzara seyredeceğiz. Restorasyondan yeni çıkan cami biraz pırıl pırıl görünüyor. Eğer ilk kez görüyorsanız içindeki sadelik şaşırtacaktır. Diğer ulu camileri gördükten sonra bunun için kimbilir ne biçimdir düşüncesi boşa çıkıyor. Amma mimari bir şaheser. Camiden çıkış sonrasında arka bölüme geçiyoruz. Girişin sağında ve solunda yer alan mezar taşlarındaki süslemeler de büyük bir medeniyetin ürünü. Sağda Kanuni'nin türbesi, diğer yanda nispeten biraz daha küçük olarak Hürrem Sultan'ın türbesi. Kanuni'nin türbesinin iç görünümü de bir şaheserdir. Hürrem Sultan Türbesi'nin arka kısmında görünen yapı ise Külliye'nin Darülkurra'sı. Yani kuran okulu. Bu bölümdeki hazirede genelde devletin ileri gelenleri gömülüdür.
Kanuni ve Hürrem Sultan Türbeleri
Buradan çıkarak meydana kendimizi atıyoruz. Meydanın ortasında Süleymaniye Çeşmesi 18. yüzyıl yapısı olarak külliyenin bir elemanı gibi durmaktadır. Arka tarafında üniversitenin yine şatafatlı bir kapısının yanından devam ediyoruz. Soldan ilk sokağa giriyoruz. Yolun solunda Darülhadis Medreseleri'nin dış duvarlarını ve altında dükkanları görüyoruz. Sona doğru Süleymaniye Hamamı bizi karşılıyor. Günümüzde turistik hamam olarak özel mülkiyettedir. Caminin çevresinde tura devam ediyoruz. Önce rabi (dördüncü) sonra salis (üçüncü) medrese sağımızda kalıyor. Maalesef yine içeri bakamıyoruz, halbuki bir restorasyondan geçti. Yolun sonunda adının büyüklüğüne rağmen Mimar Sinan'ın küçük türbesi bizi karşılıyor. Üstten görünümü aslında pergel şeklinde olup minik de olsa bir mesaj vermektedir. Sinan'ın kendi adını taşıyan Fatih'te yaptığı mescidi de böyle küçücüktür. Kısmet olursa o taraf içinde bir rota oluşturacağım. Türbenin yanından aşağı doğru inerken birkaç tane kafe göreceğiz. Bunlardan arzu ettiğimiz birine çay kahve molası için giriyoruz ve terasına çıkıyoruz. Karşımızda çıkacak manzara tüm yorgunluğumuzu alacaktır. Bunun bir de Süleymaniye minaresinden çekilmişini düşünün artık.

Bu manzaranın büyük hali için resme tık tık lazım.

Bu gezideki rastladığımız eserleri sıralarsak:
  • Burmalı Mescit
  • Ayşe Sultan Çeşmesi
  • Şehzade Külliyesi yapıları
  • Mimar Ağa Mescidi
  • Ekmekçizade Ahmet Paşa Medresesi
  • Molla Hüsrev Mescidi
  • Şehit Ali Paşa Kütüphanesi
  • Damat İbrahim Paşa Külliyesi
  • Kalenderhane Camii
  • Sefer Ağa Çeşmesi
  • Ataullah Sıbyan Mektebi
  • Kirazlı Mescit
  • Cenderecizade Muhittin Çelebi Türbesi
  • Vefa Kilise Camii
  • Şeyh Vefa Külliyesi
  • Atıf Efendi Kütüphanesi
  • Rehabula Kadın Sebili
  • Meşihat Kapısı
  • Süleymaniye Külliyesi
  • Süleymaniye Çeşmesi
  • Mimar Sinan Türbesi

***|***
Ek fotoğraflar:

Burmalı Mescit Camii

Şehzade Camii Önünde Ayşe Sultan Çeşmesi

Şehzade Camii Abdest Teknesi
Şehzade Mehmet Medresesi Avlusu


Mustafa Paşa Türbesi


Şehzade Külliyesi Su Terazisi


Şeyhülislam Bostanzade Mehmet Türbesi


Şehzade Camii Avlu Duvarındaki Çifte Çeşmeler


Şehzade Mehmet İmareti

Şehzade Külliyesi Abdesthanesi

Şehzade Camii

Şehzade Camii

Şehzade Camii Avlusu

Şehzade Mehmet Türbesi
Vefa Bozacısı


Ekmekcizade Medresesi
Molla Hüsrev Camii


Şehzade Mehmet Sıbyan Mektebi


Şehzade Mehmet İmareti
İstanbul'un Ortasını Simgeleyen Mermer Sütun

Kalenderhane Camii Arsasındaki Kalıntılar

Kalenderhane Camii Çevresi
Kirazlı Mescit

Kirazlı Mescit Camii Çeşmesi (Sıddıka Kadın Çeşmesi)

Süleymaniye Bölgesine Giriş

Cenderecizade Muhittin Çelebi Türbesi
Vefa Kilise Camii

Vefa Kilise Camii'nden Mozaikler


Şeyh Vefa Türbesi

Şeyh Vefa Camii
Rehabula Kadın Sebili
Süleymaniye Tabhanesi

Meşihat Kapısı
Süleymaniye Tabhanesi
Günümüzde lokanta olarak kullanılan Süleymaniye İmareti

Kafe Olarak Kullanılan İmaretin Yan Tarafı
Günümüzde Kütüphane olarak kullanılan Süleymaniye Medreseleri
Meşhur Kurufasulyeciler
Süleymaniye Haziresi

Süleymaniye Haziresi'nden

Kanuni Sultan Süleyman Türbesi
Üniversitenin Alt Kapısı

Süleymaniye Hamamı

Süleymaniye Darülhadis Medreseleri
Süleymaniye Altındaki Dükkanlar

Mimar Sinan'ın Türbesi
Eski Fotoğraflar:


Burmalı Mescit ve Civarı Eski Görünümü

Sol tarafta bugün ağaçların arkasında kalan su terazisi net olarak görünmekte

Şehzade Camii Avlusundaki Çınar, Helvacı Baba'ya Dua Edenler
Şehzade Mehmet Türbesi

Damat İbrahim Paşa ya da Şehzadebaşı Sebili
Kalenderhane Camii Eski Fotoğrafı
Kalenderhane Camii; Nicholas V. Artamonoff Fotoğrafı, Mayıs 1937

Kalenderhane Camii, Nicholas V. Artamonoff fotoğrafı, Haziran 1935

Vefa Kilise Camii

Vefa Kilise Camii
Vefa Kilise Camii Nicholas V. Artamonoff fotoğrafı, Mart 1937

Atıf Efendi Kütüphanesi
Şeyh Vefa Türbesi




Mimar Sinan'ın Türbesi
Süleymaniye ve Beyazıt'ın havadan görünümü
Vefa Tarafından Süleymaniye Camii (1950'ler)

Süleymaniye Camii, James Robertson Arşivi, 1855

Süleymaniye Darülkurra, Türbe ve Camii, James Robertson Arşivi, 1855

Hürrem Sultan ve Kanuni Türbeleri, James Robertson, 1854

Sebah & Joaillier fotoğrafı




Hürrem Sultan Türbesi Eski Fotoğrafı

James Robertson, 1854

Kanuni Türbesi Eski Fotoğrafı
Meşihat Kapısı Eski Fotoğrafı

Saraçhane'den Zeyrek ve Cibali'ye

$
0
0
Gazanfer Ağa Medresesi
Yine aynı başlangıç noktasındayız. Daha önce Aksaray yönüne, Şehzadebaşı'na doğru gitmiştik. Aşağıdan Unkapanı yönünden gelmiştik. Bu sefer Zeyrek'e doğru geçeceğiz. Kadınlar Pazarı'ndan geçerek Zeyrek, Horhor, Küçükmustafapaşa ve Cibali diye devam edeceğiz. Bozdoğan Kemeri'nin hemen ön tarafında yer alan Fatih Parkı'nın ortasında bulunan, Fatih Sultan Mehmet'in atı ile bir kemeri aşması suretiyle İstanbul'u fethetmesini, diğer tarafta hocalarını tasvir eden anıtı Hüseyin Gezer yapmış. 1987 tarihli. 450x500x300 cm ölçülerindedir. Bozdoğan Kemeri'nin altından geçerek bugün Karikatür ve Mizah Müzesi olarak kullanılan Gazanfer Ağa Külliyesi'ne gireceğiz. Onun öncesinde bulvar ve Haşim İşcan geçidi açılırken bu bölgede bulunan fetih sonrası tarihlerde yapılmış İbrahim Paşa Hamamı'nın (Çandarlı) çoğu yola gitmiş  boşluğuna bakıp hayıflanalım. 




View Saraçhane - Zeyrek - Cibali in a larger map 

Medrese, türbe ve sebilden meydana gelen külliyenin banisi III. Mehmet'in kapı ağalarından ve hasodabaşısı Gazanfer Ağa'dır. Vakfiyesi 1596 tarihli, mimarı Davut Ağa'dır. Bu bölgeye Kırkçeşme Mahallesidir. 
Tezgahcılar Kubbesi

Sokaktan ileri doğru yürüdüğümüzde hemen sol bir yükselti fark ederiz. Burası da Kırkçeşme Su Tesisleri'ne ait olan Tezgahcılar Kubbesi'dir. karşısında Tezgahcılar Camii ve yanında bir sıbyan mektebi bulunmaktadır. Çıktığımız meydan ise Kadınlar Pazarı olarak bilinen, günümüzde tamamen boşaltılmış, birkaç sene evvelinde ortada bolca dükkânların yer aldığı Siirt pazarı olarak da geçen, Siirt, Diyarbakır, Bitlis, Van gibi bölgelerin yerel tatları, yöresel peynirleri,  kuruyemişleri, sakatatçılar, kasaplar ile doluydu. Bugün bu dükkanlar boş alanın çevresindeki binaların altında yer bulmuşlardır. Ayrıca bu bölge büryan kebabı ile meşhurdur. Yine seyyar tezgahlarda yöresel otlar, mevsimine göre zivzik narı gibi meyveleri temin edebiliriz. Bu bölgedeki kahvelerde çay olarak genellikle kaçak çay kullanıldığından damak tadıma pek hitap etmiyor çayları. Üzerinde bulunduğumuz İtfaiye Caddesi'nden devam ettiğimizde yol eğimlenir ve sağımızda bir çifte hamam belirir: Çinili Hamam
Çinili Hamam
Mimar Sinan yapısı hamam bânisinin ismiyle, Barbaros Hayrettin Paşa Hamamı olarak da geçer. 1540-1546 yılları arasında yapılmıştır. Yapıya adını içerisinde bulunan çiniler vermiş olsa da bugün bir kısmı kaldığı söylenmektedir. Çinilerin İznik ürünü olduğunu düşünenler olduğu gibi İstanbul ürünü olduğunu düşünenler de vardır, şahsen bilemiyorum. 
Şeyh Süleyman Mescidi
Hamamın hemen altında yer alan Çivicizade Mescidi'nin yanından sağa dönerek Zeyrek Caddesi'ne giriyoruz. Sağ kolda bir Bizans yapısı gibi duran eser Şeyh Süleyman Mescidi'dir.  Pantokrator Manastırı'nın kütüphanesi olduğunu söyleyenler olduğu gibi 1950'li yıllardaki incelemelerde tabanın altında bir mezar odası bulunmuştur. Dolayısıyla II. Beyazıt döneminde Şeyh Süleyman Halife tarafından mescide çevrilen yapı bir mezar binası imiş. Sekizgen planlı yapının karşısında sadece dış duvarları kalmış Haliliye Medresesi vardır. Sağa doğru kıvrıldığımızda 1860 tarihli Hacı Eyüpzade Çeşmesi'ni görürüz.  Az ilerden tekrar sağa dönerek İbadethane Sokağı'na girerken Zeyrek Evleri'ni de görmeye başlarız.
Hacı Eyüpzade Çeşmesi
Yol bizi Zeyrek Kilise Camii'ne götürür. Pantokrator Manastırı'nın kilisesi olan yapı fetihten sonra camiye çevrilmiştir. Esas büyük kilisenin kuzeyine bir küçük kilise eklenmiş, daha sonra bunların arasında bir mezar şapeli eklenerek birbirine bitişik üç yapıdan oluşan büyük bir kilise meydana gelmiştir. Restorasyon devam ettiğinden çevresinde ne kadar gezebiliriz bilemiyorum ama çevresindeki evler ve yapılar ile ilginç bir bölgedir. Buradan yolumuza devam ediyoruz ve banisi Osmanlı'nın sekizinci şeyhülislamı olan Zenbilli Ali Efendi Sıbyan Mektebi'ne geçiyoruz. Zenbil, sepet demektir. Mezarı da mektebin yanındaki küçük hazirededir. 

Zenbilli Ali Efendi Mektebi

Buradan yol bulvara iniyor, bulvara inmeden tekrar yukarı çıkıyoruz. Eski ve yenilenmiş ahşap evler sol kolda dizilidir. Zeyrek Sarnıcı restorasyonu bitmiş ise gezebiliriz ve mümkün olursa üstüne çıkabiliriz. Diğer tarafta Şebsafa Hatun Camii ve Süleymaniye Külliyesi güzel fotoğraf vermektedir. Ayrıca Unkapanı Köprüsü ve Galata Kulesi'ne kadar da bir manzara bulunmaktadır. Çay için normal kafelerden biraz daha pahalı olan Zeyrekhane'yi de tercih edebiliriz. Manzarası güzeldir. Sağdaki hazirede evliyalardan Mehmet Emin Tokadi Hazretlerinin kabri vardır. Eğer bacaklarımız yorulmazsa sarnıcın önüne inip biraz aşağıda Fil Yokuşu'nu tırmanmak suretiyle yine bu sokağa çıkabiliriz. Vaktiniz olursa tavsiye ederim.  Zeyrek Mehmet Paşa Sokağı üzerinde yürümeye devam ediyoruz. Haydar Caddesi'nden karşıya devam edince solda bir sokak çeşmesi gördükten sonra sağdaki sokağın sonunda kiremit renkli yapı göz alacaktır: Eski İmaret Camii. Çok keyifli bir sokaktır.
Eski İmaret Camii
Eski İmaret Camii görüntüsünden de anlaşılacağı gibi bir kilise camisidir. Pantepoptes Manastırı'nın kilisesi olan yapı fetih sonrasında camiye çevrilmiş. Manastırın günümüze gelmeyen diğer yapıları imaret-zaviye ve medrese olarak kullanılmış. Sanıldığı gibi kilise kısmı imaret olarak kullanılmamıştır. Orijinali 1081-1087 yılında yapılan kilise bin yıldan eskidir. Lakin çok fazla tamirat görmüştür. Buradan çıkıp ara sokaklardan Haydar Caddesi'ne iniyoruz. Yolumuz üzerinde ve Haydar Yokuşu merdivenlerinin başında akağalardan Haydar Paşa tarafından 1569 yılında yaptırılan Haydar Çeşmesi'ni görürüz.
Haydar Paşa Çeşmesi
50 metre kadar ileride bulunan medrese Kanuni dönemi vezirlerinden Haydar Paşa tarafından yaptırılmıştır. 1569 da hemen yanındaki çifte hamamla birlikte yapılan medrese ve hamam çevresiyle bir işgal altında görünümündedir. Harap durumdadır. 150-200 metre kadar cadde boyunca yürümeye devam ediyoruz. Sonrasında sola döndüğümüzde Esrar Dede sokağının solunda  Tahir Ağa Tekkesi, sağında Aşık Paşa Külliyesi bulunmaktadır. Tahir Ağa Tekkesi 1760-61 tarihlidir. Tekkeler kapatıldıktan sonra mescit-tevhidhane camiye çevrilmiştir. Haziresinde dönemin izlerini taşıyan mezar taşları ve Sultan II. Beyazıt'ın süt annesine olan Asude Hatun'un türbesi bulunmaktadır. Aşıkpaşa Külliyesi ise cami, türbeler, günümüze gelemeyen tekke ve çeşmeden oluşmaktadır. Cibali Caddesi'ni takiben Üsküplü Caddesi'ne yani Kadir Has Üniversitesi'nin arka kısmına çıkıyoruz. Bu yolu takip ettiğimizde Nalıncı Dede Türbesi, Emir Buharı Türbesi (ö.1586) ve arkasında tekke yapıları bizi karşılayacaktır. Daha ilerde de Şazeli Tekke Camii vardır. 

Ek Fotoğraflar:

Gazanfer Ağa Sebili
Fatih Anıtı

At Üstünde Fatih Sultan Mehmet Bizans'ı aşıyor

Eski İmaret Camii
Eski İmaret Camii Karşı Sokak Köşesi Çeşmesi
Zeyrek

Zeyrek

Zeyrek

Zeyrek Kilise Camii
Molla Zeyrek Camii Ön Görünümü
 
Zeyrek Kilise Camii

Zeyrek Camii Ön Kısmındaki Ahşap Yapı

Zeyrek'ten Manzara

Zeyrek

Haydar Paşa Medresesi

Haydar Paşa Hamamı

Aşık Paşa Camii

Aşık Paşa Camii ve Çeşmesi

Seyyit Velayet Türbesi
Tahir Ağa Camii

Tahir Ağa Tekkesi genel görünümü
Esrar Dede Sokağı Köşe Çeşmesi

Asude Hatun Türbesi

Asude Hatun Türbesi
Şeyh Ahmet Buhara Türbesi

Şeyh Ahmet Buhara'nın Sandukası

Emir Buhari Tekkesi Haziresi'nden

Emir Buhari Tekkesi
Emir Buhari Tekkesi Cümle Kapısı Dış

Emir Buhari Tekkesi Cümle Kapısı İç

Nalıncı Dede Türbesi
Eski Fotoğraflar:
Ortadan Kaldırılan İbrahim Paşa Hamamı

Gazanfer Ağa Külliyesi

Gazanfer Ağa Medresesi

Kadınlar Pazarı

Alttaki ile aynı yer

Yangın Sonrası Görünüm, 1908

Zeyrek Camii ve Sarnıcı

Zeyrek

Zeyrek

Zeyrek

Zeyrek Camii Avlu Duvarı
Eski İmaret Camii

Eski İmaret Camii
Aşık Paşa Külliyesi
Aşık Paşa ve Seyit Velayet Türbe ve Tekkesi ile Çevresi, Fatih, Cibali
(Encümen Arşivi, 1936)

Daha fazla eski fotoğraf: Saraçhane, Zeyrek, Cibali.

Sirkeci'den Sarayburnu ve Sahil Yoluyla Küçükayasofya'ya

$
0
0
Sepetçiler Kasrı
Daha evvel Sultanahmet'ten Küçükayasofya'ya kadar gitmiştik. Şimdi aynı yere Sirkeci'den yola çıkalım. Sirkeci'yi biraz Eminönü ile birlikte düşünürsek ulaşımı kolay bir nokta. Hem Anadolu Yakası'ndan hem de Avrupa Yakası'nın pek çok noktasından rahatlıkla ulaşabiliyoruz.Araba Vapurları iskelesinden Sarayburnu'na doğru yürümeye başlayalım. Yol zaman zaman darlaşacaktır. Yolun başından itibaren ilerde solda görünen Sepetçiler Kasrı ilk durağımız olacaktır.

Topkapı Sarayı'nın Sarayburnu'nda bulunan iki kıyı köşkünden birisidir, diğeri olan Yalı Köşkü'nün bugün Sirkeci'de sadece bir caddede adı kalmıştır. 1643 yılında Sultan İbrahim döneminde yapılmış, I. Mahmut devrinde 1739'da etraflıca yenilenmiş. Köşkü deniz yoluyla geçişlerde rahatlıkla seyredebilirsiniz. Sepetçiler isminin nereden geldiğine dair rivayet şöyle: Kendisi de sepet yapmaya meraklı olan Sultan İbrahim'in, bu bölgede bulunan hasırcı ve sepetçi esnafını himaye etmesi, bu köşk yapılırken bu esnafın yardım etmesi üzerine bu isim verilir.


Köşkün yanından yolumuza devam edelim. Gülhane Parkı'nın girişi sağımızda kalır. Tren yolunun üzerinde bulunan köprüde biraz dinlenip, denk gelirse tren geçişini seyredebiliriz. Sahil boyunca devam ettiğimizde solumuzda bir Atatürk Heykeli göreceğiz.

Sarayburnu Atatürk Heykeli
Heykelin bulunduğu nokta Atatürk'ün Samsun'a çıkmak için hareket ettiği noktadır. 3 Ekim 1926 tarihinde yerine yerleştirilen bronzdan dökülmüş heykeli Avusturyalı heykeltraş Heinrinck Krippel yapmıştır.
Bu alanda yıllardır süren tüp geçiş inşaatı nedeniyle heykel iyice görünmez olmuştu. Artık Sarayburnu sahiline de ulaştık. Sağ tarafımızda surlar uzanmaya başlar.

Ahırkapı Feneri ve Marmara Sahili
Bu bölgeye çok rüzgarlı, lodoslu havalarda dalgaları seyretmek; sıcak havalarda da denize girmek, eğer korkulursa sahilde vakit geçirmek için gelinebilir. Yazları sahil boyunca yerleşmiş yüzlerce insan, balık tutanlar, dalgıçlar görülebilir.
Sahil boyunca yürümeye devam ettiğimizde Hemen karşımızda Salacak- Harem manzarası, sürekli geçen vapurlar, tekneler, balıkçı kayıkları, büyük gemiler kadrajımızda girecektir.

Sağ kolda bir elinin altında dünya Turgut Reis heykeli ve arka planda Topkapı Sarayı manzarasına da denk geleceğiz. Heykelin arkasında sur duvarına bitişik bir de çeşme vardır.

Turgut Reis Heykeli
300 metre kadar yürüdükten sonra sur yapısı değişecektir. Üzerinde demir parmaklıklar olan, karanlıktan içi pek görülemeyen ama çer çöp dolu Soter Filantropos Kilisesi Kalıntılarını göreceğiz. İnsanı seven İsa" manasına gelen bir Bizans manastırıdır. Bu manastırın ayazması hemen yanında bulunan İncili Köşk'ün tonozları altındadır.

Soter Filantropos Kilisesi Kalıntıları
Bu yapının sağ tarafından arka kısma tırmanabiliriz. Eğer yalnızsanız pek tavsiye etmem. İpsiz sapsız tiplerin olma ihtimali de vardır. Eğer çıkabilirseniz bir parça arka yoldan yürüyerek hem tren yolu civarını görebilirsiniz hem de az sonra değineceğim İncili Köşk'ün üzerine çıkabilirsiniz. Güzel bir manzarası vardır.

İncili Köşk / Sinan Paşa Köşkü Günümüze Kalan Alt Kısmı
İncili Köşk olarak bilinen Sinan Paşa Köşkü III. Murat devrinin sadrazamlarından Koca Sinan Paşa tarafından yaptırılarak hükümdara sunulmuş. Demiryolu geçirilirken 1872 yılında sadece bu temel kısmı kalmak suretiyle köşk yıktırılmış. Eğer demiryolu üzerinden yürümeyi becerebilirseniz Cankurtaran istasyonundan çıkış yapacak, Ahırkapı Feneri'ni arkadan göreceksiniz. Sahil yolundan da devam edebilirsiniz.

Ahırkapı Feneri ve Arka Bahçesi
Cankurtaran'da ister belediyenin tesislerinde isterseniz biraz içeri girerek Erol Taş Kahvehanesi'nde çay molası verebilirsiniz. Sahi niye Cankurtaran? Haldun Hürel'in Burası İstanbul kitabı s.289'da şöyle geçer: "Fetih yıllarının savaş gazisi Seyid Hasan Ağa'nın, o büyük savaş anında kurtardığı askerler nedeniyle buraya "Cankurtaran" denmiş." Sonrasında tekrar sahil boyu devam ederek 500 metre kadar yürüyeceğiz, bu esnada Surlardaki Ahır Kapısı'nı, sahil surlarını ve sahili gezebiliriz. İç kısımlara farklı bir yazıda değineceğim.
Marmara Sur Kapılarından Ahır Kapısı
Çatladıkapı'ya kadar geldiğimizde surların değişecek ve bir kalıntı dikkatimizi çekecek: Bukoleon Sarayı Kalıntıları. İçinden tren geçen saray derler. Aşağıda  1850 tarihli eski fotoğrafta göreceğiniz aslanlar ise bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergilenmektedir.

Bukoleon Sarayı Kalıntıları

Bukoleon: Boğa ve Aslan demektir.

*** | *** 

Ek fotoğraflar:

Sepetçiler Kasrı


İncili Köşk Duvarındaki Kitabe


Sepetçiler Kasrı
Ahır Kapısı İçten Görünümü
Ahırkapı Sahili

Bukoleon Sarayı Kalıntıları


İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde sergilenen Bukolean Sarayı'nın Aslanları

Onarımdan Önce Sepetçiler Kasrı

Onarımdan Önce Sepetçiler Kasrı

Sarayburnu Atatürk Heykeli


Sarayburnu Eski Fotoğrafı

Bir Dönem Sarayburnu Sahili


Sarayburnu Sahili

Topkapı Sarayı'nın Sarayburnu Karakolu

Görünen Cami Bostancılar Tabhanesi Mescidi (Yedekçiler Mescidi)


Ahırkapı Sahili ve Feneri


Ahırkapı Feneri


Ahırkapı Sahili

Ahırkapı Feneri



Bukoleon Sarayı
Bukoleon Sarayı, Nicholas V. Artamonoff, Şubat 1937

Bukoleon Sarayı, Nicholas V. Artamonoff, Şubat 1937
Bukoleon Sarayı, 1918

Ahırkapı ve Bukoleon Sarayı, 1918

Ahırkapı Bukoleon Sarayı Kalıntıları

Ahırkapı Bukoleon Sarayı Kalıntıları

Pierre Tremaux, Bukoleon Sarayı Kalıntıları, 1850
1965 Yılı

Viewing all 63 articles
Browse latest View live